--spoiler--
Hep nisanın üzerine attın suçu... Bu yağmur ondan dedin. Sonra da bütün yağmurlardan nisanı sorumlu tuttun... Ah bu benim şemsiyesizliğim!
Bir tek gözyaşlarım biliyordu suçlunun nisan olmadığını. Ama sen herkese yutturuyordun. Ben seni hep seviyordum...
Küçük bir sandaldım ben. Ne kadar kürek çekmeye çalışsam, rüzgar oluyordun sen, karşı yönden esen... Bir kaşık suda bile fırtına oluyordun ve her fırtınada küreklerim de kırılıyordu kalbim gibi...
Hasarı her gün daha da çoğalan küçük bir sandaldım ben... Gördüğüm her balıkçı geçinecek kadar bir şeyler buluyordu oltasında. Oysa ben mutluluk oltamı hep boş çekiyordum...
Sen de beni seviyordun, hakkını yiyemem ama yalnız beni değil, denizi de seviyordun, balıkları da, kumu da, yosunları da... sen oltanı neredeyse her suya atıyor bense alabora oluyordum.
Küçük bir sandaldık ikimiz de. Mavi küreklerimiz vardı. Ama sen, seni gemi sanıyor, açılıyordun her güzel havada uzak okyanuslara. Hemen sonra güzel hava bozuveriyor, küreklerin kırılınca bana dönüyordun... Bir müddet benimkilerle ayakta kalıp sonra yine açılıyordun... Bütün suçu nisana atıyordun.
Sen böyle yağmurlardan, bu kötü havadan nisanı sorumlu tuttukça, mayıs hiç yanaşmıyordu yanımıza. Ve yağmurlar da bir türlü durmuyordu tabi...
Sen küçük bir sandaldın ve ben seni seven bir başka küçük sandal...
Sen sandallığı bilmiyordun, ben yanlış denizde olduğumu...
Sonra öğrendim...
Yapacak bir şey yoktu, böyle olacaktı, oldu...
Gittim.
Sen hala kendini gemi sanan, mutsuz, küçük bir sandalsın...
--spoiler--