sözün bittiği yerdeydi gencecik kız, öylesine güzel, masum, sevecendi. hayat onun için sanatsal aktivitelerinden hüzünbaz oyunlarına kadar gayet heyecanlıydı. taa ki o kara güne kadar. her genç kız gibi 28 günde bir tekrarlanan o fizyolojik olayı yaşamalıydı, onun gerçeğiydi, kaçamazdı.
bu olay esnasında muhtelif yerlerinde ağrılar hissediyordu genç kız. bu duruma hiç şaşırmadı aslında çünkü bu gerçekle yaşamayı öğrenmişti. onunda çok güvendiği kendi çapında silahları vardı ağrılara direnebilmek için.silahlarını kuşanmak için ağır adımlarla ilaç kutusuna doğru yöneldiğinde dalgındı, çaresizdi, perişandı. bir an önce haplardan birini içip rahatlamak istiyordu. isteklerinden biri yerine gelmişti aslında andaval ağrı kesicilerden birini içeceğine yanlışlıkla aspirin içmişti. bunu farketmesi çok zamanını almamıştı çünkü elinde duruyordu aspirinlerle bezeli kutu. kendisine çok kızdı genç kız, bağırdı çağırdı, işaret parmağını boğazına daldırıp o çok bilinen kusma hareketini gerçekleştirmeye çalıştı ama nafile. faydalar faydasız imkanlar imkansızdı saatlerin bile zamanı yoktu. bundan sonraki dakikaları nasıl geçireceğini düşünmeye çalıştı.
sakin olması gerektiğini düşündü ama düşünmek yetmiyordu. pratiğe dökmesi lazımdı. saniyede kaybettiği kan miktarı arttıkça düşünme yetisini de kaybediyordu. ama yinede pollyanna'cılık yapmayı sürdürdü. "muayyen günümde bir daha asla aspirine yaklaşmayacağım" cümlesini hafızasına kazıdı. her insan böyle hatalar yapabilirdi. önemli olan bunların tekrarlanmamasıydı. nokta!