bir çok büyük fransız yönetmeni gibi-başta renoir olmak üzere- tiyatro temelli bir yönetmendir. katolisizmden tutun filmlerindeki alışılmadık kurguları ile oldukça dikkate değer bir bakış açısı vardır. lakin türkiye'de "Festival seyircilerinin tanıyageldiği bir yönetmen" olmaktan kurtulamamıştır.
(bkz: au hasard balthazar)
(bkz: oksuzler)*
(bkz: Au Hasard Fıstık) ****
film çekerken tuttuğu kısa notlarını "sinematograf üzerine notlar" isimli bir kitaba çevirmiş ve 14 uzun metraj filmi olan yazar-yönetmen. filmlerinin çoğunun senaryosu kendisine aittir. sinamatografın özelliklerini filmlerinde çok iyi kullanır.
-sesler müziğe dönüşmeli
-çekim. beklenmedik şeylerin hepsini sen gizlice bekliyor olmalısın
-sen olmasan belkide asla görülemeyecek olan şeyi ortaya çıkar
sözleriyle bana yön vermiştir. pickpocket filmi izlenmelidir.
sinematograf üzerine notlar adlı farklı zamanlarda aldığı notlarını içeren bir kitabı vardır.
'seyirci ne istediğini bilmez,kendi isteklerini zevklerini kabul ettir ona.'
pickpocket (yankesici) filmini suç teması üzerine kurmuştur.filimde paris metrosunu karış karış gezip usta tekniklerle yankesicilik yapan bir adamın öyküsü anlatılır:metroda okuduğu gazetenin altından yolcuların kol saatlerini çalacak usta bir yankesicinin öyküsü.sonra bir kadın girer hayatına, kaçınılmaz dramatik son...tam robert bresson luk bir senaryo.
bir noktada oyuncunu klişesini kırmış yönetmendir. onu parçalılığı tahmin edilemez. bu hem dini anlamda hem de cinematographic analmda kendisini gelmiş geçmiş en heretik yönetmen kılar. mouchette'i hala çözmeye çalışabilirsiniz, pickpocket'i de öyle. [hapishane metaforu ve tersyüz edilmiş özgürlük metaforu olarak görebiliriz pickpocket de kahramanın özgürlüğü hapiste bulmasını. bu yeterince sorunlu ve heretik kılmıyor mu bresson'u?] kendisi dünyanın en karamsar tahmin edilemezidir, minimalizmi öldürmektedir.
"Ellerimizle, başımızla, omuzlarımızla ne çok şey anlatabiliriz! Böylece, gereksiz yere söylenen, ortalığı dolduran ne çok söz ortadan kalkar! Ne büyük iktisat!"
"Sahicisi olmayınca seyirci sahtesine sarılır. Dreyer'in filminde Bayan Falconetti'nin exprestyonist tarzda gözlerini göğe çevirmesi herkesin göz yaşlarına boğulmasına neden oluyordu."
"iki tür Hakikat olduğu söylenebilir: Biri, en azından onu yalanla renklenledirenlerin gözünde yavan, tatsız, tuzsuz, sıkıcı olan, öteki ise..."
"Proust, özellikle Dostoyevski'nin kurgusunun ilginç olduğunu söyler. Olağanüstü derecede karmaşık, sık örülmüş, Proust'ta da görülen, denizdeki akıntılara benzer karşıt akımlar barındıran, tamamen kendi içine dönük bir bütün ki bunun bir benzeri filme de uygun düşer."
"Eski bir film hatırlıyorum:TOKYO ÜZERiNDE 30 SANiYE. Hiçbir şeyin olmadığı bu harikulade 30 saniye içinde yaşam havada asılı kalıyordu. Sinematograf, görüntülerle hiçbir şeyi temsil etmeme sanatı."
25 Eylül 1901'de Fransa'da, Auvergne'de doğdu. Aslında ressam ve fotoğrafçı olan yönetmen, 30'lu yıllarda film alanında bazı deneyimler kazandı. ilk konulu film denemesini 1943 yılında gerçekleştirdi. Kendi özgün üslubunu, o gün bu yana çevirdiği çoğu edebiyat uyarlaması filmlerle oluşturdu. Erdem, masumiyet ve suç, ölüm - özellikle intihar -, tinsel açıdan yeniden yaradılış ve çürüyüş temalarında tutkulu ısrarı, pek çok ödüle sahip bu sinema ustasını, saygı duyulan, ancak popüler olmayan bir yönetmen konumuna getirdi.18 Aralık 1999' da öldü.