takım ismi verip de ortalığı belden aşağı espirilere bırakmak istemedim. aslında ligden, puan durumundan, o haftanın maçlarından konuşmadığımız zamanlarda çok iyi geçiniyoruz. bir çok şey hakkında mantıklı bir şekilde tartışabiliyoruz. ama konu tuttuğumuz takımlara gelince, ikimiz de acaip bir fanatizmin maşası haline geliveriyoruz. işin komik yanı ise, ne olursa olsun fanatizm her zaman aynı olması, yani iki arkadaş da olsa, baba oğul da olsa, yada kahvede tartıştığın diğer takım taraftarı da olsa aynı. bir futbol tartışmasının olmazsa olmazı sevgililer arasında da ortaya çıkıveriyor.
şimdi evliliğimizi düşünüyorum. iki rakip takımı tutan, iki farklı formaya gönül vermiş iki insanın evliliği. aslında aynı ev içerisinde aynı takımı tutmak bana hep itici gelmiştir. heyecan yok, rekabet yok.
-ne güzel oynuyoruz dimi aşkım.
+evet aşkım, süperiz bu akşam.
onun için babamın tuttuğu takımı bile tutmamışımdır. şimdilerde bu güzel rekabetin heyecanını evlilik hazırlığı içindeyken doya doya yaşarken, bu akşam içimi bir korku kapladı sözlük. çocuklarımız...
tamam ben babamın tuttuğu takımı tutmamış olabilirim. ama benim babam ben kendimi bilmeye başlayana kadar, kendi takımını empoze etmiş, sonrasında bu kararı benim kendi özgür irademe bırakmıştır.
eee bende öyle istiyorum, çocuğum kendine gelene kadar, takımımın tulumunu almak istiyorum, süt içtiği biborunun üzerinde gönül verdiğim renkler olsun istiyorum. kucağıma alıp, binlerce gönüldaşımın yanında maç izlemek istiyorum...
çok korkuyorum sözlük...o cadı anasına çekmesinden çok korkuyorum.
kız tarafının* eşinide kendi takımının taraftarı yapmasıyla sonuçlanır. birlikte eşinin tuttuğu takımın formasını giyip maçlara giderler. çocuklarda annesinin takımını tutar tabii.