kusmayan, ağlamayan, kendini bozmayan muhabbet edebilecek birisi olduktan sonra beyaz leblebi bile yeter.
ama mal mal hareketler yapan, kusup ağlayan, ortamı piç eden birisi varsa masada bir kuş sütü eksik olsa da tadı olmaz.
rakının olayı içeyim, kafam güzel olsun değildir. rakının olayı bir çeşit ritüeldir. şimdi "rakının erbabı" klişelerine girmek istemiyorum ama hakikaten ben rakıyı böyle viski veya bira gibi, barda bir kadeh ayakta içilebilen bir içki sanırdım eskiden, bir kere içip hem tadından hem kokusundan nefret etmiştim. uzun süre uzak durduktan sonra bir gün bir meclise davet edildim. "hocam rakı ile aram yoktur" filan desem de, ısrar üzerine gittim. abi öyle mükemmel bir sohbet döndü ki, 6 duble içmişim, ne kusma ne mide bulantısı yaşamadım. ha finalde ayağa kalktığımde baya dünyam döndü ama güzel güzel evime gidip yattım. çok keyif aldım.
ama karaciğere zarar, bunu böyle yılda 4-5 defa filan yapmak lazım, her akşam yapan ayılar var. seyrek yapacaksın ki, tadı olsun. bir de içmediği halde ortama gelip, mezeleri bitiren eşşekler var ki, onları da buradan kınıyorum. içmiyosan gelme, geliyosan meze yeme aq.
Et, ekmek, tazesinden erik, bir tutam tuz, müzik, arabesk olur türkü olur sonlara ve ortama doğru oynamalık olur, ve birde gece ve manzara ve uğruna ağlayabileceğin hatırası bol olan güzel bir kadın.
Çoluk çocuğunun; anne babanın rızkı. Akıl ve beden sağlığın. Sonra arabaya binip gider elin garibanına toslar, evini başına yıkarsınız. Bırakın bu ayyaşlığı sevdirme propagandalarını.
rakı, rakıya uygun bardak, su, buz, çeşit çeşit meze ve kuru yemiş, meyve tabağı ve peynir tabağı, arka planda çalan hüzünlü şarkılar, oturup dertleşilecek sağlam dostlar.