okuduktan sonra bazi yerlerini unutmamak icin altini cizdigim kitap bi insan bu kadar olaganustu guzellikte bisi yazamaz herhalde esracengiz olupta icine akilmak orada yasanmak istenen kitap...
bunu aklımda tutmalıyım,bunuda tutmalıyım diyerek butun sayfaları bir çırpıda okunup biten olağanüstü türk romanı yada romandan üstün olan bişeysi edebiyat harikası. *
yıllar önce taksim'deki bir kitapçıdan * rachid taha'nın şarkılarından biri çalınırken yalnızca ismine ve kapağındaki çizimlere ilgi duyarak aldığım ama hayatta en çok beğenerek okuduğum kitaptır.
aslında izmir'de yaşayan uzun ihsan'ın* nasıl eski istanbul'u bu kadar iyi bir şekilde tanır, bilir ve osmanlı türkçesiyle kurulmuş bu denli vurucu cümlelerle bu kitabı tek tek bezer? takdire şayandır.
zamanı durdurmanın ve hatta geriye doğru ilerlemesini sağlamanın yolunu anlatan kitapdır, sonsuz hız bir an içinde yer değiştirmeyi mümkün kılarak nesnenin bir çok yerde aynı anda bulunmasını sağlıyor zamanı durduruyor, sonsuzun üstündeki hızda ise karşı hareket oluşuyor ve duran zaman ters yönde akmaya başlıyor böylede zamanda geriye dönmek ve geçmişe yolculuk yapmak mümkün oluyor, aşılması gereken tek engel sonsuz hıza ulaşmak için gerekli olan boşluğu yaratmak çünkü boşluk haricindeki ortamlar oluşturdukları sürtünme kuvveti ile nesnelerin sonsuz hıza ulaşmasını engelliyorlar.
ihsan oktay anar'ın muhteşem kitabıdır, hele ki kitapda venedikli katip kubelik'in zagon üzerine öttürmeleritercüme yapmaya çalıştığı bölüm ve kağıt parçasının akbetinin anlatımı takdire şayandır.kubelik bi kağıt parçasını karalama kağıdı olarak kullanır, ve kağıt unutulup orda bırakılır. önce mutfakda bulunur ne yazdığı bilinmeden kutsal sözler olabileceği düşünülüp duvara asılır yıllar sonra duvardan hatıra olarak alınıp bir kitabın arasında bambaşka bir ülkeye gider, kitap mezatta satılır, yine uzun yıllar bir rafta bekler , daha sonra kitap birine doğum günü hediyesi olarak verilir, kağıt parçası nihayet farkedilir ancak sırrını çözmek isteyen genç adam intihar eder şeklinde gider,
kitap sırrı çözülmek üzere çoook yıllar sonra bir dev bir plazanın önünde bir başkasının eline geçer .....
"rendekar doğru mu söylüyor ? 'düşünüyorum öyleyse varım' oldukça makul.
fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da
çıkar. düşünen bir adamı düşlüyorum. düşündüğümü bildiğim için ben varım.
düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da var olduğunu biliyorum. böylece o da benim kadar gerçek oluyor. bundan sonrası çok daha hüzünlü
bir sonuca varıyor. düşündüğünü düşlediğim bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. öyleyse gerçek olan biri beni düşlüyor. o gerçek ben ise
bir düş oluyorum."
(#33881)
rendekar ne demis?
dusunen bir adam dusunuyorum. onun beni dusundugunu dusunuyorum. dusunen adam var, cunku dusunuyor. bense yokum cunku dusunmuyorum, yalnizca dusunuluyorum.
tadinda bir pasaj gecer kitapta.** descartes'in deli saçması onermesinin tam da ego-centric* bir bos cumle oldugunu cok iyi okumus ve oznelligin* hicbir turlusunun sabit hakikate ulasan yolda emin bir yoldas olamayacagini cok iyi vurgulamis ihsan hoca.. takdire sayan..
ekleme: bi de burda düşünülmenin düşünmeye rağmen varoluşu engellemesi ilginç. halbuki son dönem liberal düşünürler insanın hem nesne hem özne olarak var olabileceğini, bir açıdan nesne olmasının özneliğe dayanan varoluş isbatını iptal etmediğini savunur gibiler. neyse..
Yeniçeriler kapıyı zorlarken düşler üstüne düşüncelere dalan Uzun ihsan Efendi, kapı kırıldığında klasik ama hep yeni kalabilen sonuca ulaşmak üzeredir: Dünya bir düştür. Evet, dünya... Ah! Evet, dünya bir masaldır.