renki tabelalar

entry1 galeri0
    1.
  1. ilginç bir hikayenin part 2'sidir.

    Sabah olmasına rağmen hem gözlerini açmak istemiyor, hemde yeterince dinlenmiş olmasına rağmen yataktan bir türlü çıkmak istemiyordu. Battaniyesine ve yumuşak yastığına iyice sarılıp, arkasından ve aklının ötesinden bir film şeridi gibi akıp gitmekte olan hayata ve dünyaya sırtını dönerek kendince garip bir protesto yapıyor ve hatta yine garip bir şekilde kimseye değil, aslında kendinisini içinde bulduğu bu dandik hayata ve realitenin kendisine küsüyordu. Yataktan çıkmamak için kendini zorlayıp başını daha da çok yastığa bastırıp düşüncelere daldığında, farkında olmasada zaten uzun yıllardır böyle bir tutum içinde olduğunu görmüştü ve bu duruma da aslında iyice alıştığı da gözünden kaçmamıştı.

    Bir kaç dakika daha yastık ve battaniye ile güreştikten sonra daha fazla dayanamayıp kalktı ve ilk yaptığı şey pencereyi açarak havanın nasıl olduğunu kontrol etmek oldu. Temiz havayı bir kaç saniye içine çektikten sonra '' Hmm sıcak değil, serin. Tam da istediğim gibi bir hava var'' diye düşündü ve mutfağa doğru kendisine kahve yapmak için yürüdü.

    Kahvesini yaparken bir yandan da düşünmeye devam ediyordu tabiki. Aklında yıkayıp kuruması için astığı elbiselerden hangisini giyeceği ve ardından yapacağı sabah yürüyüşü vardı. Zaten onun için bir anlam ifade eden veya yapmaya değer gördüğü bir kaç eylemden biriydi sabah yürüyüşü. Çünkü bir yandan da kendisini tamamen bu hayattan kopmuş ve soyutlanmış hissetmemek için, ufak tefekte olsa böyle aktiviteleri gerekli görüyordu.

    Kahvesi pişerken elbiselerini almak için balkona yürüdüğünde, kuşların özenle yıkadığı elbiselerinin bir çoğuna sanki özellikle nişan alırmışcasına pislediğini gördü. O an nedense hiçbir şey yapmadan ve hiçbirşey düşünmeden balkonun korkuluğuna yaslanarak öylece o manzaraya baktı. bir iki dakika öylece oyalandıktan sonra da aklına evinin karşısına park ettiği, artık müzelik olma seviyesine gelmiş külüstür arabası geldi.

    ''Acaba'' dedi içinden ve bir kaç saniye duraksadıktan sonra da '' Süt beyazı külüstürüm de, elbiselerimle aynı talihi paylaşmış mıdır ? '' diye sordu. Arabasını kontrol etmek için diğer balkona doğru yürürken yine içinden '' Tabi ki orayı da boş geçmemişlerdir'' diyerek arabasını kontrol etti ve manzara orada da farklı değildi.

    Yine aynı şekilde hiçbir şey yapmadan ve hiçbirşey düşünmeden balkonun korkuluğuna yaslanarak o manzaraya da öylece baktı. Bir kaç saniye geçtikten sonra da kendi kendine '' Olsun nasıl olsa bugün sadece yürüyüş yapacağım '' dedi. Kahvesini almak için mutfağa doğru geçtiğinde elbiseleri aklına gelmişti. Onun için de '' Dünkü elbiselerimi giyerim halen temiz sayılır ne de olsa '' dedi.

    Kahvesini bitirip giyindikten sonra yüzünde canlı bir gülümseyle sokağa doğru çıktı ve cadde kenarında yürüyerek doğa parkına doğru yürümeye başladı. Ağır adımlarla yürürken, büyük binaların nerdeyse bir çoğuna asılı olan geniş reklam panolarına, posterlere ve büyük mağazaların vitrinlerinde sergilenmekte olan televizyonlardaki görüntülere baktı. Öyle bir duygu içindeydi ki sanki onun haricinde herkes harika zaman geçiriyor ve bir tek sadece o baştan sona tatsız ve tamamen başarısızlıklarla dolu bir hayatın içindeydi. O yürürken adeta vasatlık ve çuval dolusu hayal kırıklığı paçalarından akıyordu sanki. Elbiselerinden ayakkabılarına kadar hatta kendisine çok yakıştığını sandığı ucuz kesim saç modeline kadar, bir olmamışlık ve vasatlık havası adeta ben burdayım diyordu.

    O reklam panolarına, posterlere ve mağazalardaki devasa boyutlardaki televizyonlara baktığında gördüğü karakterler hep dikkatini çekmişti, her biri sanki hayatının en güzel zamanlarını yaşıyordu ve en önemlisi başarılalardı ve hatta çoğu toplumun kendisinden de saygı görüyordu. Adeta kalabalıkların önüne özenilsin ve gıpta ile bakılacak bir rol model olsun diye öne atılan bu karakterler, ona kendisinin ucuz ve berbat hayatının ne kadar da kalitesiz olduğunu, ne kadar da tatsız ve hayal kırıklıklarıyla dolu olduğunu tekrar ve tekrar hatırlatıyordu.

    Ekranın birine gözünü diktiğinde, Onlarca korumayla gezen ve kendince dünyaya liderlik ettiğini sanan ülkelerin başkanlarını ve politik karakterlerini görüyordu. Onlar adım atarken inanılmaz alkışlar kopuyor, insanlar daha fazla alkışlamak ve mutluluklarını gösterebilmek için ayağa kalktıklarında, korumaları bu kendinden geçmiş hayran ve gazeteci kitlesini güçlükle uzak tutabiliyordu.

    Bir diğer ekrana baktığında da yaptığı şarkılarla ortalığı kasıp kavuran, verdikleri her konsere binlerce kişi katılan şarkıcıları ve o konserlere sadece bir dakikalığına bile olsa girebilmek için birbirini dahi ezmeyi göze almış çılgın kalabalıkları görüyordu. Hatta bir çoğu sevinç çığlıkları atarak izliyor ve en iyi hayranın kendisi olduğunu gösterebilmek için o grup veya şarkıcının imzası olan elbiselerle adeta minik bir maskot gibi kendinden geçiyordu.

    Bu cümbüşün arasında gözünü yine başka bir ekrana diktiğinde de öbür dünyadan günümüze alt yazı geçtiğini iddia eden ve ettiği dinsel sohbetlerle önündeki kalabalığa ibretlik hikayeler anlatan garip kıyafetli kişilerin, sanki bir sahnedeymişcesine performans sergilemesine şahit oluyor ve adeta kopyala yapıştır efektiyle çoğaltılmış gibi birbirinin birebir kopyası olan insanların, tepkilerinin bile hep bir ağızdan yine aynı şekilde çıkışına tanıklık ediyordu.
    Bir kaç adım daha yürüdükten sonra bu defada duvardaki poster dikkatini çekmişti. Posterde '' Başarı hiçbir zaman tesadüf değildir. Başarının sırrını ünlü milyarderler ve alanındaki lider iş insanlarından öğrenin, derneğimizi ziyaret edin '' yazıyordu.

    O posteri de detaylı bir şekilde inceledikten sonra '' Konfor sizinde hakkınız '' yazarak açılan bir beyaz eşya reklamına dikkatini verdi bu defa. Reklam da o beyaz eşyayı deneyen insanlar o kadar mutluydu ki, sadece kendilerine değil herkese de mutlaka denemelerini öneriyordu çünkü bir kere alıştıktan sonra eski eşyalarınızın bir daha yüzüne bakmayacakmışsınız.

    Bu şekilde izleyip yürüye yürüye en sonunda doğa parkına vardığında aklında tek bir soru vardı : '' Bu başarılı ve mutlu gibi görünen insanların veya önce çıkan bunca kalabalığın sırrı ne acaba ? '' Öyle çok popüler olan veya saygı duyalan yada harcamayacağı kadar zenginliği olan birisi olmasına da gerek yoktu aslında. Ortalama bir hayata sahip herhangi bir karakter de olabilirdi.
    Buna rağmen merak etmekten kendini alamıyordu '' Neydi kardeşim bu başarılı ve hayatı zenginliklerle dolu olan insanların olayı ? '' diye kendine soruyordu devamlı. Bunu düşündükce aklına bir yandan da hem arabasına hem de elbiselerine özellikle pisleyen kuşlar geliyordu. Yada geçen gün yolda yürürken bile yanından geçen arabanın bir kova çamurlu suyu üzerine sıçratması.
    Yada artık görüntüsüne bile işlemiş olan ve bir türlü üzerinden atamadığı inanılmaz vasatlığı ve hayatının her anındaki sayısız hayal kırıklıklarını. '' Neyi eksik yapıyordu ve bu hayata nasıl tutunmalıydı, nasıl aşmalıydı bunları. nasıl başarılı bir hayatın kapılarını aralayabilirdi ? '' aldırmasa da pek eskisi gibi delicesine merak ediyordu böyle şeyleri.

    Sonuçta başarız ve hayal kırıklıklarıyla dolu vasat bir hayat yerine toplumun özenle baktığı başarılı bir hayatın hedef olması gerektiğini düşünüyordu kendisi de.

    Aklında bu düşüncelerle parka doğru ilerlediğinde her gün birlikte yürüdüğü arkadaşı da parkın girişindeki kafede oturmakta ve sabah kahvesini içerek onu beklemekteydi. Günaydın diyerek masaya oturup kendisi de bir kahve sipariş ederek masaya oturduğunda, arkadaşı kafenin televizyonundan her sabah eksik olmayan siyasi figüre bakarak '' Hiç dikkat ettin mi bilmiyorum ama ne kadar sahtekar, şarlatan ve üç kağıtcı puşt varsa bu hayatta sırtları yere gelmiyor, hatta çoğunun özel bir hayran kitlesi bile oluyor ? '' dedi.

    Onun çok düşünmesine fırsat vermeden konuşmaya devam ederek '' Hayali mafya tipleri adına yapılan filmleri bile milyonlar hayranlıkla ve özenerek izliyor, Ne kadar büyük çaplı soyguncu ve hırsız varsa iş adamı kimliği altında halka akıl verip inanılmaz bir servetle yaşıyor ve onlar tarafından örnek gösteriliyor veya sistemin köpeği olmaktan başka hiçbir işlevi olmayan sözde sanatçıların yada aynı şekilde gaipten haber veren ilginç kostümlü komedyenlerin sırtı hiçbir şekilde yere gelmiyor. Senden benden daha çok tatmin olmuş mutlu ve huzurlu bir hayat sürüyorlar. Ve en önemlisi rol model olarak vitrine konup ne kadar önemli kişiler diye insanlar tarafından da özenle bakılıyor ? ''

    '' Hiç dikkat ettin mi bilmiyorum dostum ama ben burada bir algoritma veya kendini tekrar eden bir düzen seziyorum. '' Deyip duraksadıktan sonra yine onun çok düşünmesine fırsat vermeden, soracağı o muhtemel soruyu kendi cevaplayıp '' Belki şu da var, bu da var diyerek bir kaç istisna göstereceksin ama bir kaç istisna genel görüntüyü değiştirmiyor değil mi dostum '' dedikten sonra en sonunda kahvesinden bir yudum alarak konuşmasına ara verdi.
    Onun kahvesini yudumlamak için ara vermesini fırsat bilip birşeyler söylemek için ağzını açacağı anda arkadaşı gözlerini kahvesinden almadan bir eliyle onun ağzını kapatarak '' Gereksiz yere kullanma'' dedi ve bir kaç saniye bekledikten sonra '' Daha öğreneceğin çok şey var, hazırlan bu defa daha uzun yürüyeceğiz '' diyerek kahvesini tamamen bitirdi.

    Doğa parkının içinde yürümek için ayağa kalktıklarında arkadaşı ona doğru bakarak ciddi bir şekilde '' Attığın her adımda etrafı dikkatle izlemeyi unutma '' dedi. Bir kaç saniye meraklı gözlerle ona baktıktan sonra '' ilginç olan ne olabilir bu kadar '' diye içinden düşünerek yürümeye devam etti.

    Parkın içindeki havuzda yüzenleri, ağaçların arasında koşuşturan ergen aşıkları ve yanından asık suratlarıyla geçen insanlar görüyordu. Biraz daha ilerledikten sonra da ayağının yanından geçen kedileri ve sonrasında da kendisinin yaklaşmasıyla ürküp havalanan kuşları gördü. Hem dikkatle etrafını inceliyor hem de içinden '' ilginç olan ne olabilir ki bunlarda '' diye düşünüyordu. Bir süre daha parkın içinde kendince ilginç bir şey var mı diye bakarak yürüdükten sonra oradan çıkıp ana caddeye doğru geçtiler. O etrafını dikkatle incelerken, arkadaşı da aynısını yapıyor ve tek kelime dahi etmiyordu.

    Cadde kenarında yürümeye başladıklarında arka arkaya dizilmiş bir şekilde duran yüzlerce araba ve onların arasından hızlı bir şekilde karşıdan karşıya geçen gruplar halindeki insan kalabalıkları görüyordu. Bir süre daha onları izledikten sonra dikkatini etrafını sarmış olan devasa binalara ve üzerindeki renkli tabelalara verdi. Sabah parka doğru yürürken de aynısını yapmıştı, gördükleri yine aynı ve benzer şeyler olsa da bu renkli tabelar nedense ona hayattaki başarısızlığını daha da çok hatırlatmaya başlamıştı.

    Bu şekilde etrafını inceleyerek yürümeye devam ettiklerinde kaldırım kenarında broşür dağıtan bir genç gördü. Kaldırımda bekliyor ve önünden kim geçerse geçsin o elindeki broşürlerden bir tanesini mutlaka aldırtıyordu. Ona doğru yaklaşmaya başladıklarında kendisini görmemesi ve onunda eline bir broşür sıkıştırmaması için onun yanından geçmekte olan insanların arasında kendini kamufle ederek hızlıca adım atmaya başlasa da, Genç çocuk görmüştü onu yine de.
    Ona doğru yaklaşarak '' Buyrun beyefendi '' diyerek elindeki broşürü uzattı. Teşekkürler deyip hızlıca geçmek istese de yine de broşürü almıştı. Kabalık yapmaya gerek yok diye içinden düşünse de hemen de aldığı gibi yere de atamazdı o broşürü şimdi. Hem ortalıkta çöp kovası yoktu hem de broşürü aldığı gibi onun önünde yere atmakta olmazdı, en azından üzerinde ne yazıyor diye bi bakayım diye düşündü.

    Broşüre baktığında ön sayfasında '' hayatın her alanında başarı'' yazan ve yeni açılan bir kişisel gelişim merkezi reklamı olduğunu gördü. Kahkaha atarak '' tam da ihtiyacım olan buymuş gibi sanki '' diyerek kendiyle dalga geçercesine gülmeye devam etti ve yine yüzündeki ironik gülümsemeyi bozmadan broşürün bir arka sayfasını açtı, sayfanın üzerinde başarı hikayeleri vardı ve başlıklardan birinde şöyle yazıyordu: Dün cebinde üç kuruşu yoktu, Bugün oturduğu mahalleyi satın aldı. Emlak kralının inanılmaz yükselişi. Başka bir başarı hikayesine daha baktı ve başlıkta : Kaldırımlarda sabahlıyordu ve ümitsizdi. şimdiyse yüzlerce şubeden oluşan marketler zincirini elinde tutuyor.

    Sırıtmaya devam ederek arka sayfayı çevirdi ve yine başka bir başarı hikayesine daha baktığında başlıkta: Bir ekmeği bile üç kişi paylaşarak yiyen kardeşlerin akıl almaz yükselişi. Onlar artık şehrin en fazla ekmek üreten fırının sahibi. Bu hikayeleri okumak nedense onu eğlendirmeye başlamıştı ve dayanamayıp bir tane daha okumak için sayfayı çevirdiğinde, arkadaşı ona doğru seslenerek '' Şu senin külüstür değil mi ? '' diyerek karşıdan geçmekte olan arabayı işaret etti.

    Gözlerini broşürden alıp uzaktaki arabaya dikkatle baktığında kısık bir sesle '' Evet benziyor '' dedi. Sesinde hem şaşkınlık hem de hayal kırıklığı vardı. içinden '' Benim araba değildir yav '' diye ümit etse de araba yaklaştıkca kendi külüstürü olduğuna daha çok emin oluyor, şansına ve talihine bir kez daha küsüyor bir kez daha böyle işin içine diyerek kızıyordu.

    Mahallenin arsız çocuklarının işi olmalı diye düşündü ve motoru nasıl çalıştırdıkları üzerine kafa yormaya başladı. Nede olsa anahtarı üzerinde unutmadığına da emindi. Araba artık iyice yaklaştığında düşünmeyi bıraktı ve bir çırpıda yakalamak için '' Hey '' diyerek kaldırımdan zıplayıp arabanın camına doğru doğru fırlayarak koşmaya başladı. Kendisinden beklenmeyecek kadar hızlı bir depar atıp arabanın ön camına doğru yetişmeye çalıştığında ayağı kaydı ve bir kaç adım sendeledikten sonra düştü. Sendelerken bile hızla uzaklaşmakta olan külüstürüne baktığı için aracın plakasını da görmüştü. Kendi külüstürü değildi. Bir başkasının külüstürüydü.

    Yerde otururken düşmesine kızmamıştı bu yüzden aksine kendi külüstürü olmadığı için baya sevinmişti. Ağır adımlarla arkadaşı kendisine yaklaşıp '' iyi misin ? '' diyerek omzundan tutup, kendisini kaldırdığında başının döndüğünü fark etti. Ayakta zorlukla duruyordu, tansiyonu ya düşmüştü yada çıkmıştı. Buna rağmen arkadaşına tutunarak yürümeye çalışıyor ve etrafına bakmaya devam ediyordu.

    O renkli tabelaları seçemiyordu artık, bütün renkler birbirine karışıyor ve görüntü tamamen bulanık hale geliyordu. Karşısından ve yanından geçip gitmekte olan insanlar belirsiz bir gölge gibi görünüyordu. Bir yerlere oturup dinlenmesi gerekiyordu ama ortada koca bir cadde olmasına rağmen oturacak tek bir köşe bile yoktu.

    ikisi birlikte oturacak bir köşe aramak için ilerlemeye başladıklarında zorlukla hareket ettiğini fark eden arkadaşı ona '' Anlıyor musun artık ne yapmaya çalıştığını ? '' diyordu. Kendisini tam olarak duyamadığını fark ederek bu defa daha yüksek bir sesle '' Anlayabiliyor musun artık ne yapmaya çalıştığını! '' diyerek tekrarladı.

    Onu zorlukla duyuyor ve etrafına baktığında o renkli posterler, reklamlar ve devasa ekranlar değil sadece birbirine girmiş renk karmaşası görüyordu.
    O kendinden geçmiş bir şekilde etrafına bakınırken, arkadaşı yine ona bakarak '' Görebiliyor musun artık senle alay ettiğini ? '' diyordu.

    Oysa birbirine karışmış renklerin ve bir gölge gibi ilerleyen insan kalabalıkları arasında yolunu görmeye çalışmakla meşguldü. Onu bir yandan tutup bir yandan da konuşmaya devam eden arkadaşı kahkaha atarak '' Külüstürünü kurtarmak için gösterdiğin şu efora bak '' deyip bir kaç saniye bekledikten sonra '' Eminim o attığın deparı benim gözlerimle görsen, kendinle gurur da duyardın '' diyerek kahkaha atmaya devam etti.

    Gözleri önündeki renk cümbüşünü izleyen arkadaşına daha dikkatle bakarak '' Halen daha anlamıyorsun değil mi ? '' diyerek ironik bir şekilde gülmeye devam etti ve Bir kaç adım daha yürüdükten sonra ona dikkatle bakarak '' Sen ki her zaman var olan ve var olmaya devam edecek olan o ölümsüz ruh'' deyip bir kaç saniye duraksadıktan sonra, '' bir külüstür hurdanın arkasından atttığın takladaki o halini hiç birzaman unutma '' dedi.

    Kısa bir sessizlikten sonra da '' Senin için bir külüstür, bir başkası için şan şöhret ünvan muazzam bir kariyer veya bir başka süslü bir hediye '' deyip duraksadıktan sonra '' Değişmeyen tek şey, ne kadar takla atacağın'', '' Ne kadar kendinden ödün verip bu sistemin köpeği.. yani bu hayatın kazananı olacağındır ''. dedi.

    Bir kaç adım daha attıktan sonra en sonunda oturacak bir yer bulduklarında '' Gerçekten kendini tanıdığında ve gerçek doğanı anladığında bu sistemin, bu hayatın senden neyi almaya çalıştığını ve sana neyi unutturmaya çalıştığını hiçbir zaman aklından çıkarmayacaksın '' dedi.
    '' işte o zaman dostum bu sisteme ve bu sistemi işleten şarlatanın kendisine sitem etmek yerine, gülüp geçeceksin. Çünkü ne de olsa sen '' Her zaman var olan ve var olmaya devam edecek olan o ölümsüz ruhsun '' dedi.

    Aradan geçen uzun dakikalar sonunda tamamen kendine gelmeye başlamıştı, şaşkınlıkla arkadaşına bakmaya devam ediyordu. Arka planda bütün renkler ve detaylar birbirine karışsa da onu net bir şekilde görebiliyordu.

    O karmaşanın içinde zorlukla ona odaklanmaya çalışırken '' Artık kim olduğunu bildiğine göre, bundan sonraki adımda ''Şarlatan''ın kim olduğunu öğreneceksin ve en önemlisi; Bu oyunu nasıl oynadığını tam manasıyla bileceksin '' dedi.

    Birbirine karışan renklerin ve onca detayların arasında arkadaşını dikkatle seçmeye çalışıyor ve onun sağa sola doğru yürürken yaptığı ani hareketler vizyonunu daha da karmaşık hale getiriyordu.

    ''Hayatında tam olarak neler oluyor, ne tür iniş çıkışlar yaşıyorsun bilmiyorum ama, kendin için her ne yapıyor ve ne yapmayı düşünüyorsan veya neyi daha önemli, neyi daha önemsiz algılıyorsan şuan için, emin ol o yalanlarla dolu hayatındaki hiçbirşey, sana anlattıklarımdan daha önemli olamaz. '' deyip bir kaç saniye duraksadıktan sonra '' O yüzden iyi dinle, belki de hayatında ilk defa bir yalan ve aldatmacadan ibaret olmayan bir kaç söz duyacaksın '' dedi.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük