firmalar mükemmel hayatı gösterip sanki o ürün olmazsa mükemmel hayat yokmuş hissiyatı oluşturmaya çalışmakta , böylece de satışlarını artırmayı planlamaktadırlar.
evcil bi hayvana sahip olamamak,ayaklı barbekü de mangal yapamamak, tüm aile bireyleriyle aynı masada yemek yiyemeyip hepbirlikte gülüşememek bunu örnektir.
emeklilik reklamlarında olur genelde. villada otururlar kocaman bahçeleri vardır arabaları ya da otoparkları.. sarısın bir kadın 2 tanede şirin sıpa. yakısıklı bir baba ,karizmatik olur. arabasından iner eşi cocukları adama doğru koşar.. hayatınızı garantiye alın falan gibi bir ses yükselir geriden.
şimdi arkadaş o yaşam standarlar bir tek adamın geliri ile olmaz. muhtemelen bu baba'nın babası falan zengindir,miras kalmıştır. yoksa normal bir gelir düzeyindeyken helede karın çalışmıyorsa bok oturursun o evde. hem o koca evi nasıl ısıtacaksan arkadaş kesin o çocuklar hastalanır soguktan ama bunların sağlık sigortası da vardır. hele arabaları anammm biz sadece bir yerde park halinde görsek çaktırmadan bakar offfffflar ve ibresine falan bakarız en fazla kaç yapıyor diye. sonra deriz içimizden "a.q milletteki paraya bak". o reklamdaki hayatı yaşamak zordur. çoğu insan hayal bile etmez belkide...
hem biz kaderci insanlarız. amannn sağlığımız yerinde olsun ne yapayım evi arabayı deriz. hem öyle baba mı olur lan 18 lik delikanlı gibi. baba dediğin göbekli kel falan olur.
liberal kapitalist sistemin üretilen mal ve hizmetleri yazılı ve görsel medya vasıtasıyla toplumun geneline alınması gereken ihtiyaç, yaşanması gereken hayat tarzı şeklinde sunması ve bu durumun toplumda özendirici etki yaparak tüm toplumu söz konusu ürüne ya da hizmete kanalize etmesi durumunda toplumda meydana gelen talebin alım gücüyle desteklenememesi sonucu toplumu meydana getiren insanlar üzerinde bıraktığı olumsuz etki.
Sadece reklamlar değil ki, hemen hemen tüm dizilerde herkes holding sahibi ailelere mensup. sofraya, yatağa makyajlı girip, portakal suyuyla kahvaltıya başlıyor maşallah.
Türkiye'deki dizilerde hep son model arabalarla gezen, boğaz kenarındaki yalılarda yaşayan, bir şirketin üst düzey yöneticileri konumundaki mirasyedi insanların hayatları anlatıldığından insanlarda şükürsüzlük yani kendi hayatlarından şikayet etme durumu başlıyor. Nedense bu dizilerde hep bir Batı hayranlığı ve batıya özenme hali mevcut. Her zaman evlerine ayakkabıyla giriyorlar, içkiyi su gibi tüketiyorlar, ahlak değerlerimizi hiçe sayacak şekilde giyiniyor ve vur patlasın çal oynasın bir hayat sürüyorlar. Tabi bizim vatandaş da bu dizileri izleyince kendini farklı bir ülkede yaşıyormuş gibi hissediyor. Diziler kendi kültürel değerlerimizi, aile yapımızı ve günlük yaşantımızı gerçeğe uygun bir şekilde yansıtırlarsa toplum bu dizileri daha çabuk benimseyecektir.
biz televizyon izleyerek, milyonerler, sinema tanrıları, rock yıldızları olacağımıza inanarak büyüdük, ama olmayacağız. bunu yeni yeni anlamaya başlıyoruz ve çok öfkeliyiz.... tyler durden
reklamlarda dünyanın en güzel kadını, en zeki erkeği, en sempatik çocuğu gibi "en"li sıfatlara ancak o ürün sayesinde ulaşılabileceği ütopyası yaratılır. bu kusursuz bir şekilde tüketiciye sunulur. sanki kadın o parfümü sıksa bütün erkekler ona aşık olacaktır. yaratılmak istenen ürüne bağlılıktır. izleyicinin bilinçaltına bu fikir sokularak ürünün satın alma oranı artırılmaya çalışılır. reklamlardaki hayat külliyen yalandır. ***
amaç, zaten o hayata özenme isteğini bünyelere vermektir. o yüzden üzülmek yersiz, inanmayın onlara. kızarmış tavuklara bile vernik sürülüp parlatılan reklamlardan bahsediyoruz.
