''Bir ârifin tabağında, üç tane zeytin vardı.
Birincisi:
- Ne de çirkinim, dedi. Beni kim yer ki! Kapkara bir yüzüm var. Üstelik acıyım. Hem, çekirdeğim de kocaman.
ikinci zeytin:
- Âh, seninki de dert mi, dedi. Doğru dürüst ne etim var ne çekirdeğim. Çatal bile batmıyor bana, sıskanın tekiyim.
Üçüncü zeytin:
-Şükür, dedi. Yüzüm de özüm de güzel. Tadım âlâ, yaratılışım özel. Hem lezizim, hem ilâcım, biiznillah. Kendime saygım da tamdır, çünkü yaratanım Allah! Niye öyle baktınız ki, maşallah deyin maşallah!
O esnâda ârif geldi, zeytinlere hikmet nazarıyla şöyle bir göz gezdirdi. Tebessüm ederek üçüncü zeytine uzandı. Bismillah, dedi...''
okur okumaz mutfakta bir hareketlenme hissettiğim harika hikaye. hemen mutfağa gidip buzdolabını açtım. zeytinlerim şöyle diyordu; ''arif in mençıstıra attığı golü arıyorduk nereye geldik amk.''
tövbe bismillah.
bazen öyle feyzli adamlar, öyle nurlu hikayeler anlatır ki hikayenin neresinden ibret alsam diye düşündürür insana. işte huzurdaki de öyle bir hikaye.
kibir şeytan işidir, ayrıca zeytin yerken çok kafa yormayın raastgele yuvarlayın ağza gitsin. bu ibretlik hikayeden, belki 113 ders çıkarılabilir ancak ben sadece 2 tane çıkarabildim. suphanallah.
"yeri geliyor bir zeytin bile kibre düşebiliyor. şeytan 'ben' dermiş. işte zeytin ben, ben, ben dedi ve sonunu gördük" dersi çıkarılması gereken hikayedir.
arkadaşlarla toplandık konuşuyoruz. başka dersler çıkarırsak burada paylaşmak isterim.
hala feyz almayan arkadaşlar varsa, lütfen bu satırın üzerinde durarak bir daha ve bir daha okusun. taa ki ibret alana kadar. gönül gözümü açtın arif. tişikkirlir.