lisedeki fizik dersinden beri hep kafamda takılı kalan renk siyahtır..
ışık beyazdır, beyaz ışığın kırılmalarıyla renkler oluşur. buraya kadar tamam.
ama siyah.. siyah görünmeyen noktaya denir. bir renk görünmüyorsa siyahtır.
şimdi düşünüyorum da madem siyah görünmeyen* benim şuan üstümde olan siyah tişört aslında siyah değil. demekki biri bunu kıçından uydurmuş, çünkü tişörtün rengini görüyorum..
not : yanlışsam mesaj atın, liseden beri bunu düşünmekten beynim sulandı.
başlangıç beyaz renktir, bitiş siyah renktir. 16 milyon renk vardır. bunu bilmemiz renkleri biraz olsun çözmemizi sağlar. mantık hatasını bu şekilde giderebiliriz. temel renklerin adları vardır. diğer renkler bunlardan türer. burda sanırım isim olayına takılmamız lazım. herkezin aynı rengi görmesini kanıtlayamazsınız.
renkler ancak beynin duyarlılığı sayesinde algılanabildiğine göre renkler açısından ortada mantık hatası diye bir şey yoktur. renkler her insanda farklı şekilde mi algılanıyor bilinmez, bunu ben de hep düşünmüşümdür.
eğer öyleyse asıl mantık hatası kız çocuklarının elbiselerinin kırmızı, erkek çocuklarınkilerin mavi olarak hazırlanmasıdır.
ses içinde geçerli olan mantık hatasıdır. bu aslında paranoyadan başka bir şey değildir. farklı tonlarda görebilirsiniz ama farklı şekilde yorumlayamazsınız.
yazarın ufkunu açmak açısından söylüyorum ya hepimizin gözünde birer perde var ve biz aslında yeşili mavi, maviyi yeşil görüyorsak veya renk körleri aslında doğru görüyor ve dünyanın büyük bir çoğunluğu renk körüyse?
bu uzar gider. aslında benim aklıma bayadır takılıyordu ama ses konusunu işin içine soktuğumda kafayı tırlatmam an meselesi oldu. bence kafayı fazla yormamak lazım. sonuçta herkes farklı algılıyorsa bile bunu kanıtlamanıza imkan yok. tıpkı sesteki gibi. kanıtlanamaz.
birisi yok aynı görüyoruz derse onu da kanıtlamanız mümkün değil.
bunlar bir yana, yazar gayet güzel bir konuya vurgu yapmış bu bir nevi görecelikle alakalıdır yani ''kesin iyi, kesin doğru, mutlak iyi'' gibisinden kavramlar nasıl göreceliyse bence ''mutlak kırmızı'' diye birşey'in varlığıda görecelidir. bu izafiyeti daha önce farketmemiş olabiliriz lakin oda ilk başlarda renkler hakkında pek birşey bilinmediğindendir diye sanıyorum...
evet aklıma gelen bir iddia ya da teorem, artık ne derseniz. yazacağım ondan bir tane daha işte.
bir kişinin beğendiği bir şeyi bizim de beğenmemiz, doğuştan itibaren insanların yorumlarıyla zevklerimizin şekillenmesi sonucu olabilir. yani bir kişi "yeşil" diyerek "doğru kırmızı" bir rengi sevme alışkanlığı kazanıyor diyelim. bunu ilk insanlara kadar indirgediğimizde, oluşan yeni nesiller "yeşil" adında "doğru kırmızı" yı sever hale gelir. ya da başlığın ilk entry sinde yazdığım gibi her nesilde değişen renk kavramı yüzünden "yeşil" adında "doğru x rengi" ni sevme alışkanlığı edinmiş olabilir. bunu tüm insanlığa yayarsak insanların bazı ortak renkleri sevmesinin kök nedeni bu olabilir. yani ortak sevilen renklerin asıl nedeni; büyüklerin yorumları sayesinde, o büyüklerin de yorumları; onların da büyüklerinin ortak yorumları yüzünden olabilir. bu böyle gider... bu yüzden her nesil geçtikçe insanlar daha garip giyinmeye, acayip acayip renklerle boya kutusuna dönüşmeyi seviyorlar. çünkü bahsettiğim "ortak sevilen renk" lerin etkisi kişi sayısı arttıkça daha da azalıyor. çünkü insanların iletişimi artıyor. aynı biyolojideki krossing over ya da çaprazlamalar gibi.
evet... öncelikle bu yazıda düşüncelerimi doğru anlatabilecek miyim bilemiyorum. gerçekten anlamak isteyenler yazıyı tekrar okusunlar.
renk: insanın kendi beynindeki görüşlerde cisimleri ayırt edebilmesi için insanların kurguladığı kavram. bilimsel olarak ele alırsak her ışının bir frekansı ve dalga boyu vardır. dalga boyu değiştikçe ışığın rengi de değişir. şu an bizim bu konuyla alakamız yok.
şimdi asıl konuya girelim. benim savunduğum şey şu: aslında insanların bütün renk tonlarını birbirinden farklı görmesi. hatta renk tonu olmayabilir bile. renk kavramı insanlar için tamamen farklı olabilir.
şimdi... ben kırmızı üzerinden gidiyorum. insanların akıllarındaki "kırmızı" kavramının değişken olacağını düşünürsek doğru olan bir referans rengi almamız gerekir. buna ben "doğru kırmızı" diyorum. bir insanın beyninde oluşan kırmızı olgusu başka bir insanda "doğru mavi" olarak oluşabilir. bu şekilde kimse kimsenin yanlış görüp göremediğini anlayamaz çünkü insana doğuştan itibaren kalıp olarak renk isimleri öğretilir. "bu yeşildir" dersin karşıdakine... ama senin beyninde oluşan "yeşil" başka bir insanda yine senin beynindeki mavi olgusunu yansıtabilir.
yani insanlarda beyne bağlanan aletlerle insanın dış dünyayı nasıl gördüğünü görmediğimiz sürece bu olayı açıklayamayız. çünkü belki de biz "doğru mavi" ye "kahverengi" diyoruz... bir de şöyle düşünelim renklere ilk olarak isim veren şahıs ya renk körüyse? ya dış dünyayı bizden tamamen farklı görüyorsa?
ya ben tamamen haksızım. herkes dünyayı "doğru renk" lerle görüyor. ya da herkesin dış dünyayı görüşü birbirinden farklı.
umarım anlatabilmişimdir. anlayamayanlar ya da okumaya üşenenler lütfen "zevkler ve renkler tartışılmaz" gibisinden saçma bkz lar vermesin.
hepsini okuyanlara şimdiden teşekkür ediyorum.
edit: eksileyenin problemi renk körlüğüyse geçmiş olsun diyorum ama geçmiş olsun demekle geçmiyor o hastalık. malum doğuştan gelen bir hastalık ve tedavisi yok.