Ay'ın doğudan doğduğunu görüyorsunuz. Ay'ın batıdan doğduğunu görü
yorsunuz. iki ayın simsiyah gökyüzünde birbirlerine doğru yaklaşmasını,
bir süre sonra birinin diğerinin arkasından geçmesini izliyorsunuz. Eviniz
den milyonlarca kilometre uzakta Mars 'tasınız; kızıl Mars çölünün öldürü
cü kuru sağuğundan ancak dünya teknolojisinin kınlgan, zanmsı örtüle
riyle korunuyorsunuz. Korunmasına korunuyorsunuz ama uzay geminiz
onarılınayacak derecede hasar gördüğünden çaresiz bir durumdasınız. Bir
daha asla Dünya'ya, dostlarınızın, ailenizin yanına ve geride bıraktığınız
yerlere dönemeyeceksiniz.
Fakat galiba bir umut var. Kullanılmayacak durumdaki taşıtınızın ile
tişim bölümünde Teleelone Mark IV model bir ışınlayıcı ve kullanım kıla
vuzu buluyorsunuz. Işınlayıcıyı açıp huzmesini Dünya'daki Teleelone alıcı
sına yönlendirip gönderme kabininin içine girerseniz, ışınlayıcı çabucak ve
acı vermeden bedeninizi moleküllerine ayıracak, her bir zerrenin kopyasını
çıkarıp Dünya'ya ışınlayacak; depolan gerekli atomlarla iyice dolan alıcı
neredeyse aynı anda gönderilmiş yönergelere uygun olarak sizi meydana
getirecek! Işık hızıyla Dünya'ya, az sonra pür dikkat Mars maceralannızı
dinieyecek sevdiklerinizin kolianna fırlatılmış olacaksınız.
Hasarlı uzay aracına son bir kez göz atınca Teleelone'un tek umu
dunuz olduğunu anlıyorsunuz. Kaybedecek hiçbir şeyiniz olmadığından,
göndericiyi açıyor, doğru şalterleri kaldınp kabine giriyorsunuz. 5, 4, 3, 2 ,
1 , IŞINLA! Önünüzdeki kapıyı açıyorsunuz v e Teleelone alıcısının kabinin
den Dünya'nın güneşli, tanıdık ortamına adım atıyorsunuz. Mars'tan, uzun
mesafeli Teleelone düşü şünüzün ardından sağ salim eve döndünüz. Kızıl
gezegendeki korkunç akıbetten kıl payı kurtulmanızın şerefine bir kutlama
yapmak kaçınılmaz oldu; aileniz ve dostlarınız bir araya toplanınca onları
son gördüğünüzden beri nasıl da değişmiş olduklannı fark ediyorsunuz.
Ne de olsa aradan yaklaşık üç yıl geçti ve hepiniz biraz daha yaşlandınız.
Kızınız Saralı'ya baksanıza, artık sekiz buçuk yaşında olmalı. içinizden "Bir
zamanlar kucağımda oturan küçük kız bu mu?" diye geçirdiğinizi fark edi
yorsunuz. itiraf edin onun kimliğini hafızanızı yoklayıp çabucak tespit ede
mediniz, ama yine de kuşkusuz bu odur diye düşünüyorsunuz. Boyu iyice
uzamış, biraz daha büyümüş , çok daha fazla şey biliyor. Aslında şu anda
onun vücudunda bulunan pek çok hücre onu son gördüğünüzde yoktu.
Fakat büyüyüp değişmesine, hücrelerinin yerlerine yenilerinin gelmesine
karşın o, üç yıl önce veda öpücüğü verdiğiniz aynı küçük kız.
işte o anda fark ediyorsunuz: "Ben gerçekten de üç yıl önce bu küçük
kıza veda öpücüğü verenle aynı kişi miyim? Sekiz yaşındaki bu çocuğun
annesi miyim, yoksa gerçekten bundan önceki günlere ve yıllara ait anıla
nma -ya da anı gibi görünen şeylere- karşın yaşama birkaç saat önce adım
atmış yepyeni bir insan mıyım? Yoksa bu çocuğun annesi az önce Mars
gezegeninde bir Teleelone Mark IV kabininde parçalara aynlıp öldü mü?
"Mars'ta öldüm mü? Hayır, Dünya'da hayatta olduğuma göre tabii
ki Mars'ta ölmedim. Ama Mars'ta belki birisi, yani Saralı'nın annesi öldü.
Öyleyse ben Saralı'nın annesi değilim. Ama onun annesi olmam lazım!
Teleelone'a girmemin tek amacı yuvama, aileme geri dönmektil Ama hep
unutuyorum; belki de ben Mars'ta Teleelone'a hiçbir zaman girmedim. Eğer
bu olay gerçekten olduysa, o zaman başka birisi girdi. Şu lanet makine bir
ışınlayıcı -ulaşım aracı- mı, yoksa marka isminin de çağnştırdığı gibi, iğ
renç bir ikiz yaratma makinesi mi? Saralı'nın annesi Teleelone deneyimin
den sağ olarak çıktı mı çıkmadı mı? Çıkacağını sanıyordu . Kabine intihar
edecek birisinin teslimiyetiyle değil, umut ve beklenti içinde girmişti. Kabul
edilmeli ki davranışı özveriliydi, çünkü Saralı'nın yanında onu sevip koru
yacak birisi olması için girişimde bulunuyordu; fakat aynı zamanda bencil
ceydi, çünkü saplandığı beladan kurtulup düze çıkmaya çalışıyordu ya da
ona öyle geliyordu. Öyle geldiğini ben nereden biliyorum? Çünkü oraday
dım; Sarah'nın, bu düşünceleri aklından geçiren annesi bendim; Saralı'nın
annesi benim ya da bana öyle geliyor."
Sonraki günlerde moraliniz bir yükseliyor bir bozuluyor; bir yandan
içiniz ferahlayıp neşeyle doluyar bir yandan kuşkular içinizi kemiriyor ve
kendinizle hesaplaşıyorsunuz. Kendinle hesaplaşmak. Belki de diyorsunuz,
annesinin geri döndüğünü sanan Saralı'nın sevincine katılınam doğru değil.
Kendinizi biraz sahtekar gibi hissediyorsunuz ve Saralı'nın aslında Mars'ta
olanları anladığı gün neler düşüneceğini merak ediyorsunuz. Noel Baba'nın
gerçek olmadığını öğrendiğinde aklının nasıl karıştığını, size nasıl kınldığını
hatırlıyorsunuz. Özbeöz annesi bunca yıl onu nasıl böyle kandırabilmişti?
Şimdi, size, benlik ve ruh üzerine bir keşif yolculuğu yaşatacağını vaat
ettiği için, keyfi bir zihinsel merakın ötesinde bir beklentiyle Aklın G'özü
adlı kitabı alıp okumaya başlıyorsunuz. Dediğine göre, ne ve kim olduğu
nuza dair bir şeyler öğreneceksiniz.
Kendi kendinize düşünüyorsunuz:
Şu anda bu kitabın on ikinci sayfasını okuyorum. Hayattayım; uya
nığım; sayfanın üzerindeki sözcükleri gözlerimle görüyorum; kitabı tutan
ellerimi görüyorum. Ellerim var. Bu elierin benim olduğunu nereden bi
liyorum? Saçma bir soru. Ellerim kollarıma, onlar da bedenime bağlı. Bu
bedenin benim olduğunu nereden biliyorum? Onu ben denetliyorum. Ona
sahip miyim? Bir bakıma sahibim. Başkalarına zarar vermediğim sürece,
bedenirole istediğimi yapabilirim
Hatta bir tür hukuki mülk bu; hayatta olduğum sürece onu yasal olarak birisine satamam, kanunen bedenimin sa
hipliğini ancak öldükten sonra, ömeğin bir tıp fakültesine devredebilirim.
Bu bedene sahipsem, bu bedenden başka bir şeyim o zaman. 'Bedeni
me sahibim' derken, 'Bu beden kendi kendisinin sahibidir' demek istemi
yorum; muhtemelen anlamsız bir iddia olurdu bu . Yoksa başkasının sahip
olmadığı her şey, kendisinin sahibi midir? Ay herkese mi aittir, yoksa hiç
kimseye ait değil midir? Yoksa Ay kendisine mi aittir? Bir şeyin sahibi ne
olabilir? Ben olabilirim ve bedenim, sahip olduğum şeylerden yalnızca bi
ridir. Her durumda ben ve bedenim birbirleriyle çok yakından bağlantılı
görünüyor, ama bir o kadar da ayn. Ben denetleyenim, o ise denetlenen.
Çoğu zaman.
Öyleyse Aklın G'özü, böyle bir durumda bedeninizi daha güçlü veya
daha güzel ya da daha kolay denetlenebilen başka bir bedenle değiştirip
değiştiremeyeceğinizi sorguluyor.
Siz bunun imkansız olduğunu düşünüyorsunuz.
Ama kitap, bunun tam manasıyla hayal edilebilir ve dolayısıyla ilke
olarak mümkün olduğu konusunda ısrarlı.
Kitabın ruh göçü veya reenkarnasyondan bahsetme niyetinde olup ol
madığını merak ediyorsunuz, ancak bu merakı öngören kitap, reenkamas
yonun ilginç bir düşünce olduğunu ama aynntılannın daima karanlıkta
bırakıldığını ve çok daha ilginç şekillerde gerçekleşebileceğini kabul ediyor.
Beyniniz, denetimi altına alabileceği başka bir bedene nakledilirse ne olur?
Acaba bunu bedenierin değiştirilmesi olarak düşünemez misiniz? Elbette
sayısız teknik sorun ortaya çıkacaktır, ama amacımızı göz önüne alırsak
bunlan görmezden gelebiliriz.
Beyniniz başka bir bedene nakledildiği takdirde siz de onunla birlikte
gidersiniz gibi görünüyor (değil mi?) . Peki siz bir beyin misiniz? Şu iki cüm
leyi düşünün ve hangisinin size daha gerçek gibi göründüğüne karar verin:
Benim bir beynim var.
Ben bir beyinim.
Bazen akıllı insanlardan 'beyinler' diye söz ederiz ama sözcugun gerçek
anlamıyla böyle demek istemeyiz. Onlann iyi çalışan beyinleri olduğunu
söylemektir amacımız. Sizin iyi çalışan bir beyniniz var, öyleyse bu beyne
sahip olan siz kimsiniz ya da nesiniz? Bir daha soralım, bir beyniniz varsa,
onu bir başkasıyla değiş tokuş edebilir misiniz? Beden değişimi sırasında
siz de beyninizle birlikte gidiyorsanız, bir beyin değişimi sırasında sizi bey
ninizden nasıl ayırabilirler? Bu olanaksız mı? Belki değildir, göreceğimiz
gibi. Unutmayalım, kısa süre önce Mars'tan döndüyseniz, o zaman eski
beyninizi orada bıraktınız, değil mi?
Bir beyne sahip olduğunuz konusunda hemfikir olduğumuzu varsaya
lım. Bir beyne sahip olduğunuzu nereden bildiğinizi hiç durup düşündünüz mü? Beyninizi hiç görmediniz, değil mi? Beyninizi aynada bile göremezsiniz
ve hissedemezsiniz. Ama elbette bir beyne sahip olduğunuzu biliyorsunuz.
Bunu biliyorsunuz, çünkü bir insan olduğunuzu ve bütün insanların be
yinleri olduğunu biliyorsunuz. Bunu kitaplarda okudunuz ve güvendiğiniz
kişiler size böyle olduğunu söyledi. Tüm insaniann karaciğerleri de vardır
ve belki biraz garip gelecek ama beyniniz hakkında bildikleriniz karaciğeri
niz hakkında bildiklerinize benzer. Kitaplarda okuduklarımza inanırsınız.
Yüzyıllar boyunca insanlar karaciğerin ne işe yararlığını bilmediler. Yanıtını
bulmak için bilime gerek duyulmuştu. insanlar be!inlerinin de ne işe ya
radığını her zaman biliyor değillerdi. Aristoteles beynin, kanı serinleten bir
organ olduğunu söylemişti ve elbette beyin diğer işleYlerini yerine getirir
ken bir yandan da gayet etkin bir şekilde kanı soğutur. Karaciğerlerimizin
kafataslarımızın içinde, beyinlerimizin ise kaburgalanmızın altında bulun
duğunu varsayalım. Bizler dünyaya bakıp onu dinlerken, karaciğerlerimizle
düşünüyor olduğumuz fikri aklımıza yatar mıydı sizce? Düşünmeniz gözle
rinizin arkasında, kulaklarınızın arasında bir yerde gerçekleşiyor gibi görü
nüyor, ama bunun nedeni beyninizin orada bulunması mı, yoksa kabaca
kendinizi çevrenizi gördüğünüz noktaya yerleştirmeniz mi? Beyinlerimizle,
şu yumuşak grimsi, karnabahara benzeyen şeylerle düşünüyor olduğumu
zu hayal etmeye çalışmak da en az karaciğerlerimizle, şu yumuşak kızılımsı
kahverengi, ciğerotunun yapraklannın şeklini andıran karaciğerlerimizle
düşünüyor olduğumuzu hayal etmek kadar ha\·salamızı zorlaınıyar mu?
Olduğunuz şeyin yalnızca canlı bir bedenden (ya da canlı bir beyin
den) ibaret olmaması, bir ruh veya tin de olması fikri çok eski gelenekiere
dayanmasına karşın çoğu kişiye bilimdışı geliyor. "Ruhların bilirnde yeri
yoktur ve asla bilimsel dünya görüşüyle uyuşmazlar. Bilim bize ruh diye bir
şeyin olmadığını öğretiyor. Bilim sayesinde artık hayaletlere, cinlere perile
re inanmıyoruz ve kuşku duyulan, bedende yerleşik bir ruh -makinedeki
hayalet*- fikri de ruhunu teslim edecek" demek isteyebilirler. Ne var ki,
tamamen fiziksel bir bedenden farklı bir varlık olduğunuz konusundaki
fikirlerin bazı çeşitlemeleri, kolayca alaya alınmayacak ya da çürütülme
yecek kadar sağlamdır. Hatta bunların bazı uyarlamalan aslında bilimin
bahçesinde yetişmektedir.
Dünyamız, ne sadece gizemli ve hayaletimsi ne de yalnızca fiziğin ya
pıtaşlanndan oluşan şeylerle doludur. Sesiere inanıyor musunuz? Ya saç
kesimine? Böyle şeyler var mı? Bunlar nedir? Bir fizikçinin lisanında bir
delik, şu egzotik kara delik değildir; bir peynir dilimindeki delik örneğin
nedir? Bu fiziksel bir şey midir? Bir senfoni nedir? Amerikan Milli Marşı
zamanın ve uzarnın neresinde yer alıyor?
Kongre Kütüphanesi'ndeki birkaç kağıdın üzerindeki mürekkep izlerinden başka bir şey değil mi yoksa? O
kağıtları yok etseniz bile "Amerikan Milli Marşı" var olacaktır. Latince, ha
len var ama artık yaşayan bir dil değil. Fransa'nın mağara adamlannın dili
ise artık yok. Briç oyununun geçmişi yüz yıl bile değil. Briç ne türden bir
şey? Ne bir hayvan, ne bir bitki ne de bir maden.
Bu saydığımız şeyler, kütlesi olan fiziksel nesneler ya da kimyasal ka
rışımlar değil, ama aynı zamanda 1t sayısı gibi sabit, zamanda ve uzarnda
yer alamayan tümüyle soyut nesneler de değiller. Doğum yerleri ve geçmiş
leri var. Değişebilirler ve onlara bir şeyler olabilir. Bir canlı türünün, bir
hastalığın ya da bir salgının yapabildiğine benzer bir biçimde oradan oraya
gidebilirler. Bilimin bize, birilerinin ciddiye almak isteyebileceği her şeyin,
zamanda ve uzarnda dolanıp duran parçacıklardan oluştuğunu ve tanım
lanabilir olduğunu öğrettiğini düşünmemeliyiz. Bazı kişiler sizin, hareket
eden bir atom yığınından oluşan canlı, fiziksel bir organizmadan başka bir
şey olmadığınızı farz etmenin basit sağduyulu bir fikir (ya da doğru, bilimsel
bir düşünüş) olduğunu ileri sürebilir, ama aslında bu görüş duygu içerme
yen ayrıntılı bir düşüncenin değil, bilimsel hayal gücünün eksikliğini ortaya
koymaktadır. Herhangi bir canlı varlık olmanın ötesine geçen bir kimliğe sa
hip benlikZere inanmak demek, ille de hayaletiere inanmak demek değildir.
Her şeye rağmen siz, Saralı'nın annesisiniz. Ama Saralı'nın annesi siz
misiniz? Acaba o, Mars'ta öldü mü, yoksa Dünya'ya geri mi gönderildi?
Size göre Dünya'ya döndü ve tabii ki o da ışınlay,cıya girerken Dünya'ya
geri döneceğini sanıyordu. Haklı mıydı? Belki haklıydı, ama geliştirilmiş
yeni Teleelone Mark V'i kullanmanın sonuçlan konusunda ne söyleyebi
lirsiniz? Sağlıklı hücrelere zarar vermeyen bilgisayarlı tomografi teknikle
rinin mucizesi sayesinde aslını yok etmeden bir kopyasını elde edebilmek
tedir. Saralı'nın annesi -Saralı uğruna ve dinleyenleri etkileyen bir hatibin
sözleriyle başına gelen felaketi tüm aynntılanyla dünyadakilere anlatmak
için- kabine girip düğmeye basmaya hala karar verebilir; fakat kabinden
çıkıp kendini yine Mars'ta bulacağı ihtimalini de düşünmektedir. Birisi -bir
kişi- aynı anda iki ayrı yerde gerçekten bulunabilir mi? Ne olursa olsun
uzun süreliğine değil, çünkü çok geçmeden her ikisinin farklı anılan, farklı
hayatlan olacaktır. Her hangi iki insanın olduğu kadar birbirlerinden farklı
olacaklardır
Sizi siz yapan nedir ve sınırlannız nelerdir? Bir bölümüyle yanıt belli görü
nüyor; siz, bilincin merkezisiniz. Fakat bilinç nedir acaba? Bilinç, zihnimi
zin en açık ve aynı zamanda en gizemli özelliğidir. Bir yandan, tecrübeleri
edinen, algılan ve duyumları alan, acıyı hisseden, fikirleri bulan bilinçli birer rnüzakereci oluşumuzdan daha kesin ve aşikar olan başka ne vardır ki?
Diğer yandan, bilinç ne olabilir acaba? Fiziksel bir dünyadaki canlı fiziksel
bedenler böyle bir olguyu nasıl yaratabilirler? Bilim, önceleri gizemli görü
nen, örneğin rnanyetizrna, fotosentez, sindirim ve hatta ürerne gibi pek çok
doğal olgunun sırnnı ortaya çıkardı; ama bilinç kesinlikle bunlara benzemi
yor. Öncelikle, rnanyetizrna, fotosentez veya sindirim gibi belli bazı olgular,
ilke olarak, doğru araçlara sahip her gözlernci için eşit derecede erişilebi
lirdir, ama herhangi bir bilinç olayı, uygun niteliklere sahip olan ayncalıklı
bir gözlernci gerektirir; bu gözlerncinin olguya erişimi tümüyle benzersizdir
ve hangi araçlara sahip olurlarsa olsunlar, başkalannın erişiminden daha
iyidir. Bu veya başka sebeplerle henüz sağlam bir bilinç kurarnı mevcut
değildir. Hatta böyle bir kurarnın nasıl olması gerektiği konusunda bir fikir
birliği bile yoktur. Bazılan işi 'bilinç' sözcüğüyle adlandınlabilecek gerçek
bir şey olduğunu reddetrneye kadar vardırmışlardır.
Yaşarnlanrnızın böylesine bildik bir özelliğinin, tanımlama çabalanna
bunca zamandır direnrnesi, bize onunla ilgili görüşümüzün hatalı olduğu
nu düşündürtüyor. !htiyacımız olan şey, yalnızca daha fazla kanıt, daha
fazla deneysel ya da klinik veri değil; kelimenin gündelik hayatımızdaki an
lamının izin verdiği her tür tarife uygun tek ve bildiğimiz bir olgunun, yani
bilincin var olduğunu farz etmemizin yolunu açan varsayımlan dikkatle
yeniden düşünmeye ihtiyacımız var. Dikkatler ne zaman bilinç üzerinde
yoğunlaşsa kaçınılmaz bir şekilde sorulan şaşırtıcı sorulan bir düşünün.
Öteki hayvanlar da bilinçli mi? Bizimkine benzer bir bilince mi sahipler?
Bir bilgisayar ya da robotun bilinci olabilir mi? Bir kişinin bilinçdışı düşün
celeri olabilir mi? Bilinçdışı acılara, duyulara ya da algılara sahip olabilir
mi? Bir bebek doğduğunda ya da öncesinde bilinçli midir? Rüya görürken
bilinçli miyiz? Bir insan bir beyinde birden fazla bilinçli özne ya da ego ya
da benlik banndırabilir mi? Bu sorulara sağlam yanıtlar vermek kesinlikle
bilinç konusunda çeşitli sorunlan olan adayiann iç koşullan ve davranış
kapasiteleri hakkında yapılacak deneysel keşiftere bağlıdır büyük ölçüde;
fakat böyle her deneysel bulgu söz konusu olduğunda, bilinç meselesiy
le ilgisi nedir, neden diye sorabiliriz? Bunlar, doğrudan deneysel sorular
olmayıp, kavramsal sorulardır; bu sorulara düşünce deneyleri yardımıyla
yanıt bulabiliriz.
Bizim sıradan bilinç kavrarnırnız kabaca 'içerden' ve 'dışardan' ifadele
riyle anlatılabilen birbirinden ayn iki etken kümesine bağlı görünmektedir.
Bilincirniz içerden, apaçık ve her yere sirayet eden bir şey gibi görünüyor:
Biliyoruz ki çevrernizde pek çok şey oluyor ve hatta biz tamamen farkında
ve bilincinde olmadan bedenlerimizin içinde bir sürü şey olup bitiyor, ama
hiçbir şeyi, bireysel olarak bilincinde olduğumuz şeylerden daha yakın bir
şekilde bilerneyiz. Bilincinde olduğum şeyler ve onlann bilincinde olma bi
çirnlerirn, ben olmak denilen şeyi belirler