ilkokuldayken öğretmenim hikâye yazma ödevi verirdi hep. Bi gün ilham bitmişti bende ablama demiştim abla yardım et bana. bu gitmiş bana bu hikâyeyi yazdırmış. Öğretmen çok beğenmişti yazık daha önce duymamıştı galiba. Eve geldim ablama anlatıyorum abla öğretmen çok beğendi diye. Bi de bana sen mi yazdın demişti adam. Onu ablama söyleyince gülme krizine girmişti ve hikayeyi kendisinin uydurmadığını söylemişti. Ablamın yerine ben vicdan azabı çekmiştim çocuk yüreğimle.
Çünkü biz insanlar sadece kötü eleştiririz yeterki elimize fırsat geçsin yanlış bir şey görünce hemen dilimize dolar karalarız kötü sözlerle. Ama iş kötüyü düzeltmeye gelince ağzımızı bıçak açmaz mühürlenir dillerimiz, bağlanır ellerimiz ayaklarımız sadece susarız çünkü hiçbirimizin düzeltmeye cesareti yoktur.
Bilirim. insanların hataları görüp kişinin yüzüne vurmaktan nasıl keyif aldığını, düzeltmeleri rica edildiğinde nasıl görmezden geldiğini anlatan bir hikayesi var.
Bir de tüm resimleri siyah beyaz olan bir ressam var. Onun hikayesini çok az kişi bilir. Boyası var da mutluluğu yok adamın. Ondan hep huzursuzluk çıkıyor elinden.