püsküllü bela nihavent

    1.
  1. Telefonda sesi çın çın ötüyordu:
    - Seninle mutlaka görüşmeliyim, mutlaka, çok önemli bir şey söyleyeceğim.
    Kendisi eski bir dostumdu. Hayatı, devrinin sanatçılarıyla içki içerek, şiir yazarak, avukatlık ederek, âşık olarak bin bir macera ile geçmişti. Tanımadığı insanlarla ahbaplık etmesini sevmez, rakı sofrasına oturuncaya kadar da, dilinin kantarını pek ayarlı tutardı. Fakat ikinci, hele üçüncü kadehte kantarın topuzu iyice kaçar; kuşkulu kuşkulu etrafına bakmaktan vazgeçerek, kızdıklarına bağıra çağıra ana avrat söverdi.
    Karamsar, hassas, fırtınalı ve içinde daima gizli bir boşluk, gizli bir doyumsuzluk, gizli bir özlem taşıyan insanlardandı. Son zamanlarda işi filozofluğa vurmuş görünüyordu, her şeye boş veriyordu.
    ***
    "Mutlaka görüşmeliyim seninle, çok önemli bir şey söyleyeceğim" deyince kalktım gittim.
    Kuytu bir lokantanın kuytu bir masasına oturduk. O boyuna sigara içiyor, dişlerini gıcırdata gıcırdata:
    - Allah kahretsin, diyordu.
    - Neyi Allah kahretsin?
    Allah'ın neyi, yahut neleri kahretmesi gerektiğini benim de pekâlâ bildiğimden emin; sol elini yanağına dayamış, ısırır gibi mırıldanmaya devam ediyordu:
    - Allah kahretsin!
    - Yahu Allah neyi kahretsin?
    Birden avucunu yanağından çekip dikildi, elinin körünü, der gibi:
    - Nihavent, dedi.
    - Ne nihavendi, nihavent de kim?
    - Nihavent, alaturkada alafranga taklidi bir makamdır, Allah kahretsin bu nihavendi.
    ***
    Boş boş yüzüne baktım.
    - Asıl yazılacak mesele bu, bunu yazmalısın, Allah kahretsin bu nihavendi.
    Allah nihavendi kahretmesin diye, kırk yıllık dostumla kavga edecek değildim ya. Ben de:
    - Kahretsin, dedim, Allah kahretsin bu nihavendi.
    - Radyoda eskiden yüzde 5'ti, şimdi yüzde 95'e çıkardılar; biri seviyor bu nihavendi ama kim, bilmiyorum, tahkik etmek lazım.
    ***
    O sırada garson parmaklarıyla içinden tuttuğu bardakları karşıdaki boş masaya götürüyor ve peçeteleri süslü şekilde katlayarak bardaklara yerleştiriyordu. Dostum:
    - Bak gördün mü, nasıl getirdi bardakları, dedi; şimdi onun parmaklarını soktuğu bardaklarla müşteriler su içecekler. Hep nihavent yüzünden bu hep. Allah kahretsin bu nihavendi.
    Ben de tekrarladım:
    - Allah kahretsin bu nihavendi.
    - Memleket bu nihavent yüzünden batacak. Şu nihavendi bir kaldırsak ortadan. Ah bu nihavent, ah...
    ***
    Bir adam geldi, gürültülü şekilde burnunu sildi, mendiline tükürdü. Karides söyledi.
    - Nihavent, dedim, Allah kahretsin, nihavent...
    Dostum da:
    - Allah kahretsin, dedi, nihavent...
    - Ne düşünüyorsun demokrasimiz hakkında?
    - Allah kahretsin nihavent...
    - Başım ev kirasıyla dertte...
    - Nihavent yüzünden...
    - Çocuk da çaktı sınıfta.
    - Gayet tabii, nihavent biliyorsun.
    - Bir doğru dürüst hizmetçi bulamıyoruz.
    - Sebebi nihavent.
    - Gitgide de konuşacak insan kalmıyor. Her gün bir garip yalnızlık çöküyor içime.
    - Hep nihavent, hep.
    - Allah kahretsin bu nihavendi, dedim.
    ***
    Yandaki masada oturanlardan birinin tuttuğu takım yenilmişti. Arkadaşım:
    - Nihavent yüzünden, diyordu.
    Patlıcan salatasının içinden kıl çıktı.
    - Nihavent yüzünden, dedim.
    - Allah kahretsin bu nihavendi, dedi.
    - Allah kahretsin nihavendi, dedim.
    ***
    Yolda ayağa takılan taş nihavent, bozuk asansör nihavent, çekmeyen sigara nihavent, şuradaki buradaki dırdır nihavent, siyaset nihavent, demsiz çay nihavent, çirkin kadın nihavent, dangalak erkek nihavent...
    ***
    Dostum güzel bir şey öğretti bana. Artık hiç suçlu, kabahatli aramıyorum. Dişlerimi gıcırdata gıcırdata:
    - Allah kahretsin nihavendi, diyorum, gene nihavent, gene nihavent. Hepsi nihavent, her şey nihavent...

    cetin altan
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük