hal ve tavirlariyla beni deli eden snooker oyuncusu. kesinlikle en sevdigim sporcu.
az once kariyerinin 10. 147`sini gerceklestirdi. masaya geldiginde serisine baslamadan once musabaka hakemine maksimum seriye ozel bir odul olup olmadigini soracak kadar kendini begenmis/bilen birisi ayni zamanda.
masada bilerek isteyerek son siyahı hem de 140 sayıda bırakmak herkesin yapacağı (yapabileceği) iş değildir. harika bir protesto olmuştur. ronnie'nin paraya ihtiyacı olmadığı zaten açık. ama 147'nin de değeri olsun istemiştir.
kendini tepede görür, inanılmaz bir gurura ve egoya sahiptir, maçların çoğunda sıra rakibindeyken suratında bir, dünyadan bezmişlik havası okunabilir. zira kendisi atışları arasında maksimum 5 sn falan bırakır. power snooker kendisi sayesinde 2010 senesi sonlarında ortaya çıkmıştır.
kendisi hakkında nacizane eleştirim o kadar acele oynamayı seviyor, "bir an önce pot yapayım" sevdasında ki snooker bırakmayı neredeyse hiç denemiyor, snooker yerine "beyazla renkliyi veya kırmızı göreyim, gerisi yeter" diyor ki rakibe genelde pozisyon oluyor ve geri dönüş yapabilmesine sebebiyet veriyor.
2008'de yine prime timeda bizi eurosporta maruz bırakan babam sayesinde bütün maçlarını ve şampiyonluk maçını izlemiştim. maç bittikten sonra eşi ve 2 çocuğu kupayı almak için yanına gelmişlerdi o zaman şok olmuştum. zira bilardo oynayarak 2 çocuk sahibi olup ev bark kurabilmişti. o an düşündüm atari salonundan bi apaçi getirip babamla tanıştırsam napar diye. sonuçta o da büyük bir snookercı olabilir babaa diye bir cümle kursam falan. sonra çayımı doldurmak üzere mutfağa gittim ve geri dönmedim. *
"her dahi biraz delidir" sözünün canlı örneğidir. aynı zamanda "zeki ama çalışmıyor" klişesine de uzaktan göz kırpar. snooker tarihinin en başarılı oyuncularından biri olmasına karşın canı istemediğinde hiçbir kuvvetin oynatamayacağı müthiş oyuncu.
(bkz: the rocket)