maalesef manson family denen sapkın düşünceye ailesini kurban vermiştir. tarihin görebileceği en hastalıklı ruh charles manson'un fikirleri etrafında toplanan bir grup insan(!) roman polanski'nin evine girerek ailesini katletmişlerdir. ayrıca kurbanların kanlarıyla da duvara "helter skelter" yazmışlardır. beatles'ı nerelerinden anlamışlarsa artık.
sanatçı olmak veya sanata katkıda bulunan bir insan olmak suç ve cezadan yükümlü olmamak demek değildir. kaldı ki sanat ve sanatçı çoğu kez suç ve ceza ekseninde gezinen hikayeler anlatır, bu eksene yönelik sözler söyler. bazı yönetmen ve oyuncuların bu imza girişimine destek çıkması açıkçası kendilerinin bundan sonraki sanat hayatlarını kuşku duyulacak hale getirmiştir. zira yukarıdaki yönetmenlerin bundan sonra çekeceği suç ve ceza odaklı filmleri şimdiden inandırıcılığını kaybetmiş ve güme gitmiştir.
roman polanski'ye işlediği ve işlediğini kabul ettiği bir suçun cezasını çekmemesi için imza toplayan yukarıdaki isimleri ifşa etmekten dolayı mutluluk duyuyorum açıkçası. zira göklere çıkarılan bazı yönetmen ve oyuncuların bu eylemden sonra yapacağı işleri dört gözle beklemekteyim.
sübyancıdır. 13 yaşında bir çocuğa tecavüz ettiği için abd de hakkında aranma emri çıkarılmıştır, kendisi 1977 den beri ülkeye giriş yapamamıştır, fransaya yerleşir, hem fransız hem polonyalı kimliği mevcuttur. iki ülkede nüfuz cüzdanı vardır. 13 yaşında bir çocukla cinsel ilişkiye girmiş bu kişinin filmleri 456684 tane oskar alsa bile 5 kuruş değeri yoktur !! hatta 5 kuruşla bu adi herifi bile alabilirsiniz o derece !!
ulan asıl anlamadığım ünlü yönetmenlerin, hatta ve hatta devlet adamlarının bile bu şerefsiz harekete rağmen bu adi adamın serbest bırakılması, aranma emrinin iptali, davanın düşmesi gibi olaylar için imza toplamalarıdır. allah belanızı versin !!
afferin ulan isviçre, yakaladın bu adamı cezasını çekmeden ya da suçu işlediği ülkeye iade edip suçunu işlediğinden emin olmadan bu işin peşi bırakılmaz umarım.
piyanistmiş, oskarmış, tess miş alayının ta amına koyayim. eğer böyle şerefsizler için imza toplanan bir dünyada yaşıyorsam bu dünyanında amına koyayim!!
sonradan ekleme: eksi veren arkadaş, seninde "vicdan"ın hakkında bir film çekmek lazım anasını satıyım!!
polanski örnegi bize Subyan-friendly kariyerler olan din adamligi, doktorluk gibi saygideger mesleklerin arasinda yönetmenligin de yer aldigini gostermektedir.
Bu konularda yetenekliyseniz, subyanci olmaniz bile sizi basarisizliga ugratmayacaktir.
Polanski bu sucu turkiye'de isleseydi, tepki almamak icin kurbaniyla evlenmesi yeterdi.
bundan 30 küsür yıl önce 13 yaşındaki bir kıza tecavüz edip daha sonra fransa'ya kaçmış yönetmen. olay sonrası ne yaptığı suçu inkar etmiş ne de gizlenmiştir. sayısız film çevirip sayısız festivale katılıp ödül almıştır. amerika^ya girmemek kaydıyla hayatını hiçbir şey olmamış gibi devam etmiştir.
şimdi aradan neredeyse yarım asır geçtikten sonra sen kalkıp ben bu adamı yakaladım dersen ben de sana al götüne sok derim.
kendisi sanat adına genellikle kabul edilen çok iyi işler çıkarmıştır. ancak karısının katledilmesinin ardından insanlar onun özel yaşantısına da taparcasına saygı duyacak hale gelme eglimindeyken amerikada 13 yaşında bir çocuğa tecavüz ettiği haberi onun hayatında bir çok şeyi değiştirmiştir. örneğin: amerikaya girememek gibi... filmlerini genellikle fransız sineması altında çekmek gibi. son zamanlarda ise isviçrede göz altına alındığı haberleriyle gündeme gelmiştir. en son habere göre ise isviçre yargısı amerikadaki yakalama emrini takmamış ve polanski yi serbest bırakmıştır.
13 yaşındaki çocuğa tecavüz ettiği gerekçesiyle tutuklanmış, hapse atılmış, cezasını çekerek bu gün serbest kalmıştır.
kendisine destek oldukları için,
utanmadan karısına ve çocuklarına teşekkür eden sübyancı sapık.
italya'nın genoa kentinde film çekimleri sırasında yanına yaklaşan bir ihtiyarın anlattıklarından etkilenip, uzun süre dostluklarını sürdüren, bu dostluk sürecinde hayatında ilk defa bir cami içerisine giren yönetmen.
ihtiyar;
adı, abdullah atıf sancak
görevi, türk mahallesinde bulunan din görevlisi, imam.
çek cumhuriyeti'nin ostrava kentinde film çekimleri sırasında yanına yaklaşan bir ihtiyarın söyledikelrinden etkilenerek bir daha porno izlememeye karar vermiştir.
2002 yapımı the pianist filmi ile akılda kalan yönetmendir. çünkü annesi yahudi kökenlidir ve bu filmde de 1940'ların polonyasını ve nazi baskılarını işler. ancak bu dönemi kendi de bildiği için kendi gözlemlerinden de yansıtılışlar vardır. bu da filmin gerçek olayların birebir aktarıldığı yönünde inandırılıcık unsuru oluşturur.
bir sinefil olarak pek sevmediğim, hatta direkt sevmediğim yönetmen. neden bu kadar büyütülüyor anlamadım, filmlerinin çoğu fiyasko ayrıca.
tek artısı lodz'da okuması olmuş.
tecavüz ettiği söylenen kız önce banyoda kendi çıplak fotoğraflarını çektirmiş ve sonra isteyerek roman polanski ile yatmıştır. üstelik kız bakire de değildir. ayrıca 13 yaşında olduğu söylenen kız 25 yaşında türk kızından daha olgun ve dolgun göstermektedir. kısacası ben olsam bende yapardım.
sapkınlığının ve karanlık yanının sanatsal açıdanda eserlerini etkilediğini görmenin mümkün olduğu sorunlu olduğunu hissettiren yönetmen. filmlerinin kasveti ve keyifsizliği onları seyredilir olmaktan çok uzaklara taşıyor. rosemary's baby filminin senaryosu kitaptan uyarlanırken senaryoda anton laveyin bağlantısı olduğunu okuduğumu anımsıyorum.
polonyalı ünlü yönetmen the pianistfilmi ile zirvesini yaşamıştır. kendisi yahudidir. polonyalı bir yahudi ve bir rus göçmeninin oğlu olarak paris'te doğmuştur. polonya'nın Krakow şehrinde yaşamaya başlarlar. ikinci dünya savaşı yıllarında almanlar krakow'u işgal edince, annesi auschwitz ölüm kampında ölmüştür. kendisi de bu kamptan şans eseri kurtularak yaşama babası ile devam etmiştir. babası evlendikten sonra kendisi önce bir teknik okula sonra sinema okuluna devam eder. krakow'da tiyatro ile tanışır. sonra yönetmenlik, senaryolar... derken hayatı şanssızlıklarla ve acılarla dolmasına rağmen, bu tecrübelerine dayanarak sağlam eserler ortaya çıkarır. bir çok sanat ödülü vardır. polonya'nın gurur duyduğu bir yönetmendir.
insan olarak sapkın olduğu söylenebilir. Ki suçu tam olarak asla ispatlanamamıştır. büyük bir kumpasa kurban gitmiştir. tabi ki yaptıklarını onaylamamakla birlikte insanların karakterleri ve sanatlarının ayrı tutulması gerektiğini düşünüyorum. ve bu adamın mükemmel filmleri var.
hayatindan ismi gibi roman cikabilecek polanski'dir. tecavuz olayi suclama degil gercektir. ve dunya capinda kendisini aklama kampanyalari hala surmektedir. ulkemizde kendisinin en buyuk savunuculugunu da atilla dorsay yapmaktadir. kendisine tavsiyem 13 yasinda bir torunu, tanidigi falan varsa roman polanski filmlerini izlerken cocugu polanski'ye emanet etsin. filmler daha onemliymis. evet gercekten de polanski'nin yonetmenligi de oyunculugu da cok baskadir. evet filmler de onemli ama evrensel ahlaktan daha kiymetli degil. ancak polanski'nin cocuklugu toplama kamplarinda gecmis, annesi o kampta 7 aylik hamileyken olmus, babasi kamptan sakat cikmis, kendisi bir isciye ailenin butun varligini vermesiyle kacirilip teslim edilmis, ordan kurtulana dek samanligin dibinde yasamis, 16 yasinda ciftcinin tecavuzune ugramis ve olumune dayak yemis (bunlar spekulasyon da olabilir), karisi da annesi gibi hamileliginin son haftalarinda oldurulmus bir adamin saglikli davranmasi, normal bir ruh halinde olmasi beklenemez. ancak butun bunlar polanski'nin pedofil olmasini mesrulastirmaz tabii ki. sonra sucu sabitlesmis, amerika'dan fransa'ya kacmis ve fransiz vatandasligina gecmis, the pianist ile kazandigi oscar odulunu almak icin dahi amerika'ya girememis. simdi isvicre'de ve bildigim kadariyla isvicre hukukundaki politik cikarlar boslugundan dolayi amerika'ya iade edilmiyor. ancak kendisi ev hapsindeydi ve cezasi son buldu. buradan da goruyoruz ki diger ulkelerde boyle durumlarda sanirim zaman asimi falan olmuyor cunku tecavuz 1977 yilinda gerceklesmis. ozet olarak roman dedigin boyle olur.