Ufuk yayınları tarafından Bediüzzaman hazretlerinin dev eseri Risale-i Nur külliyatının sadeleştirilmesi çalışmaları başlatılmıştır. Bu kapsamda ilk olarak Lem'alar sadeleştirilmiş, günümüz türkçesiyle hazırlanıp yayınlanmıştır. bunun üzerine müslüman camiada büyük bir gürültü kopmuş, taraf olanlar, karşı çıkanlar değişik şekilde argümanlarını ortaya koymuşlardır. bediüzzaman said nursînin talebelerinden mustafa sungur, abdullah yeğin, ahmet aytimur, said özdemir, salih özcan, hüsnü bayram, abdülkadir badıllı ve mehmet fırıncı, bir bildiri yayınlayarak sadeleştirme çalışmalarını çok ağır bir dille eleştirmişlerdir.
Bu konuda henüz bu kitap piyasaya çıkıp tartışmalar başlamadan önce 3 ocak'ta bir yazı yazmış (genç hacılar plaftormu'nun internet sayfasında: http://www.genchacilar.org ) ve sözlüğe de eklemiştim. şimdi sözlük olarak tartışmaya bir nebze canlılık katmak amacıyla yazımı tekrar ekliyorum:
risale-i nurların sadeleştirilmesi
said-i nursi'nin son dönemin en önemli alimlerinden birisi olduğu hususunda sanırım herkes hemfikirdir. en azından ilim erbabının bu konuda ittifak ettiğine inanıyorum. ardında bıraktığı binlerce sayfalık risale-i nur külliyatı, bu külliyata dahil edilmeyen başka kitapları, gazetelerde yazdığı yazılar ve tabi ki yaşadığı hayat hepimiz için çok önemli dersler ihtiva etmekte ve bizlerin hayatına ışıklar saçmaktadır. şu muazzam sözleri okuyup ta etkilenmeyen, kalbinin ta derinlerinde bunları hissetmeyen var mıdır acaba:
madem dünya fanidir
hem madem ömür kısadır
hem madem gayet lüzumlu vazifeler çoktur
hem madem hayat ı ebediye burada kazanılacaktır
hem madem dünya sahipsiz değil
hem madem şu misafirhane i dünyanın gayet hakim ve kerim bir müdebbiri var
hem madem ne iyilik ve ne fenalık cezasız kalmayacaktır
hem madem allah kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmez (bakara/286) sırrınca takat getirilemeyecek bir mükellefiyet yükletilmez
hem madem zararsız yol zararlı yola tercih edilir
hem madem dünyevi dostlar ve rütbeler kabir kapısına kadardır
elbette en bahtiyar odur ki dünya için ahireti unutmasın ahiretini dünyaya feda etmesin, ebedi hayatını dünya hayatı için bozmasın, malayani (manasız boş) şeylerle ömrünü telef etmesin, kendini misafir telakki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin, selametle kabir kapısını açıp ebedi saadete girsin.
memleketimizde bu kitapları görmeyen, duymayan en azından bunlardan birkaç kelime okumayan insan sayısı çok fazla değildir. aynı şekilde bu eserlerin tamamını okuyan veya bu kitapların talim edildiği evlere/dershanelere devam eden kişi sayısı da azımsanmayacak derecede fazladır. bu eserlere bu derece teveccüh allahın bir lütfüdür zira büyük islam medeniyetimiz bu külliyatlar gibi veya bunların fevkinde eserler verip de çok az insana ulaşabilmiş birçok alim çıkartmıştır. dertleri sadece allah rızasını kazanmak amacıyla bireyi ve toplumu ıslah etmek olan bu büyük zatların ve eserlerinin varlığı bizim gibi insanlar için gerçekten büyük şükür vesilesidir.
bediüzzaman said nursinin mücadele, tefekkür, talim ve zühd dolu hayatına baktığınızda eserlerinin neden bu kadar içlerimize nüfuz edebildiğini daha iyi anlarsınız. bu bakımdan risale-i nurların okunmasına ve öğrenilmesine verilen önemin aynı şekilde bunların müellifinin hayatının anlatılmasına da verilmesi gerekir. karşımızda kendini bütünüyle allaha vermiş ve hayatını onun kelamını insanlara anlatma yoluna vakfetmiş bir büyük insanın herkese örnek olacak hepimiz için çok büyük dersler ihtiva eden yaşamı durmaktadır. özellikle zamanımızdaki alim ve alim adaylarının bu mübarek insanın hayatını didik didik incelemesi ve kendine hisseler çıkartabilecek yoğun bir araştırmanın içerisine girmesi gerekmektedir.
risale-i nurların, sadece okunmaktan ziyade üzerine derin tahliller yapılacak bir araştırma alanı haline getirilmesi zamanımızın önemli ihtiyaçlarındandır. aynı şekilde bu eserlerden daha fazla istifade edilebilmesinin sağlanmasının da yolları üzerinde yoğun bir şekilde düşünülmelidir. kısacası risale-i nur, biri akademik dünyaya biri de halk kesimine bakan yönüyle yeni bir çalışma konusu olmayı beklemektedir. zira artık klasik sürekli okuma metodunun miadına ulaştığını düşünmekteyiz. bu köşe bu hususta ayrıntılı bir şekilde argümanlarımızı anlatmaya uygun bir yer olmadığı için sadece üstten bir bakışla konuya değinmek zorunda kalacağız. bu bakış açımızdaki kilit nokta risale-i nurların daha iyi anlaşılabilmesine yönelik düşüncedir.
risale-i nurların dilinin ağır olması hususu ne zaman gündeme gelse mutlaka çok sert bir muhalefetle karşı karşıya kalınmaktadır. çok değişik savunma mekanizmaları geliştirilmekte ve bu konunun bir daha açılmamak üzere kapatılması istenmektedir. bu konuda özellikle risale-i nurların büyük abisi abdullah yeğin ağabeyin kendisinden dilin sadeleştirilmesi ile ilgili fikirlerini isteyenlere yazdığı mektup referans belge olarak alınmaktadır.
geçen gün, bu konuda önemli ağabeylerden rahmi erdem ağabeyimizle olan bir konuşmada da bu mevzu geçti. (rahmi erdem'in kısa bir otobiyografisi için: http://risale-inur.org/ye...ler/bolgeindex.php?id=151 ). entelektüel bilgisine ve tecrübesine güvendiğimiz ve saygı duyduğumuz rahmi ağabeyimizin de risalelerin dilinin günümüz türkçesine uygun hale getirilmesi hususunda katı görüşlere sahip olması bizleri gerçekten üzmüştür. ancak rahmi ağabeye de izah ettiğim gibi bu mevzu artık yok sayılacak, reddedilecek, hafifsenecek bir durum olmaktan çoktan çıkmıştır. o konuşmada sarf ettiğimiz görüşlerimi özet bir şekilde burada da belirtmek isterim:
1. evvela her yeni gelen nesil bir önceki nesilden daha az kelime kullanarak konuşmaktadır. özellikle yeni teknoloji nesli kısa mesaj diliyle konuşmakta ve neredeyse artık seslileri bile kullanmamaktadır. kendinden önceki neslinin değil kelimelerini kullanmak, anlamakta bile zorluklar yaşamaktadır. risale-i nur gibi kitaplar ise onun için yabancı dilde yazılmış bir kitap mahiyetindedir.
2. insanlar artık araştırmaya, kitap okumaya çok az zaman harcamaktadırlar. hem refahın artması hem de teknolojinin getirdiği kolaylıklar insanları büyük bir tembelliğin ve hazırcılığın içerisine atmıştır. elindeki normal 200-300 sayfalık bir kitabı bile bir hafta da güç bela bitiren birisinden daha ağır bir dille yazılmış kitabı okumasını, bilmediği kelimeler için lügate bakmasını istemek maalesef muhaldir.
3. zenginlik arttıkça insanların konformist bir yaşam sürmesi normal bir hale gelmiştir. bu kadar keyfine ve konforuna düşkün bir nesli kitap okuma programlarına çağırmak sadece bir zorlama olacaktır. hiçbir zorlamadan verim alınamayacağı tecrübelerle sabittir.
4. buna rağmen hepimiz şuna inanıyoruz ki, risale-i nurlardaki hakikat yağmurlarından herkes ıslanmayı hak etmektedir. bu peygamberi tebliğin esasıdır da aynı zamanda. madem kuran bilincini herkese aşılamayı görev ve murad edinmişiz o zaman bu yeni nesle bunları ulaştırmada yukarıda verili şartları göz önünde bulundurarak yeni yollar bulmalı yeni metodlar geliştirmeliyiz.
5. peygamberimiz herkese anladığı dilden konuşulmasını emretmiştir. herkes farklı zeka, anlayış, yaşayışa sahip olduğu için tebliği vazifesini yürütürken yukarıdaki peygamber emri ışığında şartlara uyum sağlayabilecek elastikiyete sahip olmamız bir mecburiyettir.
6. yukarıda beş madde halinde izah etmeye çalıştığımız şartlar çerçevesinde risale-i nurların insanlara ulaştırılması hususunda takip edilmesi gereken ve aklın ve mantığın kabul ettiği usul bu kitapların sadeleştirilerek herkesin anlayacağı bir dille insanların istifadesine sunulmasıdır.
aslında bu kadar önemli bir konu ile ilgili düşünceler 5-6 maddeyle sınırlandırılamaz ancak yukarıda da belirttiğim gibi bu, daha çok ilmi ve akademik bir yazının konusudur. abdullah yeğin ağabeyin mektubu üzerinden ve orada belirttiği maddeler üzerinden ifademi sunmayı çok istememe rağmen bu köşe maalesef buna uygun değildir.
risale-i nurların sadeleştirilmesi meselesine özellikle ve öncelikle kendilerini risale-i nurun yayılmasına adamış insanların eğilmesi ve mevzuyu sahiplenmesi gerekir. amaç daha çok insanın bu deryalardan faydalanması ise, bu amaca ulaştıracak vasıtalar üzerinde zamanın ruhuna uygun bir şekilde düzenlemeler ve değişiklikler yapmakta değil bir beis aramak bizatihi buna ivedilikle başvurmak gerekir.
bu olaya karşı çıkmamak lazım diye düşünüyorum zira ve mesala;
Sen boyun eriştiği için kırmızı elmaları alıyorsun ağacın üst taraflarından..ya cüce olanlar,demek istediğim ergen olanlar değil,hiç boyu uzamayacak olanlar,ne yapsınlar elma yemesinler mi. Bilmiyorum anlatabildim mi..
matematik denklemlerinde bazen eşitliğin her iki tarafı da çok uzun olur. öğrenci canhıraş denklemi çözmeye uğraşır, sadeleştirmeler, çarpanlarına ayırmalar vs vs.
en sonunda tam denklemi çözüyorum zannederken aşağıdaki sonuçla karşılaşır.
0=0
Hac(*) Sûresinin 16 . Ayetinde Böylece biz Kuranı apaçık âyetler halinde indirdik. Şüphesiz Allah dilediğini doğru yola iletir.
Nûr(*) Sûresinin 1 . Ayetinde Bu, bizim indirdiğimiz ve (hükümlerini) farz kıldığımız bir sûredir. Düşünüp öğüt almanız için onda apaçık âyetler indirdik.
Ankebût Sûresinin 49 . Ayetinde Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin kalplerindeki apaçık âyetler dir. Bizim âyetlerimizi ancak zalimler inkâr eder.
Bakara(*) Sûresinin 99 . Ayetinde Andolsun, biz sana apaçık âyetler indirdik. Bunları ancak fasıklar inkâr eder.
Zuhruf Sûresinin 2,3 . Ayetinde Apaçık Kitaba andolsun ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kuran yaptık
Sebe Sûresinin 3 . Ayetinde inkar edenler, Kıyamet bize gelmeyecektir dediler. De ki: Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbime andolsun ki, Kıyamet size mutlaka gelecektir. Ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığında bir şey bile ondan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.
Mâide(*) Sûresinin 15 . Ayetinde Ey kitap ehli! Artık size elçimiz (Muhammed) gelmiştir. O, kitabınızdan gizleyip durduğunuz gerçeklerden birçoğunu sizlere açıklıyor, birçoğunu da affediyor. işte size Allahtan bir nur ve apaçık bir kitap (Kuran) gelmiştir.
Yâsîn Sûresinin 69 . Ayetinde Biz o Peygambere şiir öğretmedik. Bu ona yaraşmaz da. O(na verdiğimiz) ancak bir öğüt ve apaçık bir Kurandır.
Nisâ(*) Sûresinin 174 . Ayetinde Ey insanlar! Size Rabbinizden kesin bir delil (Hz. Muhammed) geldi ve size apaçık bir nur (Kuran) indirdik.
Duhân Sûresinin 2,3 . Ayetinde Apaçık olan Kitab aandolsun ki, biz onu mübârek bir gecede indirdik. Şüphesiz biz insanları uyarmaktayız
Yûsuf Sûresinin 1 . Ayetinde Bunlar, apaçık Kitabın âyetleridir.
Hicr Sûresinin 1 . Ayetinde Bunlar, kitabın ve apaçık olan Kuranın âyetleridir.
Neml Sûresinin 1 . Ayetinde Bunlar Kuranın, apaçık bir kitabın âyetleridir.
Kasas Sûresinin 2 . Ayetinde Bunlar apaçık Kitabın âyetleridir.
Mücâdele(*) Sûresinin 5 . Ayetinde Allaha ve Resülüne düşmanlık edenler, kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardı r. Oysa biz apaçık âyetler indirdik. Kafirler için alçaltıcı bir azap vardır.
Bakara(*) Sûresinin 213 . Ayetinde insanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere kitapları hak olarak indirdi. Kendilerine apaçık âyetler geldikten sonra o konuda ancak; kitap verilenler, aralarındaki kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenleri, kendi izniyle, onların hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe iletti. Allah dilediğini doğru yola iletir
Âl-i imrân(*) Sûresinin 105 . Ayetinde Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. işte onlar için büyük bir azap vardır.
Bediüzzaman Said-i Nursi hz.lerinin istemediği durum. Külliyatta da dile getirmiştir. Ve şu anki nur talebeleri de orjinalliğinin bozulmaması için çaba harcıyor.
Sadeleştirme yapılır ama orjinal kelimeleri yazıp parantez içine anlamlarını da yazarak yapılır. Yoksa diğer türlü kitabın hikmeti, feyzi ortadan kalkar.
lafa gelince "kuran tefsiri"!
tefsire tefsir gerekiyor he mi?
bunu yazan adam, kuran'ın türkçeleştirilmesine karşıydı. kendi yazdıklarının da "tercüme" edilmesini istemez bence. çünkü halk anlarsa, alime ulemaya ihtiyacı kalmaz.
çok önemli olmayan bir meseledir.
Risalei Nur insan yapimi bir metindir, bir islami metindir, tefsirdir ama Kur'an'in kendisi değildir.
dolayisiyla orijinal metninin korunmasinda aman aman bir ehemmiyet bulunmamaktadir.
Nasil ki bunlar ingilizce'ye çevriliyor, ayni şekilde günümüz Türkçesine de çevrilebilirler.
Yani aslinda burada yapilan bir çeviri eylemidir.
Risale'ye Ku'an muamelesi yapmak ise çok ciddi bir sapkinliktir, eğer daha fazlasi, daha vahimi değilse.
Kul yapimidir Risale, Allah yazdirmamiştir, kutsal kitap falan değildir; vahiy hiç değildir.
Bu kistasa göre muamele görmelidir.