roman ve yasam

entry1 galeri0
    ?.
  1. Roman ile öyküyü öteki anlatılardan ayıran özellik, bunların olaylarla karşılaştırılarak doğrulanabilmelerine karşılık, roman ya da öykü yazarının bize anlattığının "denetlenemez" olması, "bunun sonucu olarak da bize söylediği şeyin kendisine gerçek görünüşü vermeye yetmesi gerek"mesidir. Ne var ki, romanın kendi kendine yeten bir bütün olması yaşamdan kopmasını gerektirmediği gibi, anlattıklarının denetlenmez olması da gerçeğin dışında kalmasını gerektirmez. Biz durmamacasına gerçeği düşselden ayırmaya, aralarına bir sınır çekmeye çalışsak bile, "daha dün gerçek saydığımızı, dedelerimizin "bilim"ini, gerçeğin ta kendisi gibi görüneni "bugün bir düş ürünü" sayabildiğimize göre, çok bulanık, çok değişken bir sınırdır bu. Durmamacasına gerileyen bu sınırın günün birinde bir yerde duracağını, imgesel ile gerçeğin birbirinden kesinlikle ayrılacağını sanmak da boştur: "imgeseli kapıdan kovarsınız, bacadan geri gelir." Öte yandan, imgesel öğeler "bir gereksinmenin karşılığıdır, bir işlevi yerine getirir, imgesel kişiler gerçeğin boşluklarını doldurur. Bu boşluklar konusunda bize ışık tutarlar." Kısacası, imgesel öğeler sakatlayıcı değil, bütünleyici etkenlerdir, gerçeği daha iyi yansıtmamızı sağlarlar: "Gerçek gerçekçilikten söz edebilmek için, imgelemin payını vermek, imgeselin gerçeğin içinde olduğunu anlamak, gerçeği imgeselin aracılığıyla görmek gerekir"...

    Romanın her şeyden önce bir araştırma olduğunu Michel Butor birçok denemelerinde yineler. Hemen her olgu, içinde yer aldığı bütüne göre anlam ve yüz değiştiriyorsa, araştırmanın öncelikle biçim düzleminde, romanın kurgusunda gerçekleşebileceğini söylemek bile fazla. Gerçekten de, her şey görece olduğuna, örneğin Dunya'nm Piyotr Petroviç'le evlenmesi çok uygun bir birleşme gibi görünürken, Raskolnikov'un bilincine aşağılık hesaplara dayalı, iğrenç bir girişim biçiminde yansıyabildiğine göre, kişileri, nesneleri ve olguları tanıtmanın en etken yollarından biri de onları alışılmıştan başka bir şık altında, başka sözcüklerle, başka bir kurgu içinde göstermektedir kuşkusuz. Yeni sözcükler, yeni düzenlemeler içinde yeniden ele almaktır. Roland Barthes'ın dediği gibi, "olay parçalarının birbirleriyle denenmesinden doğar anlam." Bunun sonucu olarak, gene Barthes'in deyimiyle, Butor'un sanatı, "gizli bir gerçeğin gözle görülür yamacı gibidir."

    Ama yukarıda da belirtildiği gibi, Butor yalnızca gerçeğin aydınlatılması olarak görmez romanın işlevini. Ona göre, roman her şeyden önce bir yaşama biçimi, türlü kalıplaşmalar karşısında bilinçli bir direnmedir. Bu özelliğiyle, çoğu kez "olan"ı geride bırakarak "olması gereken"e yönelir, bize yol gösterir, bizi uyarır, uyandırır. Daha da iyisini yapar: Yeni yeni düzenlenişleri içinde, gerçeği yoğurup oluşturur, ona bütünlük kazandırır. Kısacası, gerçek bile roman biçimine girdikten sonra kazanır gerçek kimliğini, ancak o zaman bütünlenir.
    * * *
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük