Romantizm , romantik aşk diye yorumlandığında kapitalizmin oyunudur , neden bir kukla gibi gereksiz ritüellerle romantik olmaya çalışalım ki. aklınız varsa aşk denilen illüzyonu kullanıp başarılı birer girişimci olursunuz. gerçekler çizgili pijamadır , cinsellik içgüdüsüdür.
nette dolaşırken bir blogda hakkında eğlenceli ve bilgilendirici bir yazıya denk geldiğim kavram.
Öncelikle, romantizm deyince aklınıza gelen, mum ışığı ve kemanlar eşliğinde, birbirine tatlı sözler söyleyerek yemek yiyen iki sevgiliyse, bunu kafanızdan silin. Bizim bahsedeceğimiz romantizmin kesinlikle bununla bir alakası yoktur.
Hatırlarsanız, tabi hatırlamanız için okumuş olmanız lazım. Önceki yazımızda klasisizmden bahsetmiştik. Neydi klasisizm? Bi hatırlayalım. Katı kuralları olan, akıl ve mantığa dayalı, harmoni ve dengenin önemli bir yer tuttuğu sanat akımıydı.
kadınlarda varmış gibi gözüken ama en çok erkekten beklenen duygu zımbırtısı.
düşünsenize bir kadın bir erkeği çiçekle ya da çiçeğe eş değer erkek kısmının sevdiği bir şeyle evine gelip alır yemeğe çıkartır.
kadın erkeğe şiirler fısıldar.
erkek ne giyineceğini düşünmüştür bütün gün.
önce kadın erkeğin ellerini tutar.
güven bana der, sen gökten düşmüş bir melek olmalısın der.
gibi şeyler. ama hayal ederken kadınla erkek günümüz kadını ve erkeği olacak.
ara ara sevdiğimdir. romantizm bence huzurun seksi halidir. yani mesela bir iskele yıldızlı bir gökyüzü huzurdur. ama hop bu ortama bir kırmızı şarap, bir peynir tabağı güzel minderler ekle ** noldu? biraz seksi oldu dimi ortam. işte bu romantizm bence. iyidir.
Bir gün yağan yağmurla birlikte akarsa gözünden iki damla yaş bakarken uzaklara, fark edeceksin o gözyaşlarınla birlikte elinden bir şeylerin de akıp gittiğini onca zaman sonra, geri dönüş yoktur artık yalnız sen ve yalnızlık, her gün tekrar doğan güneşle birlikte kalbine çökecek karanlık, yapmak isteyip de yapamadıkların, söyleyip isteyip de söyleyemediklerin, gitmek isteyip de gidemediğin yerler, bir bir düğümlenecek boğazında, etrafına baktığında ne artık yanına gidebileceğin bir sevgili kalmıştır, ne de sevgi sözcüklerini hak edecek birisi, zamanı geldiğinde yapmadıkların, cesaretini toplamak yerine kaçtıkların yakalayacak o an seni, artık kaçacak ne dermanın kalmıştır ne de kaçmak için isteğin, yüzleşmek isteyeceksin ama onu bile kaldıramayacak yüreğin...
(Vuhuuuvvv! Yardırıyorum lan o kadar da zor değilmiş romantik görünüşlü, kızları cezbeden duygusal erkek olmak, tavlanan var mı? Özelden yazsın tavladığım yazarlar)
Bir gün yağan yağmurla birlikte akarsa gözünden iki damla yaş bakarken uzaklara, fark edeceksin o gözyaşlarınla birlikte elinden bir şeylerin de akıp gittiğini onca zaman sonra, geri dönüş yoktur artık yalnız sen ve yalnızlık, her gün tekrar doğan güneşle birlikte kalbine çökecek karanlık, yapmak isteyip de yapamadıkların, söyleyip isteyip de söyleyemediklerin, gitmek isteyip de gidemediğin yerler, bir bir düğümlenecek boğazında, etrafına baktığında ne artık yanına gidebileceğin bir sevgili kalmıştır, ne de sevgi sözcüklerini hak edecek birisi, zamanı geldiğinde yapmadıkların, cesaretini toplamak yerine kaçtıkların yakalayacak o an seni, artık kaçacak ne dermanın kalmıştır ne de kaçmak için isteğin, yüzleşmek isteyeceksin ama onu bile kaldıramayacak yüreğin...
(Vuhuuuvvv! Yardırıyorum lan o kadar da zor değilmiş romantik görünüşlü, kızları cezbeden duygusal erkek olmak, tavlanan var mı? Özelden yazsın tavladıklarım )
Akıl ve kalp arasında gezinip duran zihnin duygusallığa, sevgiye yaklaşması; ve Sevginin yaşanışına, şekil bulmasına, konumlandırılmasına vesile olan araçtır. Sevgiyi nasıl tek başına kalıplara sokup, konumlandıramıyorsak, romantizmi de sınırlandırmamalıyız bu yüzden.
Coşumculuk akla karşı duyguyu, seçkin sınıfa karşı halkı, süslülüğe karşı doğallığı, kurallara karşı kuralsızlığı işler. Yaratıcısı, esin kaynağını antik dünyanın klâsik kültür yapıtlarından değil, kişinin kendinde, duygularda ve düş gücünde bulur.
Coşumculukta sanatsal başarı, kişinin kendini anlatmasında, hatta kişiliğinin çok belirgin bir parçasını yani duygularını dile getirmesindedir. Coşumculuk sadece bir sanatsal anlatım biçimi olmamış aynı zamanda bir düşünce biçimi de olmuştur.
Klâsisizm gibi coşumculuk da ilk olarak Fransız yazınında görülmüştür. En önemli katkı ise Victor Hugo'dan (1802 - 1885) gelmiştir. Fransız coşumculuğunun bildirisi olarak kabul edilen ve Cromwell adlı oyununa yazdığı önsözde "sanatta özgürlük"
görüşünü açıklamıştır. Diğer bütün coşumculardan söz ustalığı ile belirgin olarak ayrılmıştır.
kelimeler devreye girince batan uygarlık.
birine seni seviyorum, sen benim bitanemsin, gözlerin çok güzel, ağzın burnun çok güzel diyince o aşkın içine ediliyor, bu sözleri sarfeden insan ister istemez ezik durumuna düşüyor, ya da karşı taraf tarafından elde edildiği ya da alışıldığı için karşı tarafa artık çekici gelmiyor.
en uzun ilişki sıfır kelimeyle ve yoğun hislerle mümkün olur diye düşünüyorum.
biriyle ne kadar çok eğlenirsen, gülüşünü sana bakışını edişini ne kadar çok izlersen ona o kadar bağlanıyorsun, ama buna dair en ufak bir kelime dahi duymamak da insanı karşı tarafa daha da bağlıyor.