allah, insanoğluna acıyıp, doğruyu eğriden ayırması için ona furkanı gönderdi.
furkana ilk muhatap olan nesil, çeyrek asırlık bir dönemde tüm yüreklere taht kurmuşlardı.
çoğunluk nerdeyse, orada olmayı ilke edinen bir takım fesat güruhu ise;
furkanı insanlığa ücretsiz tebliğ eden elçi'nin vefaat etmesini bekledi dört gözle...
vefaat ettiği gün, pişmiş aş ilk kez soğuk su ile tanışmaya başladı ki;
o gün bu gündür ne pişmiş aş memnun halinden ne de soğuk su...
pişmiş aşa soğuk su katanların furkan ile dertleri neydi peki?
aslında çok şeydi ama özellikle biri çok manidardı.
"bu furkan namazımıza, orucumuza, haccımıza, ne yiyip yemeyeceğimize karışıyor, tamam de, şu ticaretimize ve kazancımıza niye burnunu sokuyor ki?"
evet, pişmiş aşın başına ne geldiyse işte bu sebepten geldi.
-insanoğlunu allah yaratsın ama biz doyuralım.
böyle bir yağma olabilir miydi?
niye allah yarattığı boğazı direkt doyurmaz da bizden ister ki?
salattı, sadakaydı, zekattı, infaktı..
yetimi kollamaktı, miskini doyurmaktı, ihtiyaç sahibini görmekti..
bütün bunlar niye bizim üzerimize vazife ki?..
yoksa (haşa) allah'ın gücü yetmiyor da, bizi yardıma mı çağırıyordu?..
ve insanlık bu kargaşaya ilk muaviye ve ebu zerr ğifari aracılığı ile şahit olmuştu.
muaviye yaptırdığı beyaz saraycıklarda, beslediği özel ravi köpeklerine uydurttuğu hadislerle..
baskılarla meşrutiyetini halka kabul ettirmeye çalışadursun..
bir yiğit adam ebu zerr ğifari..
destursuz ve amansız daldığı beyaz saray koridorlarında..
-sen de yahudileşme hastaliği görmekteyim ey muaviye...çığlıklarını raksettiriyordu.
muaviye, içinde beslediği yılların kini ile..
ebu zerri tersliyor, bu işe karışmamasını ve hatta..
ebu hureyre gibi gelip kapasına kul-köle olup..
saray mollaliği şerefiyle şereflenmesini öneredursun..
ebu zerr, furkanın kendine vermiş olduğu kıstas ile..
tarihi tokatını muaviyenin yüzüne akşedip..
"aç ve açıkta sabahladığı halde, kılıcını kuşanmayan müslümanın imanından şüphe ederim" avazıyla, kıyamete dek bütün mazlumları ışık ve kılavuz olacak çığırı ardına kadar açmış oluyordu.
ve ebu zer, bu yiğitçe çıkışının bedelini çöllerde aç-susuz ölmekle ödeyecekti.
ebu zer, tüm mazlumların adına ödediği bu bedelin devliğini kıyamete dek kimliğinde taşıyadursun.
biz mazlumlar, bundan çıkaramadığımız derslerle encamımıza yanalım..
tarihte bir kez tekerrür eden yiğitliğin tekrarlanmaması zor değildir.
yetirki ebu zerr yiğitliğine ve gözü karalığına sahip olabilelim.
şimdi,
bir taraftan çocuklarını avrupalarda okutan, para gücüyle her imkana sahip kılınan seçilmiş zümrelerin yanıbaşında..
çöplerden topladıkları şeylerle geçimini sağlayan..
kısık kazançlarla nasıl geçinebileceklerini ince ince hesap eyleyen..
her türlü zor şartlara inadına göğüs geren mazlumların..
önlerinde iki ihtimal bulunmaktadır..
1-ya kölelik ve kulluğa riza gösterip, iki cihanda da zelil olmak..
2- ya da ebu zerr gibi kilicini kuşanip, oğlu-kizi gemili muaviye döllerinin karşisina dikilmek..
birinci şıkkı seçenler asla ebu zerr'leşemeyecek ve zerre bir iz bırakamadan göçüp gidecektir..
ikinci şıkkı seçenlerse, muaviyenin ters çevirdiği furkan tarihini, tekrar rayına oturtup, hem dünyasını ve hem ukbasını mamur edeceklerdir..
buna gerçekten ihtiyacımız var.. binaen aleyh, yarın neslimiz uyanışa geçip gerçekleri furkanca okumaya tabi tuttuğunda..
bizlerde lanet edip, beddualar okuyacaktır.
bu acı tablo ile karşılaşmak ne kadar acı ve iç acıtıcı bir durum, kısaca bir tefekküre tabi tutmanız yeterli olacaktır.
insanlık tarihi büyük bir yol ayrımındadır.
doğru yollara döşenmiş yanlış levhaları..
ya kılıcıyla tek tek söküp tarihin derinliklerine..
levhaların sahibi muaviyenin yanına gömecektir..
ya da bu yanlışları daha da büyüterek..
ezel ve ebed kayıpların kapılarını aralayacaktır..
ebu zerr, saraylarda yatmadı.
milyarlık jeep'lere binmedi.
tıkabasa tıkınmadı.
marka giymedi, pahalı materyallere itibar etmedi.
komşusu aç ve billaç iken..
yakacak bir torba kömürü yokken..
kaloriferli saraylarda, 100 bilmem kaç ekran tv'leri zaplamadı.
ebu zerr, fukran'ın hedeflediği amaç uğruna can verdi ve çöllerde tek başına mağrur ve erdemli̇ bir şekilde mazlumlara örneklik sundu.
çağın ebu zerr'leri bir paket makarna..
bir kilo şeker..
bir kilo çay için..
iradesini, reyini, geleceğini ipotek ettiriyorsa..
bu sarayın muaviyesi zalimlikte sınır tanımayacaktır.
geçen bir tv'de haber olarak veriliyordu.
türkiyenin muaviyesi dünya zengin liderleri arasında ilk 5 te imiş..
ve bu ülke de diyanet fetva kuruluna sorulan soruların en çoğunu şu teşkil ediyormuş.
-çocuğum süt ve gidasizliktan ölecek, çocuğumun geleceği için namusumu satmam caiz midir?
oysa, bizim sorumuz şu olmamalı mıydı?
oğluna gemi, kızına holding, damadına şirket, bakanına villalar dağıtan..
ve bunu yaparken rızkımızdan çalan muaviye döllerine hesap sormak için kılıç kuşanmak caiz midir?
ve işini asıl bam teli..
hadi siz karar verin.
bu muaviyelere köpek olmak mı ehvendir..
yoksa ebu zerr olup çöller de devleşmek mi?
edit: dillere tercüman, akıllara ferahlık yazı için selam olsun sana selam.
ideal müslüman aynı zamanda adil olandır. herkesin, özellikle diğer müslümanların, kendisinden razı olduğudur. din kardeşlerini analarıyla birlikte kovmayandır. vatanını korurken ölenlere kelle demeyendir. halkını ayak takımı deyip hor görmeyendir. yurdunda bölücülüğü tetiklemeyendir. göz kulak olandır. hak yemeyendir. kayırmayandır, kadrolaşmayandır. el etek öpmeyendir. sevgi ile bakandır.
netice itibariyle tanım: ideal müslüman tanımına göre, çelişkili önermedir...
doğrudur çünkü benim milletim hırsıza, namussuza, yalancıya, emekçinin ve ögrencinin hakkını yiyene, yolsuzluk yapıp, kanallar ve gemiler hediye eden, işcinin ekmeğiyle oynayan, mehmetçiği hiçe sayan birine * oy vermez, benim halkımın oy verip iktidara getirdiği adam ideal müslümandır.
ideal müslüman olduguna dair allah'dan bir mesaj mi almistir acaba denilesi insan cümlesidir. kime ve neye göre idealdir? bunun kararini insanoglu mu vermektedir? ve bunun gibi bir çok soru isareti.
