film hakkında çok şey yazılabilir zaten yazılmışta. filmde benim dikkatimi çeken en
önemli konu çocuk oldu. çocuk, 5 yaşına kadar annesinden hiç ayrılmadı. bu süre
boyuncada böyle bir ortamdan en az etkilenen çocuk oldu. normalde hiçbir anne
çocuğuyla bu kadar süre birlilkte kalmaz. tek oda sayesinde çocuk nerdeyse hâla
ana rahminde gibi yaşadı.
filmin büyük oranda kurgu olduğunun farkındayım. gerçek durumlar tabi herkes için acı
ve zordur. sanırım film yapımcıları sadece yaşanmış bir olayı filme almanın ötesinde benzer
bir durumda çocuk açısından psikolojik boyutunu öne çıkarmış olmalılar.
filme türkiyede gizli dünya ismi verilmesi çok isabetli olmuş. filmde bir çok gizli dünya vardı.
şimdi ben buraya yazıyorum, bir de ülkenin kaderinin değiştiği bir akşam yazıyorum. neden derseniz filmden öyle çok bahsetmiyorum isterseniz izlemeden de okursunuz ama yine de spoiler diyelim:
düz geçersek filmde gördüğünüz gibi bir anne çocuğunu hayatın bir odadan ibaret olduğuna inandırmış ve böyle yaşamaya devam etmişti. ta ki çocuk büyüyüp biraz aklı başına gelene kadar. sonra bu gerçekliği değiştirmeye başladığında çocuğun bunu kabullenmediğini de gördük. çünkü onun büyüdüğü gerçek o değildi, dışarıda hayat olması imkansızdı.
dümdüz alıp kendi hayatlarımıza uyguluyoruz bunu. daha doğrusu ülkenin geneline öyle bir inanç içindeki insanlar, ya şaşırıyorsun olamaz diyorsun. ama oluyor işte nasıl çocuk hayatın bir odadan ibaret olduğuna inanabiliyorsa, bizim insanımız da şu anki durumunun iyi olduğuna inanıyor.
benim umudum şu yönde: umarım bu referandum gerçekliğin ilk kez görüldüğü bir inkar dönemi olur, ilk kez gerçekle yüzleşmenin verdiği şok rağmen nereden baksanız yarı yarıya bir karar var. tamamen asıl gerçekliğe ve doğruluğa adapte olup gün yüzü göreceğimiz günler de olacak inşallah.
frank'i çok beğenmiştim. yönetmenin kurduğu bambaşka ama bir o kadar reel dünyasını. lenny abrahamson'un daha sonra film çekip çekmediğini nette sorguladığımda bu filmin varlığından haberim oldu. uzun süredir film çekmiyor derken frank'ten hemen bir yıl sonra room'u çekmiş lenny abrahamson.
şurası kesin ki; lenny abrahamson bundan sonra sürekli takip edeceğim bir yönetmen.
film kırılma anı öncesi ve sonrasında o kadar iyi çözülmelerle ilerliyor ki; anne-çocuk, anne-büyük anne, anne-dede, üvey dede-çocuk ilişkilerinin herbirin ayrı ayrı derinlemesine yaşıyorsunuz. bıçaksırtı bi konuyu çok başarılı bi şekilde işlemiş lenny abrahamson.
en iyi kadın oyuncu oscarı kadına değil çocuğa verilmeliydi. çocuk, anneden çok daha iyi oyunculuk sergilemiş.
hafta içi 11 seansında 2 genç insan olarak kuzenimle birlikte izlediğimiz film. salonda 30 yaş altı bir tek ikimiz vardık. işlerimizi bir şekilde denk getirmiştik. film arasında da 60 yaşlarında tonton bir teyzeyle filmin kritiğini yapmıştık. psikologu önermiş izlemelisin diye. ne çeşit bir psikolog bilemiyorum. o saatlerde sinemalar bu teyzelere hizmet veriyor. çok eğlenceliler.
ismi gibi filmin yarısı odada geçiyor. annesi ile aralarındaki bağ çok duygusaldı.
çocuğun hayal dünyasının karışıklığı, tek göz tavandaki pencere ve televizyonla bile kafasındaki tasarı oldukça yaratıcıydı.
en dikkatimi çeken sahne ise annesi intihara kalkışırken ettiği sözler;
"anne de cennete gitmek için acele etti ama beni unuttu. şapşik anne. o yüzden uzaylılar onu aşağı attı tak! ve onu kırdılar."
insanlara olan güvensizliği yitirilip, bireyin kendisine olan güvenini artırabileceğini hatırlatan ve kapalı bir odada kalıp, dışarıyı bilmeden nasıl mutlu olunabiliyorsa kötülüğü içimize almadan da iyi olarak yaşama devam edilebilir gibi türevleri ders olarak çıkarabileceğimiz, herşeye rağmen umut barındırmamızı hatırlatan izlenmesi gereken efsane filmdir.
Mükemmel, izlenmesi zorunlu sayılması gerektiğine inandığım filmdir. Film her detayıyla çok güzeldir. Her şey bittikten sonra odaya dönmek istemeleri ve vedalaşma sahnesi çok acıdır. Filmin ikinci yarısından sonra full salya sümük devam ettim.izleyin izlettirin.
güzel film. yalnız ben başka bir konuya değineceğim. 1.5 saat küçük çocuğu kız sandım ben. hatta bir anne kızının adını neden Jack koyar diye düşünmedim değil.
son zamanlarda izleyip etkilenmiş olduğum nadir filmlerden biri. ama kesinlikle konusu okunmadan, fragmanı seyredilmeden izlenilmesi gerek. yoksa filmin sırrı kalmıyor.
o çocuğun odadan çıkıp tabiri caizse dünyaya ilk defa dokunması, ara ara ders niteliğinde geçen sözleri enfesti.
en etkilendiklerimden biri; çocuğun, annesine güç vermesi için kendi saçlarını kesip göndermesiydi.
2015'in en iyi ikinci filmi. Oyunculuklar, sahneler, akıcılık vs. hep iyiydi fakat filmi olduğu noktaya asıl taşıyan konunun özgünlüğü. Filme kendimi öyle kaptırmışım ki çocuğun erkek olduğunu sonradan anladım, ki bu odaklanılan noktanın istenen nokta olması açısından olumlu bir şey.
Bir çocuğun gözlerinden dünyayı görmemi sağlayan inanılmaz muhteşem dram filmi. Kusursuz bi oyunculuk. Nasıl bu yaşta böyle oyunculuk yapılabilirki? Son zamanlarda izlediğim en iyi film.
guzel filmdir kendileri. yalniz bir nokta dikkatimi cekti ki kimse de bahsetmemis anne cocuga the count of monte cristo kitabini okuyor monte kristo kontu yani dantes kitapta haksiz yere atildigi canli cikilmasi imkansiz hapisaneden olmus arkadasinin sarili oldugu cesediyle kendi bedeninin yerini degistirerek kurtuluyor, filmde de gordugumuz uzere anne okudugu monte kristo kontu kitabindan esinlenerek ayni yontemle cocugu tutsak olarak tutulduklari klubeden cikarmayi basariyor.
Yani diyecegim o dur ki kitaplar guzeldir, gecmisimize, dunumuze ve bu gunumuze isik tutarlar.
izlemeden evvel önyargiyla yaklastigim bir bakima uykumu getirsin diye izlemeye basladigim ve ilk andan itibaren soluksuz izledigim, bunyesinde oscari sonuna kadar hak eden bir oyuncuyu barindiran (bkz. Brie Larson) superotesi film.
Eger ki bu sayfaya yolunuz duserde benim girdimi okursaniz baylar bayanlar; kesinlikle bu filmi izleyin.
--spoiler--
Filmin eksikten ziyade kafama takilan bir kac yonu yok degil.
mesela; odadan cikildiktan sonra yasli nick in bahsi hic gecmedi.
Ayrica; ma nin babasi da bir anda kayboldu gitti, onunda akibetini merak etmedik degil hani.
--spoiler--
Kucuk yildizimizi da boş geçmek istemiyorum. Ufakliği iyi inandirmislar. En iyi cocuk oyuncu oscari diye bir sey olabilir miydi. Cok zor ama olaydi iyiydi. Bu kardesimize nasip olurdu heralde. (Bkz. Jacob tremblay)
Ben bu filmdeki çocuğa hasta oldum. Konu çok iyi anlatılmış. Film çok çok güzel ama yine de tehlikeli bir film. Bu tür sapıklar normal düşünemedikleri için bir de bu tarz filmlerden etkilenip , feyz alıyorlar maalesef.
Dünyada o kadar kayıp insan var ki ve bir çoğu da kadın. ister istemez düşündüm ; bu şekilde bir yerlere kapatılmış kadınlar var mıdır? Diye. Benim için düşünmek bile ürkütücü. Film oscar ' ı sonuna kadar hakketmiş.