Seni seven birinin gözlerine bakarak seni seviyorum demektir. Önce ortamı yaratıcaksın baba sonra müziği vericeksin şarapı açıcaksın 1,2 güzel sözdür falan en sonunda tabi alkol var aşk var . Vericen kutsalı vericen kutsalı
loş ortam, mumlar, gül yaprakları, güzel bir müzik ardından çapraz tutlan kadehler ve dans belki bi kaç mısra şiir;yahut güzel sözlerle ayin yapan grubun inancına romanizm grubun üyelerine ise romantist denir.
her ilişkide biraz bulunması gereken durumdur. hanımlar çok şey istemiyorlar beyler. gözünüzde büyütmeyin. illa aşk şiirleri okuyun, sürekli ilan-ı aşk edin demiyorlar. sadece istedikleri biraz ilgi yapmacık sözler değil samimi, içten sözler. kalbinden gelen duyguları dökmenizi istiyorlar. içimizdekileri dökmek söylemek bu kadar mı zor? kalbimize olan duyguları soyleyemicek kadar korkakmıyız? bunu zaten zorunlu olarak yapıyorsak hiç yapmayalım. o zaman yapmacıklıktan başka bir şey ifade etmez.
fransız edebiyatında bir akım. en büyük temsilcisi victor hugo, en önemli romanları hugo'nun sefiller ve notre dame ın kamburu'dur. çok uzun, insan ve mekanların detaylı tasviri ile başlar. kahramanlar romantik ve kahramanımsı, olaylar türk filmlerini aratmayacak karmaşıklık ve destansılıktadır. benim en sevdiğim akımdır aynı zamanda, roman biraz roman gibi olmalıdır zira.
genellikle ya edebi akım, ya da erkeklerin kız kaldırmak için taklit yapma durumu gibi olarak görülse de, romantizm kendini resim alanında belli eder.
neo-klasik ve akademik resmin getirdiği bunaltılar, ingiliz resminde peyzajın resmin ana konusu olması ve ingiliz bahçe mimarisinin, avrupadaki fransız geometrik bahçe düzenini alt etmesiyle birlikte doğaya açılan sanatçılar, doğayı incelemişlerdir. sanayileşmenin şehirlere getirdiği kalabalık ve karmaşa, sanatçıyı bunalımlara sürüklemiştir. duygusallaşan, öznel anlatıma kaçan ressamlar resimlerinde bütün bu ögeleri eriterek bireysel resimler yapmaya, doğal resimler yapmaya başladılar ve yaklaşık yüz yıl sürecek olan romantizm dönemi böylece başlamış oldu.
mum seviciliği veya şarap düşkünlüğü olmayan akım, duruş, duygu yoğunluğu. artık ne derseniz. lakin öyle bir yorumlanıyor ki şu sıralar (hatta tamam modern zamanlar diyeyim de zengin dursun entry)şaşırıp kalıyorsunuz elinizdeki bir kadeh şarabı, pazaristan'dan bir tl'ye aldığınız mum eşliğinde yudumlarken..
hah ne diyordum, modern zaman tanımıyla alakalı ciddi sıkıntılar mevcut. gün geçmiyor ki bir hanım kızımız daha "romantik, sevecen, yakışıklı" bir erkeğin daha hayalini kurmasın. ve yine gün geçmiyor ki delikanlımız, aşık olduğu kıza türlü "romantiklikler" şeklinde vuku bulan şaklabanlıklara girişmesin. sen de haklısın gerçi kalpli kırmızı yastık-kalpli çuklata-kalpli şeker filan hakikaten aşkınızın nişanesi, hakikaten yedi cihana yayılan sevdanıza imrenmemizin tek sebebi. ama ama bak beyim, sana iki çift lafım var! sen sırf "bakın ben odun değilim" mesajı verebilmek için tonla para sayıp, üstüne rezil olup, bi'de (en kötüsü bu) samimiyetsiz davranırsan, kusura bakma ama şimdiye kadar söylediğin bütün "ben sana aşığım"larını bir güzel sorgular, "lan yoksa?!" derim.
bu mudur yahu romantik olmaktan anladığınız? ortama göre aniden değişiyor mu bir anda hisleriniz sizin? sevdiceğini mutlu etmek için illa loş ışıklı, şık kıyafetli insanların doldurduğu ve bir o kadar da sıkıcı mekanlar mı gerekiyor? tüm bunları yapıyor olman seni ideal sevgili profiline yaklaştırmıyor ki ama bebeyim. sevgilinin ideali mi olur lan? bilimsel deneylerle sevecenliği tespit edilmiş modern ortam romantiği mi tasarlıyorsunuz cidden? oeh! sen üzerinde diz yapmış nayk eşofmanın varken "seni seviyorum" diyemiyorsan, sikerler holivud filmlerinden fırlamış romantizmini.
bir edebiyat akımı. gustave flaubert göt etmiştir bunları. turgenyev babalar ve oğullar'da, dostoyevski ezilenler'de romantik kahramanların hayat karşısında düştüğü durumları net göstermiştir. (bkz: bazarov) *