--spoiler--
- "Amerika'nın 'Büyük Ortadoğu Projesi' var ya, "Genişletilmiş Ortadoğu', yani bu proje içerisinde Diyarbakır bir yıldız olabilir, bir merkez olabilir. Bunu başarmamız lazım." (18.2.2004)
--"Biz şu anda Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi içerisinde eş başkanlık görevini üstlenmişiz." (29.11.2005 TBMM Grup konuşması)
--"Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika inisiyatifinde rolümüz var. Burada bizim bir eşbaşkanlık görevimiz var." (21.02.2006, TBMM Grup konuşması)
--"Büyük Ortadoğu Projesi'nin amaçları bellidir ve o amaçların içerisinde Türkiye'nin üstlendiği görev de bellidir. BOP Ortadoğu barışına yönelik olarak kurulmuş ve bunun yanında ekonomik kalkınmasına yönelik, oradaki özgürlüğe yönelik, kadın haklarına yönelik, eğitim özgürlüğünü daha ileri safhalara taşımak için kurulmuş ve atılmış bir adımdır ve burada Türkiye'ye ye de bir görev verildi ve biz bu görevi üstlendik." (13.01.2009 TBMM Grup Konuşması)
--spoiler--
(bkz: no comment)
bir iki gün içinde olmuştu, kemal kılıçdaroğlu için ne diyeceksiniz dediler o da safca biraz "seçilsinde degerlendiririz" dedi, oysa bu iki günlük süreçte gördükki kılıçdaroğlu seçilmiyor atanıyor, kimlerin atadığını ise, baykal ın kasetini vizyon a sürenleri görünce anlayacağız.
Bu ara başlık Türençin kendi başlığı. Türenç aynı gafı iki üç ay önce bir toplantıda Dışişleri Bakanı Gülün de yaptığını ve Kıbrıs sorununu anlatırken, Eğer o politikaları uygulamasaydık bizi de Suriyeyi Lübnandan çıkardıkları gibi Kıbrıstan çıkarırlardı dediğini ve kendisinin Siz Suriyenin Lübnandaki konumu ile Türkiyenin Kıbrıstaki konumunu aynı kefeye koydunuz. Oysa Suriye Lübnanda işgalcidir. Türkiye ise uluslararası antlaşmaların kendisine tanıdığı garantörlük hakkını kullanarak Kıbrıstadır. Bu söyleminiz Türkiyeyi dünyaya işgalci olarak tanıtmak için büyük çaba harcayan Rum ve Yunanlıların savlarına yardımcı olmuyor mu? sorusu üzerine Dışişleri Bakanının yaptığı gafı anladığını ve sözlerini düzeltmeye çalıştığını, ama pek de başarılı olamadığını yazıyor.
Şimdi aynen Türençin orijinal yazısıyla devam edelim:
Gariptir, aynı gafı önceki gün Başbakan da yaptı. Aynen şöyle dedi: Mevcut politikaları sürdürseydik, Lübnanla Suriye gibi olurduk. Birileri bize Çık derdi. Kuzu kuzu çıkardık. Aynı gafın iki veya üç ay sonra Başbakan tarafından da yapılmasından hükümetin içinde ciddi bir kopukluk olduğu, dış politikanın el yordamıyla yürütüldüğü anlaşılıyor. Belli ki Dışişleri Bakanlığı devre dışı bırakılmış.
Bakın bu durum kayıtdışı siyaset anlayışının örneğidir. Bir önceki yazımızda AKPnin kayıtdışı siyaset anlayışından bahsetmiş ve bunun Türkiyeyi felakete sürüklediğini söylemiştik. Kapalı kapılar ardında danışmanlar eliyle yürütülen kayıtdışı siyasetin sonucu budur. Türkiye Cumhuriyeti devletinin yetişmiş elemanlarını devre dışı bırakarak kendi vehimlerinizle ve siyasi ve ekonomik çıkarlarınıza uygun politika izlerseniz, Türkiyeyi ve Türk milletini zor durumda bırakırsınız.
Daha önce Rauf Denktaş ve M. Ali Talat ile ve Kıbrıs ile ilgili açıklamalarda yaptığı gibi, AKP hükümeti, daha doğrusu Erdoğan ve Gül bu gafla da Kıbrısta Türkiyeyi işgalci gibi gösterenlere koz vermektedir.
Bu bölümü yine Türençin yorumuyla bitirelim ve diğer gaflara geçelim…
Dış politikada olsun, iç politikada olsun gelişmelerden, devlet ilke, kural ve stratejilerinden bu iktidarın fazla haberi yok. Tufan Türenç doğru söylüyor ama eksik söylüyor: AKP iktidarının bu konulardan haberi olması için gayreti de yok, tam tersine kimse karışmasın biz her şeyi biliriz, her şeyi yaparız mantığıyla hareket ediyorlar.
Valla Ben Yapmadım, Baykal Yaptı!
Başbakan Erdoğan kendisinden Türkiyedeki anti-amerikancılık eğiliminin artmasını engellemesini isteyen ve bu konuda kendisini sıkıştıran ABDye yaranmak için CHPyi ve marjinal kesimleri suçlamasına Baykal anında tepki gösterdi. CHP lideri Deniz Baykal, Erdoğanın Ben Türkiyeyi satmaya hazırım ama CHP bırakmıyor. demek istediğini savundu. Baykal, Başbakanın yaramaz çocuklar gibi suçluluğunu başkalarının üzerine atmaya çalıştığını ileri sürdü.
Yani anti-amerikancılığın toplumsal bir tepki olduğunu ve bunda Türk milletinin haklı olduğunu ve dolayısıyla da hatayı ABD tarafının kendisinde aramasını söyleyecek değildi herhalde!
Tabii ki, suçu birinin üzerine yıkıp kurtulacaktı..
Zalim (ya da Despot!) Türkiye! Mazlum Başbakan!
Başlığa bakınca lütfen şaşırmayın! Çünkü Başbakanın diğer bir gafından çıkan sonuç maalesef bu!
Başbakan Erdoğan, CNN International televizyonuna verdiği röportajda türbanla ilgili soruya cevap verirken şöyle diyor: Toplumsal gerilim olmasın diye sabırlı davranıyoruz. Bakın benim kızlarım başları kapalı olduğu için ABDde okuyor. Burada bu özgürlük anlayışı var, ama ülkemde yok.
Yani bir ülkenin başbakanı çıkıp benim ülkem özgür değil diyor ve bir nevi Türkiyeyi şikayet ediyor. Sabrediyormuş! Neye ve kime sabrediyorsun?
'' inşallah bu ülkede huzuru, barışı, arkadaşlığı, dostluğu geri getireceğiz....''
dedi ve saldırgan itler sokaklara dökülüp, arkadaşca taş attı, dostca yaktı-kırdı; artık huzur içinde yaşıyoruz.
çiller'den sonra bu konuda kendisine ilk sırada yer bulucağını düşündüğüm başbakan. umarım çiller potlarından daha fazlasını da okumak ve yazmak zorunda kalmayız. bir de bu kişiyle aynı donemde liderlik yapmış olanlar var ki... işte herkesin de bildiği o bedbaht liste; ne potlar kırılmadı ki, potu bırak dunyayı kırdılar! ilk sıra tabi ki george w. bush! ikinci sıraya merkel'i mi koysam, sarkozy'i mi siz karar verin... benden sonraki nesle utanarak anlatacağım siyasi dönem... neyse her şeye rağmen bu listenin en tepesindekiler enkazlarıyla birlikte gitti! umarım bir gün yargılanıp hesap verdiklerinde buraya daha guzel şeyler yazabilirim... (son cümlem ilk iki sırayı asla kaptırmayacaklarını düşündüğüm bush ve çiller'i kapsıyor. daha kotusu de olmaz heralde, yani umarım...)