Richard Wagner hakkında zamanında olduğu kadar bugün de fikir ayrılıkları mevcuttur. Fakat hiç şüphesiz bu sanatkar yaşadığı yüzyılı tamamen tesiri altında bırakmış, ona kendi damgasını vurmuştur. Wagnerden önce ve sonra müzikli tiyatro alanında yapılan bütün teşebbüsler, ona yaklaşmak ve ondan uzaklaşmak suretiyle, onun Gesamtkunstwerk (bütün insanları birleştiren sanat eseri) fikri etrafında dolaşmaktadır. Fakat bu fikir lehine veya aleyhine karar verilse dahi o, zihinleri yine işgal etmektedir. Bunda ana fikir, romantizmin hedefi tuttuğu, sanatların, yani sözün, sesin ve jestin birleştirilmesi konusudur. Müzikli Dram bundan doğmuştur. Wagner, Beethovenin tesiri altında kalmak ve opera üzerine pratik bir şekilde çalışmak suretiyle dramatik şeklin bu yüksek seviyesine varmıştır. Fakat şu noktaya umumiyetle dikkat edilmemiştir ki, Wagner kendi eserlerinin hiçbirine bu ismi vermemiştir. Mesela gelişmesinin başlangıcı olan Lohengrine romantik opera, Wagnerin ve asrının bütün yaratıcı hareketlerinin özü sayılan Tristan ile isoldeye aksiyon, müzikli bir komedi olan Meistersinger von Nürnberg (Nürnbergli usta şarkıcılar) a ise sadece opera adını koymuştur. Fakat müzikli dram fikrini en saf ve en esaslı şekilde gerçekleştiren eserlere, merasim ve ibadet mahiyetinde olduğu için sahne festival eseri adını verdi. Dört kısımdan ibaret olan Nibelungen Yüzüğü ve sahne tören eseri dediği son eseri Parsifalbunlar arasındadır. Ender görülen bir şekilde kesilmeden devam eden bu gelişmeden önce yazdığı eserler tamamen Beethoven ve Weberin vardığı seviyededir. Hakiki bir opera olan Tannhauser, Webwe ve Marschnerin görüşüne göre romantik bir ballad olan Uçan Hollandalı bunlardan önce Spontini tarzında büyük bir opera olan Rienzi, ateşli gençliğinin mahsülü olarak italyan-Fransız üslubunda yazılan Aşk Yasağı,Düğün fragmanı gibi eserler sayılabilir. Bu eserlerde Bellininin tesirleri bile eksik değildir.
Wagnere sanat yolundaki gayesine doğru devamlı ve şuurlu olarak ilerlemesinde ilk hızı, lise öğrencisi iken Goethe ve Shakespeareden aldığı tesirler vermiştir. O zaman şair ve dram yazarı olmak isteyen Wagner, ancak Beethovenin ve büyük bir yakınlık duyduğu Weberin tesiri altında müzisyen olmuştur. Hakikatte kendisini sırf müzisyen değil de, daha ziyade dramlar yaratan bir sanatkar telakki ediyordu. Ona göre müzik, dramatik ifade vasıtalarından birisi veya sözlü dramda söylenmeyen şeyleri ifadeye yarayan bir vasıtadır. Çalışma arkadaşı Wolzogen tarafından icat edilen Leitmotiv (Kılavuz Motif) ve bitmeyen melodi gibi terimler Wagnerin meydana getirdiği esaslı yenilikler sayılabilir. Eski opera tarzından ayrılması neticesi olarak da yeni bir form tarzı (bar formu) meydana getirmiştir. Wagner, Beethovenin 9. Senfonisini örnek alarak, insan sesini zengin kadrolu bir orkestra ile birleştimesi, edebi-müzikal dram sanatının iç ve dış karakterini tayin ediyordu. Kendi asrına karşı ayaklanan ve yine tamamen onun adamı olan Wagner şair, müzisyen, yazar ve Schopenhauer;in felsefesinden ilham alan bir filozof olarak tiyatronun bir ahlaki müessese1) olmasını istedi ve gerçekleştirdi. Bu gaye ile, festival eşklinde temsiller verme fikrini de gerçekleştiren Wagner Bayreuth şehrindeki müesseseyi meydana getirdi. Bu kavram fikir tarihine mal oldu.
Ilk sanat denemelerine çocukluğunda başladı. Duyduğu ve kendine mal ettiği tesirlerden öğrenmeye çalıştı. Çocukluğu ve gençliği huzursuz geçen genç Liepzigli Wagner, Thomas Kantoru Theodor Weinligden müzik kurallarını öğrenmek suretiyle sanatkarlığını disiplinli bir eğitime tabi tuttu. Fakat daha sonra hayata atılınca dünya meşgalelerinin içinde huzursuz bir halde dönüp dolaştı. Magdeburg, Köningsberg ve Riga tiyatrolarında orkestra şefi oldu. Rigadan kaçarak deniz yolu ile Fransaya gitti. Dresdende krallık orkestrası şefliğini yaptı. Bir ihtilalci olarak iltica ettiği isviçrede sürgün hayatı yaşadı. Masal prensine benzeyen Bavyera kralı 2. Ludwig tarafından Münihe çağrıldı. Sonra tekrar isviçreye kaçtı. Nihayet Bayreuthdaki eserini gerçekleştirme imkanını bulunca orada huzura kavuştu.
Etrafındaki kimselerin fedakarlığını gerektiren bu huzursuz hayatında sanat uğrundaki sabatkarlığı sarsılmaz bir sütun gibi yükselmektedir. Liszt, dahi piyanist ve orkestra şefi Hans Richter, ikinci karısı ve Lisztin kızı olan Cosima onun sadık dostlarıydı. Wagnerin Venedikte vefat etmesi sembolik bir mana taşır. En son yazdığı sözler Liebe-Tragik (aşk, fecaat), hayatının bütün muhtevasını kapsamaktadır. Fakat Tristan ile müziğin geleceğini tayin eden eseri o yaratmıştı.
Wagner 9 kardeşin sonuncusuydu. Napolyondan kaynaklanan sıkıntılar dışında çocukluğunda olağan dışı pek bir şey olmadı. Dresdende Kreuzchulede okudu. 1827den sonra Leipzigde felsefe derslerine devam etti ve ilk yapıtlarını burada verdi. Bu yapıtları arasında bir fantezi, bir Polonez, iki piyano sonatı, bir senfoni, Goethenin Faustu için müzik, tiyatro için bitiremediği Düğünler ile Die Feen operası sayılabilir. Wagner, 1829 da Leipzigde, Beethovenin Fideliosunu seyredince müziğe karşı ilgisi artmıştı. Çünkü başroldeki primadonnaya aşık olmuştu. 1836da Magdeburgda bencil ve tutarsız oyuncu Minna Planer ile evlendi. Çalkantılı birlikteliği Minnanın 1866da ölümüne kadar mutsuz bir yaşamın kapısını aralamıştı Wagnere. Shakespeareden esinlenerek bestelediği Das Liebesverbot / Aşk Yasağıadlı operası başarı kazanmadı.
Mayıs 1849da Röckel ve Bakuninin dostu olduğu ve katıldığı Dresden ayaklanmasının bastırılması üzerine isviçreye kaçarak Zürihe yerleşti. Hayatının 10 yılı burada geçmiştir. Zürich;te bir yandan tiyatro ve opera yapıtlarını kaleme alırken, Liszt;in önerisi üzerine Der Ring des Nibelungen,yazmaya başladı.
Zürihten Venedik'e geçti. Stuttgard'da bulunduğu sırada, Bavyera Kralı II. Ludwigin çağrısı üzerine Münihe gitse de , yapıtları yuhalandı. Fakat buna rağmen kralın dostluğunu kazanmayı da başardı. Trihscene sığındı. Burada mutluluk içinde 6 yıl boyunca operalar yazdı ve Bayreuth tiyatrosunun planlarını hazırladı.
Franz Liszt'in kızı Cosima, 1870'te von Bülovdan boşanmadan önce ona 3 çocuk doğurmuştu. Ve Cosima ile aynı yıl Lüzernde bir Protestan kilisesinde evlendi. Cosima, evlendikten sonra Wagner;in can yoldaşı ve esin kaynağı oldu.
özellikle eski nordik sagalardan esinlenerek bestelediği der ring des nibelungen isimli, 4 ayrı operadan oluşan çalışması tek kelimeyle hayvanidir. ölmeden önce bir kere dinlenmeli, veya eğer mümkünse(ki teknoloji gelişti. mümkündür) izlenmelidir.
die walküre'nin 3. perdesinin başında çalan ve hayvani derecede gaz olan ride of the valkyries, bugün herkes tarafından bilinen bir başyapıttır.
götterdamerung ise özellikle ikinci dünya savaşı'nın sonlarında naziler arasında bir parola haline gelmişti. tıpkı operadaki gibi mükemmel bir finalle ve büyük bir mucizeyle savaşı kazanacaklarına inanıyorlardı.
ancak kendisinin bugün en popüler eseri, rönesans dönemi nürnberg'de müzisyenler topluluğunun etrafında dönen olayları anlattığı Die Meistersinger von Nürnberg operasıdır.
wagner'in ırkçı fikirlerinin temeli Arthur de Gobineau'nun insan ırklarının eşitsizliği üzerine bir makale isimli kitabına dayanır. anti semitik fikirleri yüzünden mendelssohn ve meyerbeer gibi yahudi meslektaşlarına çatmışlığı vardır. yahudiliklerinden dolayı sığ ve yapay müzik yaptıklarını yazmışlığı vardır.
özellikle adolf hitler döneminde nasyonal sosyalizm ile özdeşleşmiştir. toplama kamplarında hoparlörlerden yahudilere wagner dinletilirdi. avrupa'da nazi yanlısı tüm kurum ve kuruluşta olduğu gibi, o yıllarda cumhuriyet gazetesi'nin koridorlarında da wagner'in müziği duyuluyordu.
hakkında yapılan bir sürü abartılı iddialara rağmen, gelmiş geçmiş en büyük bestekarlardan biri olmayı sonuna kadar hakeden büyük bir insandır.
ölmek üzereyken duasına, "tanrı'ya, mozart'a ve beethoven'e inanıyorum" diye başlamış olan besteci. ayrıca, operalarını iyi bilmek için felsefe öğrenmek gerekir.
Nietzsche, schopenhauer felsefesinin wagner'e büyük katkılar sağladığını söyler. Ancak Wagner'in, Schopenhauer' un eserlerine karşı duyduğu hayranlık ne yazık ki tek taraflıdır. buna rağmen "lanet olsun içimdeki Schopenhauer sevgisine" demesini bilmiş ve karamsar filozofu takdir etmekten kendini alamamıştır
herhangi bir parçasını dinlerken kendinize "sesi aç, duyamıyorum ki!" dersiniz, biraz sonra hareketlenme başlar ve "sesi kıs, komşu kızacak." moduna dönersiniz.
"ilk metalci" şeklinde bir yoruma rast gelmiştim, çok iyi bir teşhis valla.
toplama kamplarındaki elemanlara hoparlörlerden dinletilen müziklerin çoğunun sahibi, dünyanın en büyük bestekarlarından biri, pagan germen ırkçısı. ya da düz bakış açısına göre almanya'nın ozan arif'i. bakış açısı sizin.
"italyanlar müziği aşkta kullanır, Fransızlar toplumda, Almanlarsa bilimde" Wagner'e göre bunun çevirisi şöyledir: "italyanlar şarkıcıdır, Fransızlar virtüöz, Almanlar ise besteci!"
Ancak Wagner bunu söylediğinden beri yüzyılı aşkın bir zaman geçti ve çok şey değişti...