oldukça güzel bir film olmuş. edward rolüyle tanıdığımız robert pattinson alacakaranlık serisinden çok daha iyi bir iş çıkarmış. gidilesi görülesi bir film kesinlikle.
It's safe to say I'm lonely now
A place called home
Is just a memory away
I know I've done this all before
A thousand silent voices
Begging me to stay
Apologies all left unsaid
Secrets better left unspoken
Dreams are slowly put to bed
Rumors stirred and reawoken
If I try to get away
How long until I'm free?
And if I don't come back here
Will you remember me?
It's safe to say there's nothing now
It's all so quiet but I
Can't forget the sound
A thousand voices call my name
A thousand hands that
Pull me back down to the ground
I turn away from what you are
Denying all that you have given
I find a place that's safe and far
In time all will be forgiven.
If I try to get away
How long until I'm free?
And if I don't come back here
Will you remember me?
tekrar gitmek istediğim, izlemekten bıkmayacağıma emin olduğum filmler arasındadır. filmde robert pattinson ya da edward cullen yerine tyler görmemden dolayı filmi sevdim sanırım. sinemada benim de sevgilim böyle olsun tarzı cümleleri duymak mümkün bu filmde. senaryosu çok da olağanüstü olmasa da birtakım şeyler bağlar sizi filme, bittikten sonra hala etkisinde kalırsınız. mesela tyler ın caroline adındaki kız kardeşine üzülürsünüz gece yatmadan, sonra ally ve tyler ın aşkını düşünüp kendi kendinize mutlu olursunuz. keşke michael yaşasaydı dersiniz ya da yaşamaması iyi olmuş, tyler ın böyle üzgün ve suskun olması daha bir tatlılık veriyor ve albenilik katıyor ona diye düşünürüsünüz içinizden.*
gandhi'nin, " hayatta ne yaparsan yap önemsiz olacaktır ama senin yapman çok önemli " sözüyle başlayan film.
dramatik ve etkileyici, özellikle sonu, ama yarım kalan bir şeyler var sanki filmde... büyük beklentilerle izlememek gerekir ama genede izlenir...
film boyunca izlediğimiz dram sonuna gelene kadar hiç acıtmıyor ama o iğrenç sonu ile duygulandırmayı başarıyor. o kadar kötü bi sona, nasıl duygu bastı orası ayrı bi tuhaf gerçi.
tanımlamaya çalışınca tıkanıp kaldım nedense. ne öyle aman aman gözyaşlarına boğan bir aşk filmi ne de tırt bir film. ikisinin arası, durduğu yer biraz farklı. hikayenin işleyişi, müziklerin sahnelerle uyumu, karakterler çok başarılı. bir kaç gereksiz olay -küçük kızın saçlarını kesmesi- sekteye uğratsa da film asıl darbeyi sonunda alıyor. izlemeden önce nette okuduğum yorumlarda 'şaşırtıcı bir son' yorumlarına dayanarak ister itemez aklımda farklı bir şeyler canlanmıştı. ancak sonu tam bir hayal kırıklığı. güzelce işlenen konu, daha orjinal daha dokunaklı bitirilebilirdi. hatta böyle klişe bir sonla bitirmektense olduğu gibi dağınık bıraksalardı bile daha hoş bir son olurdu bence. kişilerin hayatlarının karışık, tutkulu, sıradan, alışılmadık anlarının bir çoğuna aynı anda tanık olup geçmiş olurduk. ama bu sonla olmadı.
filmde bahsetmeden geçemeyeceğim en etkileyici sahne kızla oğlanın sevişirken durup birbirlerine baktıkları sahne. nedendir bilinmez, çok gerçek, çok duyguluydu. benzer film sahnelerinden farklı olarak seksten ziyade aşk vardı. 'sevişmek sevmekten gelir inanırım' aforizmasının cuk oturacağı bir sahneydi belki. anormaldir ki orası tek başına ağlatabildi.
dumur edici film.
--spoiler--
film hakkında, başrollerde robert pattinson ve emilie de ravin kişilerinin yer alması dışında hiçbir şey bilmiyordum. afişini görünce 'amaaan tırt bir aşk filmidir bu da' dedim. hatta pierce brosnan'ı görünce de epey bir şaşırdım. 'vay anasını kadro iyiymiş la' moduna geçtim ilk olarak. aslında konu bakımından çok da ilgimi çekmedi. tarık akan ile müjde ar'ın öyle olsun adlı filmine benzettim. kızın babasından intikam almak için kızı ayartmaya çalışmalar, sonra kıza gerçekten aşık olmalar falan... geçelim bu işleri. filmin sonuna kadar konu bakımından "eh işte", oyunculuk bakımından "vay serhat vay" düşüncelerine sahiptim. ta ki filmin son sahnesinde yerime mıhlanana kadar... filmin 2001 yılında geçtiğinin farkındaydım ama, bu şekilde bağlayacakları asla aklıma gelmezdi. zaten caroline'ın öğretmeni tahtaya 'tuesday, 11 september 2001' yazdı, aha dedim noluyoz? sonrası da zaten farklı ve anlamlı bir son... direk 'ulen kahpe dünya!' diye çığırası geliyor insanın...
caroline'ı oynayan sevimli kıza da ne diyeceğimi bilemedim. o nasıl bir oyunculuktur, helal olsundur. çok sevdik biz ailecek.
--spoiler--
nihayet robert pattinson'ın iyi oyunculuğunu sergileyebildiği filmdir.
ben ki vampirlere olan sempatimle ün yapmış bir hanım kızcağızım, buna rağmen "sevgili robert, sen sen ol insan ol, bırak şu vampirliği neyin" diyesim geldi bu filmden sonra. ve hatta diyorum, dedim de.
öncelikle itiraf edeyim, hali hazırda bir adet robert pattinson hayranıyım. hani "sevmezdim ama iyi rol kesmiş bak kerata" diyecek değilim, baştan diyeyim sana. bu adam ne yapsa izlerim ki ben. ama yeri geldi mi de "iş başka aşk başka rob'cum, olmamış" derim, "hayırlısı inşallah bir dahaki sefere" derim. güzel bir şeyler çıkarmışsa da birazdan yapacağım gibi överim kendisini, ta buradan kendisini tebrik eder, en derin duygularımı gönderirim.
robert'ı bir kenara bırakıp filme odaklanacak olursak, filmin beni ciddi ciddi şaşırtıp dumurlara uğrattığını rahatlıkla söyleyebilirim. hayır filmin konusunu da az çok biliyordum hani. sorunlu yaşantıları olan iki genç tanışırlar, aşık olurlar ve puf! beklenmedik fakat spoilerları okumadan yapamayan mazoşist bir bünye olaraktan tarafımca en başından beri bilinen sürpriz son.. yani anlayacağınız, görmeyi beklediğim şey, en iyi ihtimal kalitelisinden hallice bir aşk filmi idi. fakat tabir-i caizse film bana avcumu yalattı ve inanın bana pek de memnun etti.
efendim remember me, aşk filmi değildir. sinema sitelerinde "tür" kısmında romantik yazması sanırım afişin kişiler üzerinde uyandırdığı izlenimden ötürüdür. zira filmde, birbirlerinin hayatlarına destek olmaya çalışan iki gencin hikayesi anlatılıyor. asıl konu aile ve elemanlarımızın hayattaki duruşları iken, birbirlerine duydukları aşk ikinci belki de üçüncü planda kalıyor. ha bu demek değil ki, aralarında oluşturulmak istenen aşk ve çekim yapay ya da zayıf kalmış. bilakis vıcık vıcık, ağdalı bir romantizm dili içeren sahnelerden olabildiğine sakınıldığı için aşkları çok daha gerçekçi, tyler ve ally arasındaki uyum da çok daha hayran kalınası olmuş.
filmin, en azından şahsımı, en etkileyen kısmına gelecek olursak; tyler-caroline arasındaki abi-kardeş ilişkisi beni benden almış; robert, her sahnede "hey maşallah" dedirtmesini ve östörojen salgısını arttırıcı özelliğini bir kenara fıydırtıp "benim de böyle bir abim olaydı ya.. olaydı keşke" dedirtmiştir. izleyenlere, uzaktaki kardeşlerini akıllarına getirtip, gözlerinden ekstra birkaç damlayı da bunun için getirtmiştir. ama olsundur, bütün salya sümüğüm feda olsundur.
ve filmi benzerlerinden ayıran, o orijinal sonu.. belki de mutlu son olmadığı için takdir ettiğim tek film.
uzun lafı kısası, "bir film izledim hayatım değişti" olmasa da, film bittikten sonra birkaç dakika oturduğunuz yerde kalıp düşüncelere dalmanız, "belki de bir yerden başlamalıyım" diye düşünmeniz kuvvetle muhtemeldir.
test edilip onaylanmıştır.
Film, metroda işlenen bir cinayetle perde açıyor... Ve son yıllarda gördüğünüz görebileceğiniz en süprizli, en ters sonlardan birine imza atarak ekranı karartıyor...
Filmde Twilight'ın popüler oyuncusu Robert Pattinson, Pierce Brosnan, Chris Cooper, Kevin McCharty, Emilie de Ravin gibi oyuncular oynuyor ve oyunculuklar inanılmaz derecede iyi! Bilhassa Pierce Brosnan'ın oyunculuğu ve daha 11 yaşında bir çocuk olan Caitlyn Rund'ın oyunculukları göz yaşartabilir...
Filmde iki farklı ailenin, iki farklı dramın, kesişmesi anlatılıyor. Felaketle başlayan hayatlar, felaket sonucu kesişen ve felaketle bitmesi öngörülen ama kadere çelme takabilecek kadar güçlü bir aşk... Çelmeyi takabiliyor mu, onu da siz izleyince anlarsınız.
Abisi bir intihar sonucu hayatını kaybeden, 22 yaşında olmasına karşın bir baltaya sap olamamış Tyler (R. Pattinson) bir gece alkolün de etkisiyle bir polise (C. Cooper) diklenir. Karşılığını da yüzü kaldırıma yapıştırılarak ödeyen Tyler'ı kodesten pek de sevmediği babası (P. Brosnan) çıkarır.
Bir sonraki gün, ev arkadaşı Aidan (T. Ellington) polisi ve kızını (E. Ravin) okulda görür, Tyler'ı polisin canını yakmak için kızını ayartmaya ikna eder. Tabii ki tahmin edebileceğiniz üzre, bir iddiayla başlayan aşk, alevlenecektir...
"Eğer beni duyabilseydin, parmak izlerimizin dokunduğumuz hayatlardan kaybolmadığını söylerim" sözü, filmden alıntıladığım bir söz olarak filmi de tek cümleyle özetliyor esasında. Son yıllarda her şeyiyle mükemmel olabilen pek film izlememiştim, sonuyla konusuyla ve oyunculuklarla tam anlamıyla 5 üzerinden 5 alabilecek bir film olmuş...
sonuna kadar ağlatan sonunda böğğ dedirten film. sonuna kadar beyazperde.com dan 8 alabilecekken sonuyla 5.7' e düşmeyi becermiş film...
--spoiler--
--spoiler--
--spoiler--
--spoiler--
nerden çıktı 11 eylul saldırısı ya... ne gerek vardı yani... (bkz: klişe)
--spoiler--
--spoiler--
--spoiler--
--spoiler--
30 nisan salı günü türkiyede gösterime girecek olan bir dramdır. başrollerini robert pattinson ve emilie de ravin paylaşıyor. muhtemelen sonu ağlatacaktır filmin ama olsundur izlenir.
Lesley Pearse tarafından kaleme alınan ve bir kadının şapkasını çalmaktan ötürü Avustralya' ya sürgüne gönderilmeye mahkum edilen Mary adındaki bir denizci kızının hayatta kalma mücadelesini anlatan kitaptır.
robert pattinson'ın twilight'ta yeteri kadar sergileyemediği iyi oyunculuğunu göstermek ve üzerindeki vampir etiketini atmak için bir fırsat yakaladığı, muhtemelen vizyona 2010'da girecek romantik ve dram içerikli film. baş rol arkadaşı Lost'un Claire'ı emilie de ravin olmakla birlikte, kadrosunda pierce brosnan gibi güçlü oyuncular da yer alıyor. Konusu şöyle:
"Kardeşi intihar ederek ölen Tyler *, annesi ve babasınında ilişkilerinin bu olaydan sonra kopması üzerine zor anlar yaşamaktadır. Ally * ise annesinin cinayetine tanık olmuş bir genç kızdır. Bir noktada bu iklinin yolları kesişir.."