ikinci ramses'in hz. musa ile mücadele eden firavun olduğunu söyleyenir ve şu ünlü iki büklüm bir şekilde bulunan ceset gösterilerek "ibret" alınır. işte bu da o ibretlik videolardan biri:
öncelikle, o videoda görünen ceset firavun falan değildir, fukara bir köylüdür, etrafındaki eşyalarından anlayabilirsiniz. ayrıca bilhassa mumyalama işlemine tabi tutulmamıştır, mısır ve benzeri iklimlerde oldukça sık görülen "doğal mumyalanma" sonucu korunmuştur ceset. bu doğal mumyalanma olayı toprağın-kumun cesedi aşırı derecede kurutmasıyla oluşur. ayrıca bunu secdeye benzeten kişiyi de tebrik etmek lazım.
bahsi geçen firavunun kim olduğu belli değil ya da ben o bilgiye ulaşamadım. ancak kronolojik olarak ii. ramses ya da halefi olan merneptah olması gerekir.
ikinci ramses budur, kesin olarak biliniyor. secdede falan değil:
ikinci olanı kadeş savaşı sırasında çok büyük bir hata yapmış fakat ii. muvatalli'nin sebebi bir türlü anlaşılamamış bir manevrayı yapmaması sayesinde canını kurtarabilmiş, çok büyük hasarla ve kesin bir zafer olmadan savaş meydanından antlaşmayla ayrılmalarına rağmen çok büyük bir zafer kazanmış havasına girmiştir. ayrıca bu antlaşma tarihte bilinen ilk yazılı antlaşmadır.
şöyle anlatayım efendim. hitit ve mısır sınırları arasında kalan, bugün suriye'de bulunan amurru bölgesi vardır. burası o bölgenin en stratejik noktalarından biri. savaş yapacaksanız da, ticaret yapacaksanız da burayı kullanmanız gerekiyor. dolayısıyla iki taraf da göz dikiyor buraya. aslında uzun süredir bu bölgede iki güç arasında ufak tefek çekişmeler oluyor fakat iş büyük savaş raddesine gelmiyor. sonra ramses sessiz sedasız 20 bin asker ve 2 bin araba toplayıp bölgeye doğru harekete geçer. bunu duyan hititler durur mu?
ramses orduyu 4 kola ayırır ve bunlara tanrı isimleri verir, amon, ra, ptah, seth, kendisi de amon kolunu kumanda etmektedir. hareket ederken seth kolunu akdeniz kıyılarından yürütür, diğer üç kol içlerden ilerler.
ramses kadeş kalesi yakınlarına geldiğinde yakaladıkları bedeviler onlara hitit ordusunun halep yakınlarında olduğunu söyler, ancak yalandır. bazı kaynaklara göre kral muvatalli o sırada kalededir, bazı kaynaklara göre ise kale yakınlarında gizlenmektedir. ordu o kadar geniş alana yayılmıştır ki en uçta bulunan amon kolu ile en arkadaki ptah kolu arasında 25 km vardır. ramses bu haberi alır almaz heyecana kapılıp hemen harekete geçer kadeş kalesini alıp üs olarak kullanmak için. o kadar apar-topar yola çıkarlar ki amon kolu hareket ettiğinde ra kolu henüz toparlanıyor, ptah grubu olan bitenden bihaber yatıyordur. bu hamle ramsesi çok zor duruma düşürmüştür.
amon kolu apar topar kalkıp henüz tam olarak hazırlanamadan kadeş kalesi önlerine gelen ve kamp kurmak için koşuştururken muvatalli'nin iki bin savaş arabası birden gizlendikleri yerden çıkıp amon'a yetişme telaşındaki, tamamen hazırlıksız ve telaş içinde olan ra koluna saldırır. ra kolu dağılır, askerler savaş alanından kaçar. arabacılar bu sefer amon grubuna saldırır. tam bu sırada ramses son derece çaresizdir ve yenilgi an meselesidir. muvatalli kadeş kalesinde ya da çevresinde 17 bin piyade bulundurmaktadır. tam da bu anda bu piyade gücünü savaş alanına sürmesi ramses'i öldürmesi anlamına gelmektedir ama yapmaz. ramsesin boynu avuçları içindeyken onu boğmaz, neden yapmadığını ise kimse mantıklı bir şekilde açıklayamıyor.
ramses bizzat savaş meydanına çıkar, mısır ordusu durumu eşitlemeye başlamıştır, bu sıralarda kıyı şeridinden gelen seth kolu savaşa dahil olur, ardından ptah grubu gelir. muvatalli ise güçlerini bu sırada meydana sürer ancak bu gereksiz asker kaybından başka bir şey getirmeyecek bir hamledir nitekim aynen öyle olur, iki taraf da çok ciddi kayıplar verir. yanılmıyorsam ertesi sabah da muvatalli ramses'e barış teklifinde bulunur. o da savaşı kazanacak gücü olmadığı için kabul etmek zorunda kalır ve sonrasında da kadeş antlaşması yapılır. muvatalli ramses'i yok edebilecek durumdan barış teklif eden taraf durumuna düşmüştür.
ramses ise bunu çok büyük bir zafer olarak görür. tüm tapınaklara savaşın resimlerini çizdirir.
ben de tutar kimsenin okumayacağını bile bile buraya uzun uzun anlatırım.
saygılar.
okuyanlar var, çok teşekkür ederim dostlar. (bkz: #20254012)
Ramses birgün uyandığında kendini dünyanın merkezinde bulur. Merkezi dünyanın, öyle kolay hazmedilir bir yer değildir üstelik. Yaşanasıdır belki, lakin yaşayan tekidir. Merkezin dışındakiler merkeze bağlı birer kukladırlar. Kuklalar ne düşünür, ne söyler, ne hisseder elbet. Bu yüzden Ramses, kendini pek yalnız, pek mutsuz bulur. Bunu demeye de dili varmaz kuklalarına, emir kullarına. Geçer zaman böyle birbaşına, böyle hazin.
Gel zaman git zaman, dur zaman kalk zaman konuşmayı unutur olur Ramses. Konuşmak dediğin kişilerce yapılır. Duvarlar dil bilmez, söz bilmez soğuk şeylerdir. Ramses bahçeye çıkar çiçeklerine ses verir.
aman da aman, aman da aman.... açılmış da saçılmış bir güzel olmuş, heyyy bahçıvan az su serp yapraklarına, rengi olsun ayan kokusu duyulsun çiçeklerimin taaa öbür taraftan
Yetmemiş eline sazını almış, tutturmuş o telden bu telden. Günlerce çalmış söylemiş, çalmış söylemiş. Bir Ramses dinlemiş Ramsesi, bir Ramses ağlamış Ramsese. Bir kuşlar dinlemiş, bir çiçekler... bir gök dinlemiş, bir bilinmeyenler...
Ramses dünyanın merkezinde her anı azap içinde geçirir olmuş. Azap bu yenilir yutulur tarafı yokmuş, yenmez yutulmaz tarafı da...
aydan güzel ay kızım
baldan tatlı naz kızım
sana diyeceklerim var
Ramses birbaşına otururken selvi altında göl kıyısında bir ses duymuş. Dönmüş bakmış kimseyi görememiş. kuştur demiş, sudaki aksin dalgalanışına dalmış. Kuş sandığı bir güzeller güzeli Sernaz imiş. Görememiş.
Ay kız Sernaz, bir demet papatyayla göl kıyısında geziniyormuş o sıra. Papatyalar ona gülümsedikçe bir okşayıp avucuna alıyormuş.
alı alda arama, al allığını alı al yapandan alır
gül güzelliğini gülü gül yapandan alır
bülbül sesini bülbüle o sesi verenden alır
yarin nerede gül yüzlü sevdalar beslediğini
o sevdayı ona veren bilir
boşyere ahlanma
boşyere vahlanma
boşyere dağları yarattım sanma
Şarkı uçmuş uçmuş uçmuş taaa Ramsesin kulaklarına varmış. Ses başka dünyanın sesi, ses başka bir alem sanki. Ardı sıra sesin dolanmış, dolanmış ve Sernaza ulaşmış.
Sernaz bir gonca... Sernaz bir derya... Sernaz ötesi dünya... Sernaz bir başka...
Elinde papatyalar salnırken göl kıyısında, Ramses seyre dalmış.
koşsam varsam
eline çiçek olsam
yüreğine sevda dolsam
Ramses, birbaşınalığın hüznünü unutuvermiş o an. Unutmuş unutmasına da başka bir hüzün sorup sormadan yerleşivermiş gözlerine, yüreğine, yüreğinin en derinlerine...
aşk hüznü yanında taşır
Günlerin üstüne binen dayanılmazlık aylarla daha da artmış. Ramses Sernazı bir daha görebilmek için her gün göl kıyısına inmiş. Her gün aramış gözleri eli papatyalı güzeli. Bulamamış. Bulamamış. Her gün biraz daha yıkılmış. Her gün biraz daha çökmüş. Sernazı bulduğu yerde kaybettiğini farkedince ölümü davet etmiş. Ölümse vaktin henüz tamama ermediğini göstermiş doğan her güneşle.
Bilgeler bilgesi çare için çağrılmış bir daha. Demiş;
sen bilirsin acıların en acısını
sen bilirsin...
ben bildiğini bilirim
Bilgeler bilgesi dinledikten sonra merkezde yaşayanı, çekilmiş. Varmış ay kızın yanına;
can kızım
aksin vurmuş bir yüreğe
ahlanır naz kızım
sözüm var, diyemem yüzüne
süzülür bir kızım
Sernaz bütün olandan haberdardır. Gün söylemiştir, gece söylemiştir, göl söylemiştir, bir de çiçekler... ardına bakmamış salınmış söğüt gölgelerinde, gezinmiş bir o yana bir bu yana, Ramses peşisıra...
dünya yalan
dünya rüya
dünya geçer gider bir solukta
ölüm gelir
Bilgelerin bilgesi, anlamış. Ay kız zordur, ay kız doğrudur. Lakin bu işin sonunda neyin onları beklediği de bir sırdır. irkilir. Kızı can kızdır. Kızı gül kızdır... kıymetlidir, biriciktir... Demiş;
olacaklar bizim elimizdedir belki
belki de biz olacakların elindeyizdir
yüreğimiz bize ışık olsun
Ramses odasında bir bilmediği derdin elinde savrulur. Aranır, aradığını tanımadan. Seslenir, sesini duymadan. Dünyanın merkezi unutulmuş, merkez yerini değiştirmiş, ay parçası olmuştur.
o bir gonca, kızıl gonca açılanda
o bir derya, ak fistanı savrulanda
ötesi dünya
başka, bambaşka
Ramses göl kıyısında oturur birgün; gök mavi, gün prıl prıl. Çıksa da gelse, bekler bekler. Göle bakar, Ramses. Ramses bakar, göle. Bir ceylan seke seke geçer öte yana. Sernaz geçmez. Sernaz gelmez. Günler biter, artık günün günlüğü kalmamıştır. Geceler biter, artık gecenin geceliği kalmamıştır. Mevsimlerin adı başka, tadı başka, rengi başkadır artık. Ramses birbaşınadır da, merkezini dünyanın unutmuştur.
Sernaz papatya toplarken, göl kıyısına oturur. Göl kıyısı artık Ramsesin ayrılmadığı mekanı olmuştur. Görür Sernazın gelişini. Korkar. Uzaktan bakar, bakar. Aylardır beklediği karşısındadır, yanaşamaz. Sernaz kıyısında gölün gezinmeye başlar, dilinde bir şarkı...
Ramses böyle sözler beklemiyormuş elbet gül yüzlü sevdiğinden. Cesaret gelivermiş diline, birden içinden ne geçiyorsa her şeyi; sevdasını, unutuşunu dünyayı, acısını yüreğinin... her şeyi her şeyi bir bir anlatmak geçivermiş. Demiş;
eyy güzeller güzeli! eyy yar!
Sernazın gözleri... gözleri Sernazın bir anda durdurmuş geride kalan sözleri. Ramses bakmış. Sernaz bakmış. Demiş;
bana yar dersin, yar dediğin ben değilim
bana güzel dersin, güzeli güzel yapan yarimdir
sevda imiş
aşk imiş
ya ölüm!
Ramses hiçbir şey anlamamış, ama ölüm kelimesinde bir kıpırdanmış. Demiş;
ölüm!
evet ölüm...
sanır mısın ki ebedsin şu bedenle
sanır mısın ki ebeddir şu alem de
sanır mısın ki her şey şu gördüğün
her şey bir tek duyduğun...
evet ölüm...
ölüm peşinde
ölüm ardında gezinmede
ölüm vakit gözlemede
ben seni sevdim
ben seni bekledim
Sernaz papatyalarını okşamış, papatyalar ona göz kırpmış. Sernaz göle bakmış, göl dalgalanmış. Sernaz doğrulup son bir defa demiş;
Hz. musayı kovalayan firavunun ramses in oğlu merenptah olma olasılığı yüksektir. vucudunda krıklar ve ağır yaralanmanın izleri mevcuttur.
Ayrıca christin jaco da hitit anadolusnu öyle bir tasvir etmiş ki yüzüklerin efendisindeki karanlık mordor krallığını anımsatır. Bu batılılarında anadoluyu kötü göstermek yok saymak hastalıklarınada lanet olsun diyorum başka bir şey demiyorum.
hititlerle yaptığı meşhur kadeş savaşında; aslında kazanan taraf olmamasına rağmen mısır'da saray ve tapınak duvarlarına kendini zafer kazanmış gibi gösterir kabartmalar ve yazıtlar eklemiştir.
kafamın içini allak bullak eden firavun.bizim bildiğimiz hikaye hz musayı kovalarken boğulup öldüğü yönünde lakin tarihe göre 92 yaşında ölmüştür ve vikipediye göre mutlu ölmüştür yani konu biraz kafa karıştırıcı.bu yüzden bu konu hakkında bilgisi olan biri beni bilgilendirirse çok mutlu olurum.
christian jaco'nun yazdığı 5 kitaptan oluşan tarihi roman serisi. sarıp götürür bütün kitap sizi ve anlamazsınız sayfaların geçtiğini. ayrıca iki eş edindiği için de kınamışımdır kendisini. neyse zaman mekan faktörü diyelim. *
en büyük savaşı başlatan firavundur. ramses savaşmayı biliyordu ancak israil tanrısıyla yaptığı savaşta yenilmiştir. eşi nefertari'ye de tapınak yaptırmış ve 'güneşin parladığı kadın' yazdırmıştır.
16 yaşındayken babası I. Seti, Ramses'i veliahtı olarak seçmiştir. 20'li yaşlarının başında tahta geçen Ramses Mısır'ı M.Ö. 1279'dan M.Ö. 1213'e kadar, tam altmış altı yıl yönetmiştir. 99 yaşına kadar yaşadığı söylenmektedir ancak 90 ya da 92 yaşında öldüğü tahmin edilmektedir. II. Ramses'in Yahudilerin Mısır'dan israil'e göç etmelerine sebep olduğu düşünülmektedir. Kadeş savaşında ise tanrı Amon'un ilahi gücü ile Hititlerin 43.500 kişilik ordusuna karşı başarı kazandığı söylenir.
bir kutu oyunu. delikli bir kartonun altına konulan şekiller var ve çektiğiniz kartlara göre uygun imgeleri bulmaya çalışıyorsunuz, piramitleri hareket ettirerek.
19. Hanedanı oluşturan, Antik Mısır'da yeni krallık döneminde hüküm sürmüş ve Ramses-II gibi ünlü firavunlar yetiştirmiş aileye verilen genel isimdir. exodus(yahudi
lerin mısırdan çıkışı ve kadeş antlaşması ramses1'in firavuna vezirlik yaptığı dönemde olmuştur...
orta imparatorluk döneminde mısır ı yöneten 11 kişilik firavunlar serisidir ki, bunların en önemlisi 2.ramses olur. ayrıca ramses, ışığın oğlu anlamına denk düşer ve 2. ramses güneşe çıplak gözle bakabilir(o dönemdeki inanışta, firavunlar isimlerinden güç almaktadır). bir de, christian jacq ın yazdığı ramses kitap serisi vardır. bu beş kitaplık hikayeler dizisi hakkında bir çok söylenti vardır ancak yazarın koyu bir mısır hayranı, pariste ejiptoloji enstitüsü müdürü olduğunu düşünürsek kitabı başkalarının sözü ile yanlı yazmasına gerek olmadığını anlayabiliriz. zaten bu seriden önceki tutankamon olayı kitabıyla beraber epeyce satış rakamına ulaşmış ve diğerleri için de satış konusunda şüphesi kalmamıştır. ancak fanatikliği bu konuda etkili olabilir elbette. ramses serisi esasen bazı kısımları dışında ana kaynak olarak kullanılabilir, çünkü yazar bu kitapları, mısır tapınaklarındaki ve bulunan arkeolojik kazılardaki metinlerden derleyerek yazmıştır. edebi açıdan bakılırsa, akıcıdır ve bir hikayede olması gereken her şey vardır. ancak yazarın üslubu, ilk kitaptan itibaren sıkmaya başlar. tabi belirttiğim gibi bir hikayede olması gereken her şey vardır ve bu şeylerden biri de meraktır. olayın sonucunu öğrenmek için okumaya devam edilir ve bir bakılır ki seri bitmiş, istemsiz şekilde mısırla ilgili başka kitaplara ihtiyaç duyulmaya başlanmış. işte ramses böyle, adı bile yeten bir firavundur. aslandır kaplandır.