yıl... yıl tam 2 yıl 7 ay öncesi. istanbul... o zamanlar ki zamanın hakikaten zaman olduğu bir an!
her saniyesi o günlere götürür.
sanki bitmek bilmeyen bir yol bu yavru...
içten geçenler, hissedilenler dünyayı deviriyor, eziyor resmen.
yol var önümde, yanımda sevdiğim, kulağımda hadii, hadiii şimdii diye çağlayan bir ses, arkamda istanbul var.
hava soğuk, ayaz var; umurumda mı? yol var demiştim dimi?
ufka bakan gözlerim telaşsız ve kararlı.
geceleri delip geçiyorum, ulaşmak için aydınlığa.
canımı yakacağını henüz bilmiyorum bu şarkının o günden 2 yıl 7 ay sonrasında.
vakur bir şekilde dinliyorum, kaptırıyorum o biçim.
bilmem kaçıncı interstate üzerinde son gaz gidiyormuşçasına, sevginin ve sevgilinin kollarını ruhumda duyumsarken;
şimdi bilmem hangi interstate üzerinde son gaz gidip duvara toslamanın endişesi duyumsuyorum.
"şimdi" de kaldı her şey.
o zamanların "şimdi"'si!
geriye dönüp bakamadan şimdilerde arada bir estiriyorum bu şarkıyı.
yol ve rüzgar yine var, ama bozuk, asi...
ben ben değil gibiyim, çevrem istanbul gibi değil, ruhumu saran sevginin ve sevgilinin kollarını göremez oldum.
nedense bu şarkı da "şimdi" değil, şimdiyi değil, geçmişi gösteriyor bana durmadan.
az dinliyorum, gözlerim telaşlı, kararsız.
ufka bakmıyorum.
karanlık gökyüzü.