Yönetim Bilişim Teknikleri hocamızın söylediği, gerçekten çok manidar bir söz. Alçakgönüllü olmak mıdır, bu bilmem ama bu sözü söyledikten sonra sınıfa dönüp, ''tıpkı benim ve sizlerin olduğu gibi'' demesi gerçekten güzeldi. tabi eşitliğin, adaletin olmadığı düzenlerde, herkesin herkesi ezdiği toplumlarda ne kadar üzerinde durulur bilinmez.
dünyevi yaşam sınırları içersinde yaşanılan sürekliliğin bir neden üzerine oluşturulmaya çalışılmasının işlevsellik kazanmasını sağlayan amaçların içeriğine dönük bu aksiyon elbette insanoğlunun kendince önem arzettiği varlık stilinin birer yansıması olarak vukü bulur. dünya görüşü ayrımı yapılmadığında, bu ayırımı yapmmak felsefe için yalnızca çok sınırlı sayıda uzman kişilerin, bilgiçliğin sezgisel, mistik anlama gibi başka türlü anlama biçimleri de olduğu ileri sürülebilirse de, bu anlama biçimleri üstüne de bir amaç oturtulabilinir. insanın içinde bulunduğu gerçekliğin, doğal ve tarihsel-kültürel olmak üzere iki boyutlu olduğunu söyleyebiliriz ki hatta doğayı bile tarihsel kültürel bilgi, değer ve kavramlarımız açısından bilmeye-anlamaya olanak sağladığı sürece toplumsalın ölümünün son perdesinin oynandığı bir bağlamda kitleyle ilişki kurabilen bireyin yasa ve baskı yerine model enjekte eden, şiddet yerine ikna ya da caydırma yöntemiyle iş gören hipergerçek, algılanamayan bir toplumsallığa neden oluyor gibi.
öte yandan zannımca bir temsil etme ve bilinçli olma yerine, bitiştirme yöntemini yeğleyerek zihinsel çoğaltma, büyüleme ve paniğe mahkum edilmiş olan halk kendisiyle dôvüştüğü sistem kadar anlamsız ve belirsiz olan ya da onun içinde patlayan küçücük bir noktaya benzeyen oyunların bir üstlenicisi oluyor mu ne? oysa bu bilinçaltında öğretilmiş rol dağılımı habervericiler tarafından mıknatıslanmış durumdadır. şu bizi sarıp, sarmalayan toplumsal, haber, simülasyon, caydırma, anonim ve geçici denetleme gibi sihirleri güdümleyerek onların ölümünü anlayabilmek her babyiğidin harcı değil lan ayrıca. yaw neyse uzatmadan yine insanın kendine biçtiği o ulu, o mukaddes rol(yol) ona öğretilenle sınırlıdır. bu da demek oluyor ki; bir dakka dur ve kendine sor ''ben naapıyorum?'' diye.