Öncelikle izmir ve istanbul rumları arasında ilk kez rastlanan bir muziktir. daha sonra nufus mubadelesiyle atina nin pire yarimadasi na yerlesen anadolu rumları, orada yasadiklari yoksullukları , acilari, kültür catismasini, polisle yasadiklari sorunlari, asklari, esrar cekmenin faziletlerini, adam bicaklama olaylarını , kabadayı kültürünü hep bu sarkilara yansıtmıslardir.
Göçle, pire yarımadasina cikinca, ana kara yunanlılar, bu anadolu rumlarını iclerine sindirememis ve onları turkosporos yani turk tohumu olarak adlandırmıstır. savas yüzünden herseylerini anadoluda birakip hic bilmedikleri bir yere gelen anadolu rumları da yoksulluk ve dışlanmışlıkla, gettolarda kotu sartlarda yasamislardir uzun sure.
Burada tekke denilen , esra ve icki ictikleri yerlerde bulusup, muzik yaparlardi. Aralarında mangas dedikleri kabadayilar vardi. Bunlar rembetlerdi. Sevdi mi tam seven, acisini sonuna dek yasayan, adam vuran , vurulan, sürekli polisle esrar yüzünden basi dertte olan rembetlerin oykuleri hep rebetiko sarkilarinda yer aldi.
Atina burjuvazisi, gecekondu muzigi diye uzun sure asagiladi bu türü. Sonra vasilis tsitsanis adli bir rebetiko buzukicisinin sayesinde bu sarki, burjuvaların gittiği muzikhollerde calinmaya baslandi. Burjuva sınıfı bu muzigi dinledikce sevdi ve boylece rebetiko salonlara ve daha sonra muzik studyolarına ve plaklara girmeyi basardi.
büyük rebetiko ustalarının cok az kaydi kalmistir geriye. Günümüzdeki kayıtların cogu daha profosyenel muzikcilerin kayıtlarıdır. Roza Eskenazigibi sesler amerikaya kadar bu tarzı taşımıstır.
VAsilis tsitsanis ve markos vamvakaris gibi ustalardan sonra 60 li yıllarda bu müzik türü bir süre ortadan kaybolmustur. Daha sonra 80 li yıllarda george dalaras , alexiou , gylikeria gibi modern sanatcilar sayesinde tekrar yunanistanda ve dunyada dinlenen bir tur olmustur.
ülkemizde muammer ketencoglu nun , kumpania ketencoglu grubu canli olarak cesitli yerlerde rebetiko soylemektedir. Ayrica yine muammer'in hazırladığı 4 cd lik rebetiko arsivleri kalan muzik tarafindan piyasaya sunulmustur.
mubadele`den sonra atinanin en ucra kosesine yerlestirilen turk(!) rumlarin ortaya cikardigi bir muzik turudur,genel olarak ikiye ayrilir:smyrenika ve pire
smyrenika neseli olan turudur,buzukinin o guzel sesine dayanamaz oynayasiniz gelir ama bilmezsiniz ki ne anlatalir o sarkilarda..
pire ise daha agir bir turdur,sozleri kotudur,20`lerin mubadele ruhunu tamamiyle yansitir eserlerine..
1923 mübadelesinde türkiye'ye getirilmiş,zorunlu göçün,bi nevi sürgünün kurbanlarının,yine 1920 lerden kalma taş plak kayıtlarının toplandığı iki albümün adıdır!her nevi hasretin en güzel özetidir bu şarkılar!türkiye'de rum tohumu,yunanistan da her daim yabancı olmuş kendini esrara vurmuş bir dolu insanın acı dolu yaşam öyküsüdür! arabas perna,ise pondos,ime prazakias,ithela nartho,eleni zontohira albümlerdeki şarkılardan bazılarıdır!
hasret, gurbet ve acılar... yerinden yurdundan sürülmek, bilmediğin bir diyara gitmek, aşağılanmak, "pis turko" şeklinde hakaret duymak, pire'nin batakhanelerine meze olmak, akşam çerden çöpten kulübene dönerken döşüne bıçağı yemek... tüm bu hayatların var ettiklerinden süzülen bir hüzünlü müzik...
rebetler tam olarak yunan kültürü sayılmaz; daha ziyade anadolu-izmir ekolüdür. 1930larda damgasını vurmuş bu ekolden ilk akla gelen isimler rita abacı (abatzi), roza eskenazi, vasilis çiçanis, markos vamvarakis'dir. bunlar asıl çileyi eziyeti çeken rebet takımından olup bizzat kültürün içinden gelmiş şarkıcılardır. ilk nesilden sonra 2. nesil de devam etmiş fakat ne kadar da olsa, onların yaşadığını yaşamadıkları için ve rebetikoyu rebetiko yapan ortam artık olmadığı için müzik daha "sentetik" olagelmiştir (en azından öyle düşünüyorlarmış). misal loukas daralas amcanın mahdumu yorgos dalaras (soyadını bilerek dalaras yapmış eleman) da ikinci nesil ama artık nasıl içten söylüyorsa, çok harika icra-ı sanat ediyor.
bu arada rembetiko diyoruz ama yunanlılar bi garip, bizim "b" dediğimiz "beta" harfini, bizdeki "v" harfi şeklinde seslettikleri için (bkz: sesletmek) bizim bildiğimiz "b" harfi için harf kalmamış haliyle. "ülen" demişler, "biz de 'm' ile 'p' harfini bi araya getiririz aha da sana 'mp' olur" ('b' demek istiyorlar). "mp" olmuş mu sana "b". yani rembetiko'yu rebetiko okumak lazım gelir.
gariplik burada bitmiyor, "d" için delta diye bi harfleri de varken onu da "dze" diye seslettikleri için yine bizim bildiğimiz "d" için harf kalmamış. bunlar da napmış, gitmiş "n" ile "t"yi birleştirmişler, akıllılar ya. "nt" olan harfi bizim bildiğimiz "d" diye okur olmuşlar. misal yorgos dalaras'ın, dalaras'ını onlar "ntalaras" diye yazıyorlar bu yüzden.
özet: rebetiko dinleyin, dinletin. güzel olur. örnek olsun diye size yeni nesilden bi seçim yapalım, glykeria söylesin "palioparia"