...
brother and i had a radio
every night we'd shared.
waves from luxemburg
came through the air.
(camel - straight to my heart)
...
garip bir şekilde aşırı küçük olduğum zamanları anımsayabiliyorum. artık hayal mi bilinç altı mı bilemeyeceğim, ailemin başımda toplanıp bezimi değiştirmeye çalıştığını, babamın suratına işediğimi falan gözlerimin önüne aşırı rahatlıkta getirebiliyorum.
yine kimsenin hatırlamayacağı bir yaştaydım (3 veyahut 4), abimin eski bir radyosu vardı. şu vintage olanlardan değil, bildiğiniz siyah plastik, üzerinde dört tane büyükten küçüğe doğru giden yuvarlak tuşlar vardı hatta. onu ilk gördüğümde ilkelliğimden ve dünyaya karşı tecrübesiz oluşumdan kaynaklansa gerek içerisinde hapsolmuş insanların konuştuğunu sanmıştım, radyonun yeni yeni evlere girmesinden de kaynaklanabilir tabii. abime de sormamıştım, o hapsolan insanların gülüştüğünü görünce bunun bir hapis değil de sadece ses çıkartan bir nesneden ibaret olduğunu anlamıştım.
abimle her gece oturup sherlock vari hikayeleri dinlerdik, genelde üç karakter olurdu programlarda. galiba masadaki mikrofon sayısı kısıtlıydı, sebebi bu olabilir, bilemedim. büyüdükçe radyo tiyatrosu silindi, ne kadar alternatif üretseler de aynı tadı vermedi. belki de bundan ötürüdür dream theater çok severek dinlerim, hayal ettiğin kadar varsın bu tiyatroda.
Şöyle bir 16. Kez Dinlerken tam şu diyalogda kocaman gülümsememin yanı sıra pıt diye bir damla süzüldü gözlerimden.
ismail güldü.
kırıktı ön dişlerinden biri.
-ben tayyareye binemem usta,
anamın vasiyeti var.'
-tayyareye binme, diye mi? '
-hayır
karıncayı bile incitme, diye.
alaeddin kocaman elini vurdu
çıplak uzun ensesine ismail'in:
-sen ne hafız oğlusun!
zararı yok ulan,
yine de bineriz tayyareye,
adam öldürmek için değil
gökyüzünde püfür püfür
safa sürmek için...
simdi sen hele
ateşi bir süngüle.
her gece bana eşlik eden müthiş ötesi muhteşem süper tiyatrodur. çok saygın isimler var bu işte. bir örneğini bırakıyorum dinlemeye başlamanız için. emeğe saygı.
bir zamanlar uykuya dalmak için açtığım ama bitirmeden uyuyamadığım şahane bir şey.
eskisi kadar eser yayınlamıyor artık ya da hiç yayınlamıyorlar bilmiyorum. ne zaman baksam dinlediklerim çıkıyor karşıma.
dinledim ve beğendim. seslendirmeleri de oldukça güzeldi.
zamanında tek iletişim aracının radyo olduğu dönemde yaşasaydım kesinlikle favorim olacak program bu olurdu.
Bağımlısı olduğum. Ama ne zaman dinleyerek uyumaya çalışsam uykum kaçıyor. Kendimi seslerin sahiplerini ve olayı gözümde canlandırırken buluyorum. Bence radyo tiyatrosunun bu kadar zevk vermesinin sebebi de hayal gücüne ket vurmaması, dizilerde olduğu gibi seslerin sahiplerini önceden belirlenmiş kişiler olarak önümüze koymaması. Bir karakteri dinlediğin şekliyle gözünde kendi keyfince canlandırmak mükemmel bir şey.
televizyonsuz evlerdeki huzura büyük bir katkı yapardı.
anne, babaya kehvesini yapar. baba kravatla evet kravatı çıkarmadan kahvesini içerdi çünkü misafir falan gelirse ayıp oolmasın için.
çocuklar, derslerini yapar. soba çıtır çıtır yanar ve bütün ev ahalisi radyo tiyatrosu dinlerdi.
Metin Serezli pek çok klasiğin başrolünü inanılmaz leziz seslendirmiştir (bkz: vadideki zambak) (bkz: yabancı) vurguları , tonlamaları dile hakimiyet ve tiyatrocu arasındaki sıkı bağı o kadar güzel örnekler ki, öncelikle radyo tiyatrosu deyince ilk aklıma gelen isim olduğundan merhum sanatçı için bunu söylemek istedim..
Sanatın kendisini doğa ile sukünet ile yaşadığınız bir kentte iseniz ya da öyle bir yer varsa ne mutlu size fakat istanbul insanı için metrobüs otobüs vs iETT kaosunda, insan selleri içinde , gündelik hayatın kavga dövüş patırtısı içinde en güzel kaçışlardan biridir.
uyumakta güçlük çekiyorsanız iyi gelebilir.
fakat gerçekten uyumak istiyorsanız "suç ve ceza" gibi uzun süreli bir illete bulaşmayın. en az romanı kadar içine çeken bir yapısı var.