ben sevdiğim insana onu sevdiğimi söyeyeceğim diye karar almıştım. kuzenimi minibüse bindirdim ve geliyordum 10-15 adım önümde o! biraz koştum ama yetişemedim, metrobüse bindi. benim de aklıma şu sözler geldi: "cesaretimi topladım konuşacaktım, sen gidince sular altında kaldı anlatacaklarım". yağmur da yağıyordu hazır. ben şimdi ölsem keşke.
aslında bayağı bir hayatın içinde ve açıklamanın güçsüzlüğünün nedeni bu.
küçük küçük isteklerin çatışması, kendini asimile etmesi, bir yerlere zorlaması, bir yerlerden fırlaması kadar karmaşık hal alıyor.
aslında tek bir anı gözlemlesen o anı açıklarsın, ama anlar birleştikçe zaman çoğalıyor ve bu her bir anın yaptığı saçma sapan hareket olayı karmaşık yapıyor bence.
herkes aynı şeyi istiyor ve ona yöneliyor ama her şey istenen olduğu için bundan kaçmak da zorunda. kaos burada başlıyor. düşüncenin özüne inersen de ikililik var her zaman.
birinin bir diğerini kovalaması, diğerinin de onu kovalaması, birinin bir diğerinden kaçması, diğerinin de ondan kaçması.
işyerinden çıkmıştım sevkiyat için. Ürünleri toparladım dönüyorum taksiyle. Bizim mağazanın çaprazında oto yıkamacısı vardır. Önüne parketmiş bir Ferrari Enzo gördüm. Çok sık görülebilecek bir araç değildir bilenler bilir.
Mağazaya girdim işleri toparlıyorum. yemek molasına çıktım kafamda düşünceler; ulan işse iş, çalışmaksa köpek gibi çalışıyoruz sittin sene alamam öyle bir araba. Çalışmayla olsaydı babam alırdı adam yıllardır durmadan çalışıyor. Hayat hep böyle vitrine bakmakla mı geçek? diyorum. Oradan kapitalist sisteme giydiriyorum içimden falan.
Neyse Yemekten sonra içmeye meyveli soda almıştım. Vurdum tepesine açtım, yere düştü kapağı. Aldım çöpe atacağım o anda kapağın altında bir yazı dikkatimi çekti. Sodadan bedava çıkmaz ama dedim merak ettim okudum. Şöyle yazıyordu :