Şarkı/türkü söylerken sözcük anlamı olmayan sözler sözleyerek ritim oluşturmak anlamına gelir. Mesela çocukken okuduğum bir keloğlan masalında keloğlanın türküsünde geçtiği gibi:
"Kabağı verdim gelini aldım.
Din din din din.." *
kimi insanlarda muzisyen olmasa bile oldugunu dusundugum ozellik. Metronoma kapilip aksak bile olsa duyulan sesin ritmini cikarip zihinden, ellerle, ayaklarla, en kotu ihtimal yururken adimlarla ritmi uygulamaktir. Bu durumda sokakta size bakanlar garipseyebilir.
alışkanlıktır. bateri çalarsanız çok işinize yarar, metronomunuz sağlam olur. ancak bir yerden sonra hastalık halini alabiliyor. ne diyeyim adına, ritim hastalığı mı olsun. bu olunca, duyduğunuz her müziğin ritmini çıkarmakla kalmıyorsunuz. yanınızdan topuklu ayakkabıyla geçen bayanın yürüyüşü, derste tahtaya yazılırken tebeşirin çıkardığı sesler, kendi yürüyüşünüz, basketbol oynarken topun sekişi, belki anneniz mutfakta bir şey doğrarken çıkardığı takırtılar... varsa hepsinin ritmini çıkarıyorsunuz, yoksa da "ritim yok" diye kendi kendinize rahatsız oluyorsunuz.
yalnız bir gecede ne yapacağımı bilmeyerek sözlüğe giren bir yazar olarak yaptığım eylem.
kafamda binlerce soru, kalbimde binlerce isim ve kulağımda binlerce ses varken kendimi tom waits in lullaby siyle başbaşa buldum. patlamış bir lastikle ilerlemeye çalışan bir adamın arabasından çıkan sesine benzer bir sesi var ama bir o kadar da muhteşemdir sesi.
ruhumun bedenim içindeki tozlu caddelerin sakin bir köşesinde yer bulup oturmasıyla birlikte kafamı hafif hafif sağa sola salladığımı fark ettim. ritim tutmak bu oluyordu sanırım: yaşlı bir banktaki yaşlı bir adamın istemsizce yaşamaya devam etmek için nefes alıp verirken göğsünün yavaşça inip kalkması... şarkıyı her tekrar açışımda bank ruhumu biraz daha parçası haline getiriyor. bu hoşuma gidiyor. bir şeylerin şartsız koşulsuz beni bir parçası yapması; genç bedenimin içindekinin ölüyor olmasına rağmen güzel...
şimdi yaşlı göğsün istemsizce yaşamak için yapmış olduğu inip kalkma hareketlerine devam: