mucizelerin filmidir.
yasemin karakteri bir sahneden diğerine geçerken kıyafeti saçı değişiverir.
okan bayülgen nam-ı diğer ömer bir metrelik bir insanken yasemin'e her yaklaştığında boy atıp iki metre oluverir.
teomanın mucizesiyse oynadığı karakterle değil direk kendisiyle ilgilidir.teoman bu filmde rol yapmıştır.duygulanmamak elde değil.''anam teoman oynuyor bildiğin,rol falan yapıyor,ağlıyorum galibaa..'' şeklinde izlenebilir.mumya firarda'daki 'duran' teomandan sonra şaşırtıcıdır.
nail kırmızıgül'ün ısrarla gökhan'a 'gekean' demesi de ayrı bir eğlenceli.
son olarak gekean'ın(gökhan) yaşadıklarının yanında hangimizinkiler romantik ki?hı?söyle ömer!
duygu insanıdır.
sevgililer gününde ve özel yıl dönümlerinin gözde erkeğiridir.
sevgilisine şiirler okur. ona çiçekler alır, hediyeler alır.
yazık ki nesilleri tükenmek üzeredir.
yasemin'in tabiriyle emer karakterinin geri döndüğü sahne gerçekten iç burkan şekilde anlatılmış. sonuç bölümünde ise sinan çetin tam anlamıyla saçmalamış. senin gördüğün yalnızca resmin bir kısmı anafikri bol bol zikredilmiş.
geken: bu arabayı aldırcam burdan
yasemin: emer nerde
geken: askerlik meselesi dedim ya
gekenin yaşadıklarının yanında seninkiler hiç de romantik değil
romantik sözcüğü ilk defa jean jacques rousseau nun bienne gölü nü anlatırken yazdığı romantik bir yer cümlesinde geçer. başlangıçta vahşi, şairce karşılığı olarak kullanılan sözcük, sonradan hayali (imgesel,fantastik) anlamında kullanılmıştır. ****
--spoiler--
+ kendini neden öldürmek istedin?
- hayatın bir anlamı yoktu, belki ölümümün olur. hayat bir rüyaymış ömer, insan ölünce uyanıyor. ne öğrendim biliyor musun ömer? inanç perdesi ne kadar kalınsa akıl güneşi o kadar geç doğuyor. beni affet ömer.
--spoiler--
aşağıdaki diyaloğuyla içime yer etmiş sinan çetin filmi
kız durakta beklemektedir.. o sırada bir direğin ucunda rüzgar çıkınca dönen tahtadan kuşlar vardır.. kız o tahtadan kuşlara boş boş bakmaktadır ve o esnada oğlanın (okan bayülgenin) sesi duyulur
- kanatları var, ama uçamıyorlar.. sen uçabilen kuşlardan mısın..
her nekadar beklediği etkiye ulaşamasa da Okan Bayülgen ve Teoman'lı kadrosuyla, şaşırtıcı senaryosuyla ve akıcılığıyla izlemeye değer bir film..
7 yıl bekletilen bir film çok daha iyi olabilirdi, senaryo sanki her karakteri birer filozof yapmaya çalışmış fakat eline yüzüne bulaştırmış. filmin nişan sahnesinde teomanın okan bayülgeni her gördüğünde silaha sarılması ayrıca gûlünç bir durumdu. (32.19 - 35.10)
yani ne gerek var.
büyük umutlarla bekledim fakat izleyince hayalkırığına uğradım.
film keşke daha çok basit olsaydı, bence bundan çok daha güzel ve zevkli olurdu.
fakat filmin müziklerine diyeceğim yok gerçekten çok müthiş.
Duygusallıktan daha farklı olan kavramdır. ikisi sık sık ilintilendirilir. Duygusallık; sevinç, öfke, kızgınlık, çoşku, aşk ve sevgi gibi duygu türevlerini aşırı yoğun yaşayarak bunların mantıkla kontrolünü sağlayamama, dengesiz davranma, toplumsal düzeni bozma ve sosyal kargaşa yaratarak kişilerin hak ve hürriyetleri tehdit etme şeklinde yorumlananırkan, romantizm ise; yaşayan veya yaşanılan herhangi bir kişi, olay, olgu veya sürece güzel neden yükleme(hüsnü tahlil), kutsallaştırma, şairane ve romantik bir bakış açısıyla durumları değerlendirmek, duygularla ve çoşkuyla harmanlanmış bir muhakemedir. Romantizm ayrıca felsefi bir akımdır. Realizm akımına bir tepki olarak doğup gelişmiştir.
sarhoş olmaya meyilli bir bünye sahipken 3 şişe tuborgu peşpeşe boş olan mideye gönderdikten sonra daha anlamlı gelen teoman parçası.
aynı teoman sesiyle, aynı hoş kafayla bariz birebir söyleyebiliyorsunuz. ağız burunun kaymasıyla bile aynı.
ha bi de, okan bayülgen'in eşsiz sesiyle güzel bir girişe sahiptir.
--spoiler--
yasemin bu sana son mektubum, her günüm seni düşünmekle ve mektubunu beklemekle geçiyor. anladım artık, hiç gelmeyecek. biliyorum seni bırakıp gittiğim için kızgınsın bana. ama gitmek zorundaydım. seni seviyorum ama hoşçakal.
--spoiler--
saçma sapan bir girişiyle bile direk hevesiniz kursağınızda bırakan bir film.ulan ilk sahnede o ufak çocuk kapısı kapalı eve nasıl giriyor?yuh be ya bide sinema filmi yapıyorsunuz.
çekiç gibi bir teoman şarkısı. insanlık hallerinde de yaptı bu adam bunu ruhun sarışın ile. yalnız bu sefer çok gaz bir soundla ve o içilen her sigarayı kulağımıza sokan gırtlak sesiyle. "romantik bir oyun yine seninleeeeee" dedikten sonra bi james hetfield "yeah"'i çekse tam olurmuş doğrusu.
filminden ziyade şarkısını tercih edeceğim. sinemada hayal kırıklığı müzikte ise bir devrim daha. aslında daha çok erkeğe yakışan bir özellik. kadınların deli olduğu tutku. şiir şarap mumlar dans akşam yemeği ıslak öpücükler daha ne sayayım?
ondokuzuncu yüzyılda bir grup ingiliz şairine verilen addır. romantikler olarak adlandırılırlar. bu şairler william wordsworth' ün eseri olan lyrical ballads' ın ön sözünde de belirtildiği gibi duyguların ön plana çıkarılmasını ve okuyucuya akratılmasını savunurlar.
kadınlara her daim "beş yaşında kendini prenses sana kız çocuğu" gibi davranan erkektir. işin sırrı budur. her kız çocuğu büyüyünce prenses olmak ve prensini bulmak ister. kaç yaşına gelirse gelsin o kadına bunu hissettirebilmek için harcayacağınız her çaba sizi romantik yapar.
şimdi bir buket çicek ve çikolata alıp onun yanına gidin.
Teoman'ın "Sonbahar Rüzgarları" isimli parçasıyla özdeşleştirdiğim film.
--spoiler--
Kanatları var ama uçamıyorlar.
Sen uçabilen kuşlardan mısın..?
Aslında burada otobüs bekleyecek birine benzemiyorsun.
Araban yok mu ?
Kanatlı bir araba mı istiyorsun..?
--spoiler--