Ustam!
Aklım firarda.
Gözbebeklerimde müebbet hüzün,
Dilimde ay kesiği bir yara,
Düşüm kırık dökük,
Umudumun boynu bükük,
Bir öksüzün omuzlarında sukut.
Yüreğim sana emanet sıkı tut.
Tut ki; kancık pusulara düşmesin.
Bir hain kurşunu gelip deşmesin.
Ustam,
Ne zaman o senin bildiğin zaman,
Ne sevda gördüğün masallardaki.
Eskiden,
Halı tezgahında dokunurdu aşklar,
Nakış nakış, körpe kız ellerinde.
Mendillere yazılırdı isimler,
Yüreklere kazılırdı gizlice.
Sevdalılar asil ve de yürekli
Sevdalar, kavgalar iki kişilik.
Oysa şimdi;
Çorak gönüllere ekiliyor sevdalar seher vakitlerinde.
Meşru sevdalardan,
Gayrı meşru acılar doğuyor kundaklara,
Günahkar gecelerden.
Beni herkes sevdaya asi sanır,
Oysa aşk, beni nerde görse tanır,
Hasret tanır,
Zulüm tanır,
Ölüm tanır,
Yüzüm yüzümden utanır.
Yorgunum ustam;
Ne katıksız somun isterim senden,
Ne bir tas su,
Ne taş yastıkta bir gece uykusu.
Var gücünle asıl sükunetime,
Çığlığım kopsun,
Uzat ellerini güneşe dokun,
Uyandır uykusundan,
Tut yüreğimden ustam tut,
Tut beni, sür güne...
hasan sabbah yalçın bir dağın tepesindeki bir adam. kartal yuvası bir kalede oturuyor. alamut kalesi'nde. krallıkları deviren, adalet dağıtan, dehşet saçan bir adam.
o zamanın selçuklu sultanı selahaddin, bu hasan sabbah'ın peşine kelle avcılarını göndermiş; hasan sabbah'ın kellesini istemiş.
gel zaman git zaman, hasan sabbah'ın elçisi sultana gitmiş saraya. elçi gelmiş demiş ki "sultana bir lafımız olacak." sultan "buyur söyle" demiş.
elçi bakmış şöyle, demiş ki "bu kalabalık olmaz." sultan kalabalığı göndermiş.
elçi demiş ki "bu korumalar da gitsin, lafım sana" demiş. sultan iyice merak etmiş, korumaları da göndermiş.
o zaman elçi sultanın yanındaki iki kölemen korumaya bakmış, demiş ki "onları da gönder".
sultan demiş ki "onları göndermem, onlar benim oğullarım, en çok onlara güvenirim, biz üçümüz bir kişiyiz" demiş. "haydi söyle yahut da git".
o zaman elçi, o iki kölemen korumaya dönmüş, demiş ki "size kılıçlarınızı çekin ve hükümdara kıyın desem naparsınız?"
iki adam tereddüt bile etmemiş: "emrin olur" demiş.
bunun üzerine elçi arkasına bile bakmadan çekip gitmiş. ertesi gün sultan selahaddin, hasan sabbah'ın peşine gönderdiği kelle avcılarını geri çağırmış.