rektörlerin görevi, üniversiteleri ilgilendiren her türlü durum veya eylemde üniversitelerin menfaatini gütmeleridir.
bazı dangalaklar çıkar her zaman şöyle derler; "önce onlar üniversiteleri ilk 500 içinde soksunlar" bari bu tarz kişilerin meraklarını 18 ocak 2008'de açıklanan raporlar açıklayayım da tam olsun, bu rapora göre; istanbul Üniversitesi, istanbul Teknik Üniversitesi, Çukurova Üniversitesi, Bilkent Üniversitesi ve Sabancı Üniversitesi ilk 500 içindedir son listeye göre, ısınan yerlerine buz koymak isteyenler koyabilir. oks'de 2006'da 46.000 2007'de 27000 öğrenci sıfır çekti.
sanki ilk ve orta öğretim sistemimiz mükemmel, avrupa standardında "vay efendim üniversiteler ilk 500 içine girmiyorlar" bunun için kökten bir eğitim reformu yapılmalı. bugün üniversiteyi kazanan adamlar 2 bilinmeyenli denklemi bile çözemiyorlar, adam mühendislik okuyacak, hazır gelmesi lazım liseden ama öğrenci hazır gelmeyince, okul bir de baştan matematik dersi veriyor.
neyse, bir başka ders vereyim, dünyada bütün devrimler üniversitelerden başlamıştır... hani diğer ülkeleri bilmezsiniz anlatsam da anlamazsınız ülkemizden örnek vereyim, 60 darbesinin gelişen sürecine bakın, önce üniversiteler menderes'e karşı yürüyüşler yaptı! arkasından 60 darbesi, 71 muhtırasına gelinen süreçte üniversitelerde karşıt görüşlü öğrenciler kendi siyasal düşüncelerine göre bir yol çizmek için eyleme geçtiler kaos ortamından 71 muhtırası çıktı devlet üniversitelere hakim olmaya çalıştı, 80 darbesi öncesi ve sonrası, savaş hep üniversitelerde, 28 şubat süreci yine aynı yürüyüşler protestolar ve muhtıra.
bugün yine aynı terane, "siz işinize bakın biz biliriz sizin için neyin iyi olduğunu" tabi ya, "kimseye danışacak değiliz" diyen biri çıkıp bir de demokrasi dersi verir.
meclise bırakılmış öncesinde, o adalete bırakmış, adalet de bu yasağı onaylamış. -hem danıştay, hem anayasa mahkemesi, hem de aihm- adam hala çıkmış diyor ki, "meclise bırak, adalate bırak" adalet vermiş kararını?
millete bırakalım evet, burası dünyanın en eğitimli, en kültürlü insanlarının olduğu bir ülke. size bir örnek vereyim; cumhurbaşkanını halkın seçmesi parlamenter sistem içinde ne gibi sakıncalara gebedir, ne gibi sakıncalar doğurur, geçtim halkı, sokaktaki ali amcayı, manav hüseyin amcayı, milli piyangocu ayşe teyzeyi bana bu sözlük ortamındaki eğitimli olana yazarlardan kaçı sayabilir? ama iş basit popülist temelde "halk seçsin, siz halka karşısınız" bunu dediğin zaman dünyanın en büyük siyet bilimcisi sen oluyorsun ne de olsa. milletle mutabakat aranıyor mu? özgür bir çalışma ortamı oluyor mu? "biz dikte ederiz siz uygularsınız" mantığı mı demokrasi? ver sabah programlarıyla, öğleden sonrası programlarıyla ahlaksızlık örneklerini, ver toplumu uyuta afyon niteliğindeki bu programları, halkın bir şeyi tartışmasını engelle sonra da gece 3'te bir spor programına bağlanıp "kapatırım programınızı" diye ahkam kes.
iran'da humeyni islam devrimini 1 günde yapmadı ve ilginçtir humeyni önce üniversiteleri ele geçirdi, sonra örtünme yavaştan girdi, sonra giderek çoğaltıldı bakın bunların hepsi "demokrasi" adına yapıldı, gün geldi islam devrimi oldu ve "demokratik" şekilde referanduma gidildi halka soruldu "şeriat istiyor musunuz?" halk evet dedi. şahlık yıkıldıktan kısa süre sonra bu referandumdan bu sonuç çıktı. peki şahlık yıkılmadan 10 sene önce halka sorsalar aynı cevabı verirler miydi? önce halka sindire sindire pompalandı bu düşünce. ilk ele geçirilen yer de üniversitelerdi.
sen hala çık "demokrasi, halk" diye naralar at, sonra bak ekonomiye ulusa seslenişteki konuşmayı ağzın açık izle "vay görüyo musun ne kadar güzel" de ama türkiye'nin işsizlik artışında dünya ikincisi olduğunu bilme. bizim toplum yıllarca sömürülmüş, hala da sömürülüyor, başbakan veriyor çelik çomağı "demokrasi, halk" diye oynuyoruz.,
işine gelince "referandum, halkın isteği, milet" işine gelince "biz biliriz" şu ab'ye üye olalım mı diye hele bir soralım bakalım nasıl bir sonuç çıkacak? halk "hayır" dediğinde "halkımız hayır dedi, biz bu olayı kapattık" mı diyeceksiniz?
biz bunu kömür demokrasisi olan ülkelerde görebiliriz ancak. işine gelince halkçı olan liderler ancak bu tür demokrasilerde ortaya çıkar.
üniversite üzerinde değişiklik yaratmak iste üniversiteye "sen karışma biz biliriz" merkez bankası'nı taşımak iste, merkez bankası'na "sen karşma biz biliriz"
e nerde millet bilinci? nerde mutabakat? nerede halkçılık? işimize geleni almayı bir bıraksak?
öncelikleri ilk 500'e bir üniversite sokmak olsun.
afrika ülkeri bile bizi geçmişken o dangalaklar hala bir metre bez parçasıyla uğraşıyorlar.
la bırak la onu millete bırak, meclise bırak, adalete bırak.
herkes görevini ve haddini bilsin yeter...
rektörlerin yalancısıyım efendim. diyor ki beyefendiler bilime odaklanmalıymışız, türban, başörtüsü kurcalamamalıyımşız. e ulan amca, hükümet mi odaklanacak bilime? niye adamın bilimine odaklanmıyosun da gidip başındaki örtüye, ayağındaki çarığa göre içeri girsin, dışarı çıksın diyosun? niye daha çok bilgi sahibi insanlar yerine kılık kıyafete göre alıyosun. öss yi de kaldıralım o zaman. nasıl olsa kıyafete göre alınıyo di mi? üniversitelerin işleriyle ilgilense rektörlerimiz, dekanlarımız, öğretim üyelerimiz üniversitelerin işleri de aksamasa bilime de odaklansak arkadaşım. herkes önce kendi işini yapsın!!!
(bkz: uludağ üniversitesinde ders kayıtlarının ertelenmesi)
Burada bahsedilen yargı, rektörlerin 1.derecede yapmakla yükümlü olduğu şeylerden bihaber durumda olup, salt olarak türban konusunda celallenmesidir.
Rektör'ün işi üniversitesidir. üniversiteye mensup eğitimci ve öğrencilerin başarı statüsünü daha yükseğe endekslemek adına mücadele vermesidir. Rektör siyasetçi değildir, olamaz. Hiç bir dünya ülkesinde örneğin amerikadaki üniversitelerin rektörleri amerika başkanı bush ile ilgili herhangi bir demeç vermez. işine bakar rektörün rol ve sorumlulukları dışındadır çünkü. Başarısı üniversitenin başarı grafiğine göre endekslenir.
rektörlerin işi değil, anayasa mahkemesi'nin işi değil, yargıtay'ın işi değil o zaman kimin işi dedirten cümle. valla ne güzel rte beyimiz at koştursun, dizlerinin önüne çöktüğü şeyhinden aldığı emirleri uygulamaya çalışsın, hiçbir kurum görüşünü belirtmesin, kanunları uygulamasın ne güzel bir türkiye olur değil mi? pardon dingonun ahırı diyecektim...
eğitim nedendir? mevcut sistemi, türkiye için konuşmak gerekirse, laik demokratik sosyal hukuk devletini ileriye, yükselterek götürecek nesiller yetiştirmek için.
peki bu amacı baltalayacak bir gelişme gördüğü zaman rektör ne yapar?
tabi bunların başbakanı herkese "sus otur, sen kimsin git işini yap", "hadi ulan, sen iki koyun güdemezsin" "senin işin bu değil sen git şunu yap" dediği için, bu algılama biçimi o başbakanın kullarına da yansımış. o yüzden başlıktaki lafı söylemek, ampülcüklerden beklenen bir gelişmedir.
peki, siz başta desenize başbakanınıza, yiyorsa...
senin işin imamlık git imamlık yap. imamların işi devlet meseleleri değil namaz kıldırmaktır.
bu cimle bayağı yanlıştır;doğrusu şöyle olmalıdır
rektörlerin işi sadece eğitim değil bilimdir>>din ahlaki hukukun(ve aynı zamanda sosyolojiyi de ilgilendirir) bir koludur öyleyse din birnevi hukuktur>>hukuk bir bilimdir öyleyse din rektörleri de ilgilendirir
demagoji üstatlarınını peşinde kaval ezgileri eşliğinde güdülen, ezici cahil çoğunluğa sahip ve de böyle giderse hakettiği yerlere ulaşamayacak ülkemden bir başka cahil zatının ürettiği ,cahil cüheylan, belki de dadaist kelimeler bütünüdür.kavalın sesi ,iktisadı gidişatı anlamak için daha çok dirsek çürütmek ,en azından kafa yormak gereklidir efendim,bu yüzden de çoğumuz gidişat hakkında gerçekçi bir tahlil yapamaz.
görülebilecek en mal önermedir. kardeşim adamın işi hakkında karar vermeye çalışıyorsun ve onun işi değil diyorsun. adam üniversitesnin başı. o üniversitenin sorumlusu. oraya nasıl girileceği konusu nasıl ilgilendirmez onu. hatta en fazla onları ilgilendirir ve ilk görüşleri alınması gereken de onlardır. adama iş öğretmeye kalkmanın lüzumu yok. o adam oraya gelen kadar edindiği hayat ve iş birikimiyle ona işini öğretmeye kalkanın altında girer üstünden çıkar.
(bkz: polemik amaçlı başlıklar)
(bkz: türban konusunun sorunlaştırılmaya çalışılması)
şimdi çok güzel bir örnek var aslında, bir rektör.. malatya inönü üniversitesi'nin rektörü fatih hilmioğlu, inönü üniversitesinin akedemik ve bilim alanında dünyada müthiş söz sahibi olmasından, ve bu üniversitenin dünya sıralamasında en üst düzeyde başarı sağlamasından sonraki rahatlığında getirmiş olduğu rehavetle artık benim işim üniversitem, öğrencilerimin kişisel yetkinliğini geliştirmek gibi şeyleride tamamladıktan sonra kafayı nelere takmıştır.
dikkat! bu konuşmaları sergileyen kişi bir rektördür. ana muhalefet lideri değildir.
edit: mesele rektörün söyledikleri ile alakalı değildir. hatta diyelim ki %100 haklıdır. ama bir rektör ülkenin iç meseleriyle alakalı hatta lübnan'a asker gönderilmesi ve dtp ile yorum yapmaması gereklidir. Çünkü onun işi bu değildir. Bu tür işler siyasetcilerin işidir.
yazılı ve görsel basını ele geçiren,milli kuruluşları yabancılara peşkeş çeken akp´nin hala çok yol alması gerekir.stratejik hata yapmışlardır.sadece ordu´yu atatürk ilke ve devrimlerini sahiplenen kurum olarak görmektedirler.ama milyonların bu uğurda canını seve seve vereceğinin farkında değildirler.maalesef türkiye´nin değil kendi taraftarlarının hükümeti olmuşlardır.türbanın peşinden bu kadar koşan bir hükümetin,ırak´ta öldürülen milyonları görmezden gelmesi,darfur katliamının baş sorumlusunu ve yahudi liderini ata´nın huzuruna çıkarması ve hatta yahudi olanını meclise sokup şiir okutması müslümanlıkla alakası olmayan işlerdir.
gerçekte olmaması için içerdiği terimler bakımından zıtlık içermeyen durumdur.eğitim ,universitede türban dolayısıyla ,devletin bu huhustaki düzenlemeleri için gereken bi şeydir. rektörde de bu eğitim kurumunun statü olarak başıdır.otoriter rejimsiz yapamayan kuzular gibi ithamlarda bulunanlara türbanın özgürlük değil , kural olduğunu hatırlatırım.ama bunca sene hatırlatan olmamış , piyon olarak yaşamışlar şimdi kalk da onlara bak kardeşim buna bu denir eğitimle türban ayrılmaz , bilakis türban ve türevi mevzuularda bu işin eğitimini alan adamlar söz sahibi olmalı bu söz hakkını da bunlara universiteleri dolayısıyla rektör veriyo dersin , akılları karışır ya kafir ve koyun derler..
evet o yüzden bu olayların yorumunu yasama organına bırakıp artık devleti sömürmekten vazgeçip eğitime madem bu kadar meraklılarsa kendi derslerine başkaları değil bizzat kendileri girmelidir.
deli,taş, kuyu meselelerine karışmayayım diyor insan. ama bir noktada tahrik ediliyorsunuz. Cahil toplulukları rektör derse girmez diye uyarıda bulunanlara bir öğüt vermek istiyorum haddimi aşarak. o da şudur. " her şeyden o kadar emin olma olur mu?"
universiteyi apolitize eğitim (!) esasen ezber yuvaları haline getirenler için doğrudur tabii..gerçi adı evrensellikle bağdaşlasan bi kurumun tüm evreni ilgilendiren yönetimden yönetim şekillerden ayrı olması hatta bilim ayrı politika ayrı gibi bi tutum izlenmesini savunan çok hücrelileri kınamamak da lazım..bu hale getirenlere taraflarına çemkirmek lazım ama onun için de çok geç..bak sonradan aklıma da şu geldi; politikadan bik bik konuşmak vr demogoji yapmayı anlayanlar da başlığı şiddetle destekler..
Ülkemizde rektörlük ile ilgili hayati tartışmalardan biri de bu seçimlerin demokratikliği olmuştur. Bir çok örnekte en çok oy alan adaylar yerine sonuncu olmuş, hatta birkaç oy alabilmiş kişiler rektör olarak atanmışlardır. (bkz: sistemin adamı olmak) Bu nedenle seçimlerin gerçek anlamda seçim olmadığı gibi göstermelik olarak yapılmıştır.
Oysa Batı Avrupa ve Kuzey Amerika'da rektörlük makamı daha profesyonel bir konuma sahiptir ve ortak mutabakatı temsil eder. Rektörler bu ülkelerde daha çok üniversitenin bilimsel ve finansal gelişmesine odaklanmışlardır ve başarıları bu konulardaki katkıları ile ölçülür.
--spoiler--
TÜRKiYE CUMHURiYETi ANAYASASI MADDE 130; Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur.
Kanunda gösterilen usul ve esaslara göre, kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile vakıflar tarafından, Devletin gözetim ve denetimine tâbi yükseköğretim kurumları kurulabilir.
Kanun, üniversitelerin ülke sathına dengeli bir biçimde yayılmasını gözetir.
Üniversiteler ile öğretim üyeleri ve yardımcıları serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilirler. Ancak, bu yetki, Devletin varlığı ve bağımsızlığı ve milletin ve ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği aleyhinde faaliyette bulunma serbestliği vermez.
Üniversiteler ve bunlara bağlı birimler, Devletin gözetimi ve denetimi altında olup, güvenlik hizmetleri Devletçe sağlanır.
Kanunun belirlediği usul ve esaslara göre; rektörler Cumhurbaşkanınca, dekanlar ise Yükseköğretim Kurulunca seçilir ve atanır.
Üniversite yönetim ve denetim organları ile öğretim elemanları; Yükseköğretim Kurulunun veya üniversitelerin yetkili organlarının dışında kalan makamlarca her ne suretle olursa olsun görevlerinden uzaklaştırılamazlar.
(Değişik: 29.10.2005-5428/1 md.) Üniversitelerin hazırladığı bütçeler; Yükseköğretim Kurulunca tetkik ve onaylandıktan sonra Millî Eğitim Bakanlığına sunulur ve merkezi yönetim bütçesinin bağlı olduğu esaslara uygun olarak işleme tâbi tutularak yürürlüğe konulur ve denetlenir.
Yükseköğretim kurumlarının kuruluş ve organları ile işleyişleri ve bunların seçimleri, görev, yetki ve sorumlulukları üniversiteler üzerinde Devletin gözetim ve denetim hakkını kullanma usulleri, öğretim elemanlarının görevleri, unvanları, atama, yükselme ve emeklilikleri, öğretim elemanı yetiştirme, üniversitelerin ve öğretim elemanlarının kamu kuruluşları ve diğer kurumlar ile ilişkileri, öğretim düzeyleri ve süreleri, yükseköğretime giriş, devam ve alınacak harçlar, Devletin yapacağı yardımlar ile ilgili ilkeler, disiplin ve ceza işleri, malî işler, özlük hakları, öğretim elemanlarının uyacakları koşullar, üniversitelerarası ihtiyaçlara göre öğretim elemanlarının görevlendirilmesi, öğrenimin ve öğretimin hürriyet ve teminat içinde ve çağdaş bilim ve teknoloji gereklerine göre yürütülmesi, Yükseköğretim Kuruluna ve üniversitelere Devletin sağladığı malî kaynakların kullanılması kanunla düzenlenir.
Vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları, malî ve idarî konuları dışındaki akademik çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden, Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasada belirtilen hükümlere tâbidir.
--spoiler--
geçen yıl ödtü'nün rektörü yıl sonu değerlendirmesi tarzında konuşurken yine siyasete bulaştırdı lafı oradan bir akademisyen çıktı dedi ki "sayın rektör geçen yıl devletin bize verdiği x milyon doları nereye harcadınız". ancak rektör cevap veremedi, belki de vermeye tenezzül etmiyorum ayaklarına yattı.
ah akp ah. sen zamanında van yüzüncü yıl üniversitesinin rektörünü hazır yakalamışken çırpamadın ya bu resmen senin iktidarsızlığındır. bugün bu adamlar hala siyaset yapıyorlarsa başladığın işi yarım bırakmandan kaynaklanıyor.
nasıl dersin ha? nasıl der lan yök başkanı böyle birşey. nasıl açıklar görüşünü? açıklayamaz. hayır. asalım. keselim. biz savaşırken siz zengileşiyordunuz lan. ben çünki hiç sonradan zenginleşen solcu görmedim. "eyes wide shut" mı? canın sağolsun.
demorasi mi? demokrasi nedir ki? demokrasi zamanında yeşil parkalıların da üniversiteye girebilmesi gerektiğini söylerken bugün de başörtülülerin üniversiteye girebilmesi gerektiğini savunmaktır. o senin dediğin demokrasi değil. yemişler seni. o değilde sol söylemleri de tekeline alanlar çıkmış. bunlar mhp den farksız yahu. bizden daha milliyetçisi bulunmaz mukabilinden insanlar.
üniversitelerin güzel yönetilmediği bir gerçek önceden dünya sıralamasında olan odtü itü gibi okullar şimdi ilk 500 e bile giremiyor. niye? rektörlerin ideolojik ve kültürel* atamalarından dolayı dekanlıklar, bölüm başkanlıkları, enstitü müdürlükleri gibi eğitim kalitesini doğrudan etkileyecek bölümlere yapılan atamalar bilene değil de kendi etnik yapısına uyan ve kendi idelojisini benimseyen kişilere vermesinden kaynaklanmaktadır. kimse bana aksini iddia eden şeyler yazmasın yakından görüyor ve biliyoruz çünkü o ortamın içindeyiz. dileyene de kanıt gösterilir.
RTE nin dediği olay en asli görevin olan elindeki gençleri nasıl daha iyi eğitebilirimin peşine düş, bırak siyaseti. kısmen katılıyorum. üniversitelerdeki eğitim kalitesi çok düşük, ırak bağdat üniversitesinden gazi üniversitesine öğrenci değişim sistemi ile gelmiş olan bir arkadaş gazi üniversitesi için burası okulmu çok şaşırdım diyordu. bu konuda ıraktan bile geride kalmışsak oturup bunun sebeplerini araştırmak gerekiyor. RTE ye katılmadığım konu ise üniversiteler düşüncelerin özgürce söylenebildiği hiçbir baskı veya kısıtlama altında kalmaksızın bilim ilim yapılan ortamlardır. en azından öyle olması beklenen ortamdır. bu konumda üniversitenin en yetkili adamına sen karışma sen konuşma gibi söylemler yanlıştır.
bugün çıkmış türkiye'nin sayısal açıdan en büyük üniversitesinin rektörü, "türbanlı öğrencilere hakkını vermeyebiliriz" demiş. "hak" demek ne demektir? bilir misin sen sayın rektör? adalet nedir? sen bu kelimelerin anlamlarını daha öğrenememişsen, onbinlerce kişinin okuduğu bir üniversitede en üst yönetici değil ancak faşizan bir öğrenci grubunun faşo lideri olursun.
rektörleri asıl kaygılandıran türbanın sadece üniversitelerle sınırlı olmayacağını bilmeleridir.devamının gelecek olması alenen ortadadır.devrimler nasıl üniversitelerden çıkıyorsa karşı devrimlerinde üniversiteden çıkacağı açık ve nettir.