2000 yapımı gerilim ve drama filmi. Başrollerinde ellen burstyn, jared leto, jennifer connelly ve marlon wayansın oynadığı film uyuşturucu ve bağımlılık üzerine kurgulanmış. Film müzikleri moloko tarafından yapılmıştır.
ADından cok anlamını öğrenmemiz gereken film adı
requiem kelimesinin türkçe karşılığı olmadıgı icin adam gibi türkçeye çevrilememiş olan film ismi.
anlam olarak söylemek gerekirse ölmüş bir rüayaya yapılan dua(bu dua ölülerin arkasından yapılan duadır)
film bittikten sora kendiniz yasamısınız gibi oluyor.cok etkisinde kaldıgım hayatımın filmi listesinde yer alan, ölmeden önce izlencek filmlerden.. (bkz: requiem for a dream)
son derece çarpıcı etkisi olan bunda müziklerinin çok fazla etkisi olduğunu düşündüğüm dibe vurmanın ne demek olduğunu gözümüze sokan muhteşem bir Darren Aronofsky filmi.
bunalıma girildiginde asla izlenmeyeck film. onun haricinde kamera cekimlerindeki farklı tarzıyla konuşturan film. Filmi eger gece yarısından itibaren seyretmeye başlamışsanız film bittiginde sabaha karşıda olsa uyuyamayacagınızı anlamanızı saglayan film.
en etkisinde kalacak sahnelerden biri çocugun mosmor olan koluna yinede igneyi batırması ve o yaşlı kadının hep onu beklemesi yine beklemesi sonuna kadar yine de beklemesi!
kesinlikle sinema tarihinin en etkileyici filmlerinden biri.izledikten sonra artık eski ben olmadığımı fark etmiştim ilk izlediğimde. başta overture olmak üzere filmin müzikleri insanın içine işlerken bir yandan da ellen burstyn oyunculuk dersi veriyor.
ufak bir not, geçtiğimiz günlerde dvd+ dergisi orjinal dvdsini vererek kendi satış rekorunu kırdı.
öncesinde trainspotting izlendiği zaman insanda yasamak için derman bırakmayacak, "ellen burstyn döktürüyor, jared leto yükseliyor" dedirten sıradısı bir o kadar da basarılı. ciddi bir hayran kitlesine sahip film.
an itibariyle izlemiş ve etkisinden kurtulamamış olduğum olağanüstü film... bir film bu kadar iyi anlatılabilir, bir film bu kadar güzel oyuncularla dolu olur ve bir filmin müziği bu kadar...
''kim biraz eğlenmek ister'' sorusuyla başlayan ve ''ass to ass''e uzanan yolu çarpıcı ve tokat gibi sert bir şekilde anlatmış olduğu halde müptela kişiliklerin filmin bir rüyaya ağıt değil de ''uyuşturucu ve uyarıcılara övgü'' olduğunu sanıp bayıla bayıla izledikleri film. ben kendim de bir milyon kez izledim o ayrı. her izleyene müptela demiyorum yani.
izlendiğinde uzun süre etkisinden çıkılamayan film. öyle ki insanın filmde rol alası geliyor, filmin içine girip herşeyi yoluna koymak düzeltmek ama imkansız olduğunu anlıyosun çok geçmeden çaresizlikle izliyosun sonuna kadar film bitiyo ve acılar içinde kıvranıyosun.ha tekrar izlermisin evet aynı heyecanlamı ona da evet ama aynı acıları çekmeye kimse tahammül edemez diye düşünüyorum. şahsen 3 defa izledim. ders almak isteyenler için bir numarada gösterebileceğim bir film herkes için bir şeyler var özellikle de uyuşturucu denilen o illete bulaşanlar için...
çok fena çok..oysa ki türk filmlerine alışığız biz..harry* nin rüyasına saçının tepesini kazıtmış bir frensisken girmeli , onu hak yoluna döndürmeli harry de marion* ı alıp jakuziye götürmeli daha sonra anasının elini falan öptürmeliydi..öyle olmadı pek tabi ki pi filminden anlamalıydım..darren aronofsky'nin böyle bir şey yapacağını..
--spoiler--
aslında filmin ilk bir saati zarfında bir tarlabaşı yapıp gelmemek için zor tuttum kendimi..özellikle zencinin yılan dansı* yaptığı sahne esnasında..en azından bir 5 ytllik..neyse işler değişti tabi..zenci demirparmaklıklar arkasına , harry özürlü bir hayata , anne akıl hastanesine mahkum oldu..marion'dan hiç bahsetmiyorum dikkatinizi çektiyse..
sadece bir ayrıntıdan bahsedeceğim..küveti doldurdu marion..içine girdi..kafasını suya soktu..tense eşliğinde 10 saniye kadar bekledi ve sonra yürek parçalayıcı bir çığlık attı..ki beni beni vuran sahneler zinciri içinde kurşunu tam şakağıma isabet ettiren sahne buydu..
--spoiler--
''ne istiyor bu insanlar hayatlarından'' diye düşüdüren, üstüne fazla yorum yapamaya gerek bırakmayan, sadece oturup izlenmesi gereken(gerisi zaten geliyo) harika başyapıt...