bir duvar yazısı. bu yazıyı irdeleyelim, rte'nin aslında o bahsettiği dış mihrakların aşırı desteği ve politikalarıyla yükseldiğini ve başbakan olduğunu biliyoruz.
esasen rte siyasal islamcılığın verdiği reflekslere karşı çıkabilse ve iran ile ya da radikal islamcı terör örgütleriyle ilişki kurmasa ciddi ciddi ömrü yettiğince bu ülkenin başında kalırdı. fakat kendisini siyasal islamcılığı bitirdi, kendisine verilen dünya lideri gazı bitirdi kendisini.
şimdi batılı devletler bir ülkede bir adamın etkili olmasını isterlerse o adamın yapacağa yolsuzluklara, usulsüzlüklere vb hatalara önce izin verirler. işlerine gelmediği noktada ise bunları kullanırlar. homeland dizisinin 3. sezonunda cia'in iranlı yetkiliyi nasıl kendi saflarına çektiğine bir bakın. zaten artık batı kendi yöntemlerini gizlemiyor. çünkü müslüman ülkelerdeki refleksler hiç değişmiyor.
abdnin orta doğuya saldığı çakma islami liderlerden sadece biridir.
amaç bop uyuyan cahil bir güruh ta olabilir.
çakma süslümanların yaptıkları yaptırdıkları ortalığı birbirine katıp karşi karşe küstürmesi ile islamı bitirmeye yönelikte.
her türklü islama birliğe zarardır.
akpnin devranının bittiğini belirten söz. henüz bitmedi ama tünelin ucu gözükmeye başladı. şimdi şu abdnin türkiye üzerindeki etkisi mevzusuna gelince:
abdnin hemen her başkan döneminde farklı bir stratejisi olur. bush doktrini vardı mesela yakın geçmişte. çok sert bir dönemdi. "ya bendensin ya onlardan anlayışı" hakimdi. hatırlarsanız bb da o sıralarda mecliste ciddi bir savaş vermişti ırak tezkeresiyle ilgili. sadece türkiye değil, kıta avrupası dahil olmak üzere bütün dünyadaki ülkelerin siyasetinde çok önemli bir yer tutar abdnin o ülkedeki istekleri.
ancak abdnin ülke siyasetinde müdahil olduğu konular sınırlıdır. zaten hiç kimse, onlarca kritik ülkenin yönetimini tek başına parmağına dolayamaz. onun yerine, kırmızı çizgiler belirlenir.
türkiyede 3 çocuk önerisinin getirilmesi, abdnin kırmızı çizgilerine girmez. hatta yolsuzluklar da. ama dikkat edin, 17 aralıkta en çok dikkat çeken şey abd için, iran ile yapılan doğalgaz-altın alış verişiydi. abd en çok uyguladığı ambargonun delinmesinden rahatsız oldu. peki bunu bilmiyorlar mıydı? elbette biliyorlardı. fakat bunun haricinde gelişmeler de oldu. suriye krizi ilk patlak verdiğinde abd ve avrupada en çok konuşulan fikirlerden birisi, türkiyenin suriyeye müdahale etmesiydi. abdnin obama dönemi dış siyaseti, daha dolaylı müdahalelerde bulunmak üzerine kurulmuştur. obama döneminde abd'ye hakim olan teori, daha az müdahaleci, daha çok uzlaşmacı bir teoridir. tabi burada uzlaşılacak olan kim derseniz, suriye gibi ufak bir ülkenin lider değil; ab, rusya, çin gibi başat aktörlerdir.
işte türkiye böyle bir dönemde, ab ve abdnin bu sıvazlamalarına dengesiz bir karşılık verdi. suriyede el kaideye bağlı grupları da desteklediler. sebebi fuatavni hesabında belirtilen bbnın "halifelik hırsı" olabilir. ama fuatavni hesabına bu konuda ne kadar güvenilebilir, ona siz karar verin.
akpyi abd destekledi de geldi, şimdi abd istemiyor da böyle oluyor diye değerlendirmek yanlış olur. sandıkları abd yönetmiyor. yönetemez de. öte yandan abd gibi bir süper güç için, kişiler üzerinden katı bir politika belirlemek çok riskli olur. çünkü böyle bir politika oldukça kırılgandır. örneğin, abd önümüzdeki seçimlerden kılıçdaroğlunun (misal) çıkmasını ister ve tüm türkiye politikasını buna göre şekillendirirse, o zaman sandıktan devlet bahçeli ya da akp sonrası kurulan yeni ve sürpriz bir parti gelirse yapabilecek fazla bir şeyi kalmamış olur. türkiyeyi kaybetme riskiyle de karşı karşıya kalabilir üstelik.
o yüzden, bu meseleleri düşünürken, komplo teorilerine fazla bel bağlamamak gerekir. ama çok ilgiliyseniz bu konuyla, ismini şu an hatırlayamadığım ünlü bir siyaset bilimcinin yazdığı "clash of civilizations" isimli makaleyi ve kitabı okuyabilirsiniz.
AKP %35 alsa haline şükredecek artık o derece durumları.
Sayelerinde Bütün dünyaya da rezil olduk. Bu kadar yolsuzluğa rağmen AKP nasıl iktidarda kalıyor diye tez yazar herhalde dünya siyaset bilimcileri eğer AKP % 40 küsür alırsa yine.
