Tatlı sularda yaşayan bir canlıdır.
Bu konu hakkında resmen şu soğuk balkonda düşündüklerimi kusmak vardı ama onun için bile rahat hissetmiyorum. insancıklara hayret etmekten ne zaman vazgeçmeli merak ediyorum?
mum seviciliği veya şarap düşkünlüğü olmayan akım, duruş, duygu yoğunluğu. artık ne derseniz. lakin öyle bir yorumlanıyor ki şu sıralar (hatta tamam modern zamanlar diyeyim de zengin dursun entry)şaşırıp kalıyorsunuz elinizdeki bir kadeh şarabı, pazaristan'dan bir tl'ye aldığınız mum eşliğinde yudumlarken..
hah ne diyordum, modern zaman tanımıyla alakalı ciddi sıkıntılar mevcut. gün geçmiyor ki bir hanım kızımız daha "romantik, sevecen, yakışıklı" bir erkeğin daha hayalini kurmasın. ve yine gün geçmiyor ki delikanlımız, aşık olduğu kıza türlü "romantiklikler" şeklinde vuku bulan şaklabanlıklara girişmesin. sen de haklısın gerçi kalpli kırmızı yastık-kalpli çuklata-kalpli şeker filan hakikaten aşkınızın nişanesi, hakikaten yedi cihana yayılan sevdanıza imrenmemizin tek sebebi. ama ama bak beyim, sana iki çift lafım var! sen sırf "bakın ben odun değilim" mesajı verebilmek için tonla para sayıp, üstüne rezil olup, bi'de (en kötüsü bu) samimiyetsiz davranırsan, kusura bakma ama şimdiye kadar söylediğin bütün "ben sana aşığım"larını bir güzel sorgular, "lan yoksa?!" derim.
bu mudur yahu romantik olmaktan anladığınız? ortama göre aniden değişiyor mu bir anda hisleriniz sizin? sevdiceğini mutlu etmek için illa loş ışıklı, şık kıyafetli insanların doldurduğu ve bir o kadar da sıkıcı mekanlar mı gerekiyor? tüm bunları yapıyor olman seni ideal sevgili profiline yaklaştırmıyor ki ama bebeyim. sevgilinin ideali mi olur lan? bilimsel deneylerle sevecenliği tespit edilmiş modern ortam romantiği mi tasarlıyorsunuz cidden? oeh! sen üzerinde diz yapmış nayk eşofmanın varken "seni seviyorum" diyemiyorsan, sikerler holivud filmlerinden fırlamış romantizmini.
kelimeler devreye girince batan uygarlık.
birine seni seviyorum, sen benim bitanemsin, gözlerin çok güzel, ağzın burnun çok güzel diyince o aşkın içine ediliyor, bu sözleri sarfeden insan ister istemez ezik durumuna düşüyor, ya da karşı taraf tarafından elde edildiği ya da alışıldığı için karşı tarafa artık çekici gelmiyor.
en uzun ilişki sıfır kelimeyle ve yoğun hislerle mümkün olur diye düşünüyorum.
biriyle ne kadar çok eğlenirsen, gülüşünü sana bakışını edişini ne kadar çok izlersen ona o kadar bağlanıyorsun, ama buna dair en ufak bir kelime dahi duymamak da insanı karşı tarafa daha da bağlıyor.
Avrupa nın 1790-1850 yılları arasındaki entelektüel yaşamının kimi temel yönlerini tanımlamak için kullanılan terim.
19. yüzyılın ilk yarısında, biraz da Aydınlanmaya bir tepki olarak gelişen akım ya da hareket olarak romantizm, farklı ülkelerde farklı görünümler almıştır. Örneğin, ingilterede tamamen estetik bir fenomen, bir sanat hareketi olarak ortaya çıkan romantizm Fransda, Rousseau nun etkisiyle, toplumsal uzlaşıma karşı bir protesto olarak gelişmiş, hareketin estetik boyutu daha sonra ortaya çıkmıştır. Buna göre, sanatta romantizm doğaya yönelik temelli bir ilgiyle belirlenen, doğal fenomenleri doğrudan ve aracısız bir biçimde kavramayı temele alan akım ya da tavrı ifade eder. Sanatta klasisizme karşı çıkan romantizm bu nedenle, tüm formları, kuralları ve uzlaşımları yapay oluşumlar ve doğanın gerçek anlamını ve ifadesini kavramadaki engeller olarak görür, içtenliğin, kendiliğindenlik ve tutkunun önemini vurgular. Sanatın, idealleştirme ya da genelleme olmadan, tikel ve somut olana yönelmesi ve doğanın uyandırdığı duyguları gözlemesi ve aktarması gerektiğini belirtir.
Almanyada ise, önceleri bir sanat hareketi olarak ortaya çıkan romantizm, kısa bir süre içinde bir dünya görüşü ya da felsefe hareketi olarak romantizmin doğuşunda 1800lü yıllarda ortaya çıkan endüstrileşme ve kentleşmenin, ve dolayısıyla yaşanan hızlı ve radikal değişimin etkisi büyük olmuştur. işte bu çerçeve içinde, Romantik felsefenin gerisinde, statik bir varlık ya da dünya görüşünden çok, yaratıcı bir sürece işaret eden varlık anlayışı yer alır.
Yine Romantik felsefenin doğuşunda, Aydınlanma projesinin fiilen çöküşü, Aydınlanmanın toplum, ahlâk ve siyaset teorisinin yetersizliğinin farkına varılması büyük bir etki yapmıştır. Bu nedenle, Romantik filozoflar, Aydınlanmanın katı ve kuru bilimciliği yerine estetikçi bir tavır benimsemişlerdir. Başka bir deyişle, yaratıcı sürecin, yapma ve analitik olan akıl tarafından değil de, duygular ve sezgi yoluyla anlaşılabileceğini savunan romantik felsefe, düzenli, rasyonel ve ölçülü olana karşı çıkarken, doğrudan ve aracısız duyumlarla, yoğun duyguların önemini vurgulamışlardır.
Buna göre, romantik felsefe, yanlış ve ikinci dereceden bir güç olarak gördüğü akla şiddetle karşı çıkar, aklın yaptığı tüm ayırımların yapay olup, gerçekliği parçaladığını ve anlaşılmaz hale getirdiğini savunur. Başka bir deyişle, romantizmde rasyonel analiz ya da deneysel araştırmanın yerini sezgiye ve duyguya beslenen güven, bilimin yerini doğa felsefesi alır. Romantikler Aydınlanma çağının kuru akılcılığına şiddetle karşı çıkıp, doğanın gizlerine, bilim adamının matematiko fiziksel yöntemleriyle değil de, yaratıcı coşum yoluyla nüfuz edilebileceğini savunmuş ve sonsuzluğa erişmenin yolları olarak, aşkı, doğaya tapmayı, dini tecrübeyi ve artistik yaratıcı faaliyeti göstermişlerdir.
Aydınlanmanın benler ve şeyler olarak ikiye böldüğü evrenin büyüklüğü ve sınırsızlığından etkilenen romantik düşünürler, evreni canlı, sürekli ve dinamik bir bütün olarak değerlendirmişlerdir. Yine, Aydınlanmanın, doğanın tüm diğer yaratıklarından farklı olarak bir akla sahip olduğu için biricik olduğunu söylediği insan söz konusu olduğunda, Romantizm, aklı küçümsediği için, insanı doğanın bir parçası olarak değerlendirmiştir.
Romantizm, siyaset felsefesinde ise, evrenselciliğin yerine milliyetçiliği öne çıkarmıştır. Onda, Özgür ve eşit bireylerden meydana gelen toplum idealinin yerini, her insanın konumunu bildiği, geleneksel kökleri olan organik bir cemaat ideali alır.
aşk olanından değil de daha genel olan olmayacak hayaller kurma olarak değinmek istiyorum.
romantik düşünceler, planlar yapmak hiçbir zaman kişiyi mutlu etmez, başarıya götürmez. sadece o an kaçmanızı sağlar.
oysa ki hayat dışarıdadır. eğer kafanızda romantik düşünceler varsa ve bunlar gece geldiyse mümkünse kimseye bahsetmeden uyumaya çalışın çünkü sabah olunca muhtemelen etkisinden çıkacaksınızdır.
unutmayın romantik fikirler sadece filmlerde işe yarar