23 eylül 1938 doğumlu, güzelliği dillere destan, alman asıllı aktirist. alain delon'la yaşadığı aşkla, katia ve sissi filmleriyle bilinir. oğlunu trajik bir şekilde kaybetmiş; daha sonra da ne doğru düzgün film yapabilmiş ne de mutlu olabilmiştir. 44 yaşında, genç sayılabilecek bir yaşta da ölmüştür. büyüleyici gözleri ve karizmatik bir duruşu vardır. zamanının en etkileyici kadınlarındandır.
2007 cannes film festivali nde en iyi kadın oyuncu ödülünü vermek üzere sahneye çıkan alain delon un, ölüm yıldönümü nedeniyle anısına bir konuşma yaptığı, sinema sanatına büyük katkıları olan, çok yetenekli ve çok güzel olmasının yanısıra çok iyi filmlerde de bu özelliklerini bol bol sergileyen bir tanrıça.
"Eğer bana kalsaydı, hemen her şeyimi bırakır, oyuncu olurdum. Tıpkı annem gibi", diye yazmıştı 14 yaşındaki Rosamarie Magdalena Albach, 1952 yılında günlüğüne. Bir yıl sonra, istediği fırsatı elde etti ve Wenn der weiße Flieder wieder blüht adlı filmde, annesi Magda Schneider ile birlikte rol aldı. ilk kamera deneyimini gerçekleştirdikten kısa bir süre sonra okulu bıraktı. 1954-1957 arasında hayatına damgasını vuracak 4 filmde oynadı. Alman sinemasının kitch seri filmlerinden Sissi, Romy'ye hem erken, hem de ön yargı yaratacak bir şöhret kazandırıyordu. Romy'nin sinema kariyeri üvey babası Hans Herbert Blatzheim tarafından zeki bir biçimde yönetiliyordu. Her insan içine çıkıldığında, annesinin kendisine "Gülümse, hadi gülümseme şimdi", diye fısıldadığını anlatıyordu Romy. Ancak üvey babasının kendisine taciz bulunduğunu itiraf etmesi için 40'lı yaşlara ulaşması gerekecekti: "Üvey babam gayet açık bir biçimde bana yatmamızı teklif etti".
Romy Scheider, 1958'de ilk kez bir yabancı prodüksiyonda, Girls in Uniform'da oynadı. Yine aynı yıl Christine filminde rol aldı. Christine'deki rol arkadaşı Alain Delon, o dönemde Fransız sinemasının süperstarıydı. Romy Alain'e aşık oldu ve ailevi kısıtlamaları bir kenara atarak uçar gibi Paris'e koştu. "Tamamen Fransız olmak istiyorum, Fransızlar gibi yaşamak, aşık olmak, sevişmek ve giyinmek istiyorum", diye yazmıştı günlüğüne. ileride herşeyi bir çırpıda özetleyecekti: "Benim hayatıma yön veren üç kişi oldu: Alain, Visconti, Coco Chanel". Chanel'in, Romy'ye zarif, baş döndürücü bir Pariziyen tarzı kazandığı söylenir. Ama belki de Romy'dir giydiği herşeye tarzını veren. Romy Fransa'daki sinema çalışmalarından hiç memnun değildi: "Fransa'da ciddiye alınmıyordum. Herkesin gözünde Alain Delon'un sevgilisinden başka bir şey değildim. Ne zaman Visconti ile ya da Rene Clement ile çalışacaktım?"
Romy, Alain Delon için ülkesini ve arkadaşlarını terk etmişti ama hayatta bir tek onun sevgilisi olarak kalmak da istemiyordu. Sissi filmleriyle ünlenmişti ama oyunculuk yeteneği bunların çok çok ötesindeydi. Dönemin poh pohlananan, şımarık, doyumsuz çocuğu Delon'dan çok daha iyi bir oyuncuydu Romy.
1961 yılında Romy, çok sevdiği yönetmen Visconti ile çalışma fırsatını buldu. Aynı yıl iki Visconti filminde oynadı. Visconti onun için "Avrupa'daki en parlak kadın oyunculardan biri", diyordu. Romy'yi takdir edenlerden biri de Orson Welles'ti. Kafka'nın Dava'sının sinemaya uyarlanması söz konusu olduğunda Welles, Romy'yi aradı. Dava'daki rolü Romy'yi uluslararası sinema çevrelerinde yükseltti. Artık Hollywood onu bekliyordu.
Paris Match o dönemde şu saptamayı yapmıştı: "Greta ve Marlene'den 40, Marilyn'den 15 yıl sonra, beyaz perde nihayet yeni bir büyük yıldıza daha kavuştu". iki kez Cesar Ödülü'ne layık görülen Romy, hiç oyunculuk eğitimi almadan 40 film çevirmişti bile, yaşamı boyunca ise tam 61 film için kamera karşısına geçecekti.
Romy Schneider, başarılı bir oyuncu, bir sinema ikonu, bir cazibe simgesi olarak tarihe geçti. Ama beyaz perdenin dışında, mutsuz bir hayatın pençesinde sürükleniyordu. Delon'la ilişkisi onu hem kısıtlıyor, hem de yoruyordu. Top model ve şarkıcı Nico'yu da yıpratan, ona da hayatı zindan eden de aynı "sabıkalı" Delon değil miydi? Romy'nin ilk evliliği de bedbahttı. Berlinli tiyatro yönetmeni Harry Meyen ile evliliklerinden oğul David Christopher dünyaya gelmişti. David'in doğumundan sonra şöyle diyordu Romy: "Hayatımın nasıl bir biçimde değiştiğini soruyorsunuz, ben biraz değişik bir açıklamada bulunayım, nihayet benim de bir hayatım oldu". Meyen ile evliliği yürümedi, Meyen'in intiharı Romy'yi de ölüme yaklaştırdı.
Romy 1977 yılında özel sekreteri Daniel Biasini ile evlendi, bu evlilikten de bir kız çocuğu Sarah Magdalena dünyaya geldi. Romy ilk filmini çevirdiğinde, gerçek babası Wolf Albach-Retty ona yazdığı mektupta "Çocukluğunu cebine tıkıştır ve yollara düş", diyordu. Romy hayatının ilk on dört yılını yatılı okullarda, anneanne evlerinde geçirmişti. Şimdi kendi oğlu David de benzer şeyleri yaşıyordu. David 5 Temmuz 1981'de büyükannesinin evinin önünde bir kazaya kurban giderek hayatını yitirdi.
Romy, "Ne yaparsam kamera karşısında yapıyorum, gerçek hayatta hiç bir şey yapamıyorum", diyordu. Hayatının son döneminde sakinleştiriciler, alkol, uyku ilaçlarına gömüldü. 1976'da Alman feminist Alice Schwarzer'e verdiği söyleşide bir kadın olarak karşılaştığı zorlukları içten bir dille anlatmıştı. 29 Mayıs 1982 Paris'teki dairesinde ölü bulundu. Kimileri intihar ettiğini düşündüler. Oysa Adli Tıp raporunda "Kalp krizi sonucunda doğal ölüm" yazıyordu. Magda Schneider, Romy'nin bütün sevenleri adına itirazda bulundu: "43 yaşında çok güzel bir kadının bu şekilde ölümü nasıl doğal olabilir?"
Rosemarie Magdalena Albach-Retty yani Romy Schneider,28 Eylül 1938'de Viyana'da dünyaya geldi. Annesi Magda Schneider 1930'ların göz alıcı yıldızı-şarkıcısı,aktör babası Wolf Albach-Retty ise Kral Franz Joseph'in saray sanatçısı Rosa Betty'nin oğluydu. Savaş öncesi Avusturya sinema ve tiyatrosunun parlak döneminin bu ünlü çiftinin kızları Romy'nin yazgısı sanki çocukken çizilmişti. Moda tasarımcısı,iç dekoratör olmak isteyen Romy'yi annesi Magda tam bir menajer gibi yetiştirdi. Wenn Der weisse Flieder wieder Blüht'le (Beyaz Leylaklar,1953 / Hans Deppe) setlere dönen Magda'nın kızı rolünü Romm üstlendi.Genç kız sıradan melodramlarda,kalıplaşmış aşk öykülerinde oynamaya başladı. Romy,uluslararası üne Avusturya veliahtı Franz Joseph ile evlenen Bavyera'lı sevimli Elizabeth'i canlandırdığı Sissi'yle (1955) ulaştı.,Avusturya ve Almanya'da yıldızlaştı. Genç kızlar Sissi'nin özgür, soyluluğu önemsemeyen yanından, doğallığından, yaşama coşkusundan etkilendiler. savaşta parçalanmış ailelerin en az bir bireyini yitirdiği Almanya'da Sissi yeniden özlenen melankolik soyluluğa, onura dönüş filmi oldu.
Rommy halkının isteği ile tüm sissi'lerdeydi: Sissi - Die Junge Kaiserin (Sissi Tahta Çıkıyor / 1955), Sissi - schicksalsjahre eine Kaiserin (sissi kaderine karşı /1957) Bu şeker pembesi yapımların gencecik Rommy'si annesinin denetiminde yolculuklara çıktı,flörtlere başladı.
1958'de Rommy'Nin yaşamında ikinci bir kapı açıldı. ilk kez bir fransız yapımında Christine'de (max Ophuls) yer alan oyuncu rol arkadaşı Alain Delon'a tutuldu. Annesini de,Avusturya'yı da ardında bırakan Romy,Paris'i, bohem yaşamı, Delon'u seçti. Daha seçkin bir sinemanın içine giren Romy altmışlarda Fransızların ideal kadınına dönüştü. Brigitte Bardot cinsellik simgesiyken Romyünlü Mayıs 68'den sonraki olgun, bağımsız, tutkulu kadındı. Ünlü yönetmen Luchino Visconti, Romy ile Alain'i "Ne Yazık Ki fahişe (1961)" adlı tiyatro oyununda biraraya getirdi. Büyük Visconti'nin onu özenli,yoğun çalıştırmasıyla Romy karakter oyunculuğuna da adımını attı.
Onu Boccaccio 70 (1961) ve Ludwig'te (1972) yöneten Visconti,Romy'Nin etkileyici yorum gücünü de ortaya çıkarttı. Sissi'den 17 yıl sonra Romy,Orat Avrupa'daki soyluların ahlak çöküntülerini yansıtan Ludwig'te yine Elizabeth'di. 1958 - 1964 yılları arasında Romy uluslararası çalışmalara girişti. Dava (Orson Welles), Kardinal (Otto Preminger) gibi seçkin Avrupa yapımlarında rol aldı. ABD'ye gidip yardımcı rollerde oynayan ,orada aradığını bulamayan Romy Fransa'ya geri döndü. Alain Delon ile olan ilişkisi hüzünle bitmişti. ikinci bir çıkış aramaktaydı, bu kez Almanya'da yaşamayı, anneliği deneyen Romy yeniden Fransa'ya döndü.
Romy'ye üçüncü kapıyı Claude Sautet açtı. Hayat Bağları'nda birlikte çalışan Romy ile Sautet,profesyonellik ve dostlukla birbirlerine tutuldular. Sautet'nin esin perisine dönüşen Romy'den yönetmen kitleleri büyüleyecek çarpıcı bir dişil portre çıkarttı.
Romy'nin alnını açıp yüzünün ovalini çıkaran, topuz saçını yaratan Sautet onu adeta yeniden çizdi. Hayat BAğları'nın ardından birlikte 5 film yaptılar. (Max et les ferrailleurs/Şeref Yolu,1971 - Sen ve ben,Mado (1977), Une histoie simple / Basit bir öykü ,(1978). Tüm bu çalışmalarda oyuncu dingin bir yüreklilik, sarsıcı bir kırılganlıkla gündelik dramlarına sıkışmış küçük burjuva kadınları yalın, abartısız, gerçekçi bir yorumla yansıttı. 1970'de Simone de Beauvoir'la birlikte kürtajı destekledi, ünlü 343 manifestosunu imzaladı.
Sautet'nin filmlerinde ölümsüzleşen Romy'nin özel yaşamında trajik olaylar başladı. 1976'da bir trafik kazasında henüz doğmamış çocuğunu kaybetti. 1979'da ilk eşi yönetmen Harry Meyen'in kendini astığını öğrenen Romy, Ölümü Beklerken'de çok özel bir yorum sundu. 1980'lerse en zor yıllarıydı. Ağır bir operasyon geçirdi, on dört yaşındaki oğlu David'i beklenmedik denli vurucu bir kazada yitirdi. Oğlunun ölümü onun için sanki son darbeydi. Tümüyle çöken oyuncu içkiye başladı, yalnızlığa gömüldü. Sonra yeni bir başlangıç arayarak setlere dönen Romy "Yaşam devam etmeli, işim bana güç veriyor" demesine karşın yüreği tüm bu yıkımları kaldıramadı.
28 Mayıs 1982 akşamı aşırı dozda uyku hapı aldı, o gece 43 yaşındayken yaşama veda etti. Dönemin en güzel, yetenekli oyuncusu Romy Schneider ardında 30 yıla sığan 63 film, sayısız ödüller,kızı Sarah'ı bırakarak çekilmişti. (18 Mayıs 2008 - cumhuriyet - Aslı Selçuk)
bir rivayete göre, ölü olarak bulunduğunda avucunda sıkışmış bir kağıt parçasında babası Wolf Albach-Retty’nin bir zamanlar kendisine yazıp bir yaş gününde hediye ettiği şu sözler yazılıymış.
'' çocukluğunu cebine sıkıştırıp yollara düş kaç buralardan, çünkü sadece senin olan tek şeydir o''