çok renkler vardı, çok biçimler, çok isimler... çünkü kutsanmış doğrular yoktu. yani tanrı bizden uzaklaşıp o sıkıcı mutlaklığa kavuşmadan önceydi. o zamanlar herkes, herkesin başka bir doğrusu olabileceğini anlardı.
yerle gök arasında her şey kutsaldı:kuşlar, ırmaklar, dağlar, ağaçlar, güneş, ay , her şey...ve tabii insan ... ve deliler... ve hatta böcekler . dokunurduk onlara, giderdik ziyaretlerine, kızardık belki tepkisizliklerine ve şaşardık büyük kerametlerine.
evin "sahip"i vardı; ırmağın "sahip"i vardı.sahip olmak külfeti bizim değildi.ve mutlak yalnızlık yoktu.çünkü her şey senin-benim gibiydi.ve herşeyin dinlenecek bir derdi, bir hikayesi mutlaka olurdu.
geldi geçti; kutsal duvarlar ve "en bilimsel doğrular" çok şeyi alıp götürdü. sadece izleri kaldı, bugün ardına düşebileceğimiz.umutsuz değiliz.aslında siz de bizdensiniz ya da biz de sizden.yüreğinizin serzenişlerine bir kulak verseniz...bir de, bir de annemi tanısanız, bilseniz.
renklerde yaşamak için..."