ramazanda fırından yayılan pide kokusu

entry1 galeri0
    1.
  1. ciğerini dolduran üç nefes uzunluğundadır.

    1939 yazı, gdansk'ta bir liman meyhanesi. günün ağarmasına az bir zaman kalmış olsada bay trelinski buna aldırmıyordu. ilerleyen yıllar o'na siyatik, kalp, şeker gibi pek çok acı reçete yazarak "77" olarak adlandırdığı yaşının eline tutuşturuvermişti. artık sabaha çalan bu gecede bunun pek bir önemi yoktu, bu gece ve her 1 eylül gecesinde. gün aşırı tekrarladığı bu ritüelini saat gece yarısını geçmeden sonlandırdığı mekanda, bu gece sabaha kadar iki kişilik içecekti. o ve beş sene önce kaybettiği eşi ewa içiyordu bu akşam şarabı. sağ elindeki kadehi hafifçe limana doğru kaldırarak fısıldadı gecenin karanlığına "şerefine sev..."

    gecenin fısıltısını gökyüzünün haykırışı böldü. alman schleswig-holstein zırhlısının tecavüz ettiği gökyüzü, şehrin üzerine yağmur değil de bomba olarak akıttı gözyaşlarını. feryat ediyordu. bay trelinski... hemen karşısındaki masada oturan ayyaş amca... komşu barın tenhasında öpüşen iki aşık... barın üstündeki dairede, korktuğu için az önce annesinin yatağına gelip koynuna sokulan küçük wislawa... şimdi hepsi baltık denizinde birbirine karışmış küllerden oluşan bir aileydi.

    "bulut geçti, gözyaşları kaldı çimende.

    gül rengi şarap içilmez mi böyle günde?

    seher yeli, eser yırtar eteğini gülün.

    güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün.

    bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye?

    kimse bilmez, kimse bilmez..."

    buko amca, güne biraz da erken demlenerek başlamasını sağlayacak kadehini muşamba kaplı tahta masaya vurarak hızlıca uzandığı radyonun sesini açtı. zuhal olcay'ın birden kesilen şarkısı sonrası giren anons muhakkak önemli olmalıydı, ajanstan geçilen habere kulak kesildik:

    "değerli yurttaşlar, müzik programımızı dün gece vuku bulan çok mühim bir hadise için kesiyoruz. alman ordusu dün sabah saat 4.45'te westerplatte'yi bombaladı. hitler polonya'ya savaş açtı... milli şef gelişmeleri yakından takip ettiklerini belirtti..."

    buko amca belki o zamana kadar yaşadığı gönül ilişkilerinin verdiği muzdariplik ile kadınlara duyduğu nefretten, belki de serde maçoluk olduğu için mi bilinmez, hitler'in birlikte olduğu tüm kadınlardan daha fahişe olduğunu araya sıkıştırdığı birkaç rafine küfür eşliğinde söyledi. bu adam tüm dünyayı savaşa sürükleyecek! lanet olsundu ve masanın üstündeki yarım şişe şarap büyük ihtimalle sinirinin yatışmasına yetmeyecekti.

    o sırada odaya giren kafkas halam elindeki bir tabak gravyeri buko amcamın masasına bıraktı, yüzündeki belli belirsiz gülümseme her zamanki umursamaz tavrına işaretti.

    ilk gençlik yıllarımın geçtiği bu evde ergenliğin getirdiği binlerce soruyla boğuşan zihnimde şimdi bambaşka bir düşünce vardı. en az kafkas halamın anlattığı onlarca garip hikayeden biri olan gregor samsa'nın bir sabah kendini hamam böceği olarak bulması kadar tuhaf bir soru takılmıştı aklıma: savaş çıkarsa ne kadar sürerdi?

    hiç bitmeyerek insanlığın rutini haline gelecek bir savaş çağı mı başlıyordu?

    ne günlerdi be... her gece karartma, luftwaffe her gece bombalıyor. radyodan ajansı dinliyoruz, hitler'den tehditkar mesajlar; yok amuğa koyacam ben onların, bizim tarafta savaşsanıza kankalar falan...

    yoksa tüm bu olanlar ramazan'da fırından yayılan pide kokusu gibi, önünden geçerken ciğerlerinizi doldurabileceğiniz üç nefes kadar muvakkat mıydı?
    8 ...
© 2025 uludağ sözlük