ihsan Oktay Anar'ın yayımlanmış ilk romanıdır. 2014'te 50nci baskısını yapılmıştı. kitap, ilk kez Ocak 1995 tarihinde iletişim Yayınları tarafından basıldı diye biliyorum. hem içerik hem biçim olarak oldukça ilgi gördü.
ihsan oktay anar'ın ilk kitabı. harika bir kurgu ve anlatımla sizi bir anda içine alıyor ve sanki o dönemde yaşayıp onlarla beraber hareket ediyorsunuz. kitabın baş karakteri bünyamin'in yaşadıkları ve hayatına giren tüm karakterler sizi büyülüyor. kitabı bitirince aklınızda bir çok soru kalıyor. bünyamin hayal miydi gerçek miydi?
ilk sayfadan itibaren kendinizi bir masalın içinde gibi hissediyorsunuz bu kitapla.
Rüya ve gerçeği, gelmiş ve geçmişi o kadar güzel iç içe anlatıyor ki şaşıp kalmamak mümkün değil.
Aynı zamanda insanın kelime dağarcığının gelişiminde müthiş etkili bir kitap.
Farklı kelimelere ve osmanlı dönemi sosyal hayatına dair birçok şeyi de öğrenebiliyorsunuz.
Hulasa; okuyunuz, okutturunuz. Keyfiniz yerine gelebilir.
Yazarı ihsan oktay anar ege ünv. Fen edebiyat fak. De hoca idi. Kendisi ile tanışmıştım. Aynı semtte, bostanlı-izmir de yakın otururduk. Evinin önünden geçerken efrasiyab'ın hikayeleri'ni yazıyordu.
Puslu kıtalar atlası' nın da kendisi tarafından imzalanmış ilk kopyası elimde bulunmakta iken, hala kim olduğunu bilemediğim bir şerefsiz tarafından çalındı. içime çok oturdu.
bir ihsan oktay anar kitabıdır. uzun ihsan efendi'nin oğluna okuması için değil de yaşaması için yazdığı puslu kıtalar atlası'nın içindekileri tam olarak ne okur ne de izleyebiliriz aslında. olay örgüsünün kilit noktalarına yön verir fakat kitap boyunca varlığını da pek hissettirmez.
tüm okuma süreci boyunca aklıma umberto eco'nun gülün adı kitabını getirmiştir. bu süreç boyunca gerçekten de elinizde cılız bir ışıkla bir koridor boyunca yürür gibi hissedebilirsiniz çünkü kontrol asla sizde değildir ve ancak okudukça parça parça sunulan bilgilerden mantıklı bir olay örgüsü oluşturmaya çalışırsınız. fakat şahsi olarak her defasında duvara toslamamın en büyük sebebi baştan aşağıya post-modernizm üzerine kurulu bir gerçekliğin ne kadar subjektif ve çoğul olabileceğini tabiri caizse okuyucunun yüzüne çarpan bir dilemma olmuştur: bir yanda kitap boyunca karakterlerin canı pahasına peşinden koştuğu gerçek bilgi arayışı, diğer yandansa gerek masalsı anlatımı, gerekse romandaki zamandan tamamen kopuk ve geleceğe dönük referanslarla sizi gerçeğin dışına iten, hatta tüm hikayeyi güvenilmez ve çarpık kılan bir olay örgüsü. kitabı nezdimde bu kadar sürükleyici kılan hem bu gerçeklik üzerine kurulan kontrast, hem de aslında her zaman denk gelemeyeceğim incelikte bir dil kullanımı oldu. hatta okurken gülmelere gark olduğum bir bedduayı bırakacağım aşağıya, güler güler okurum.
"ömrünüz ah edip vah işitmekle geçsin, burnunuzun sümüğüne bereket olsun, mekanınızda baykuşlar banlasın, gömleğiniz alev olsun, her parçanız bir kurdun ağzında kalsın, allah size uyuz versin de kaşınacak tırnak vermesin, kefeniniz kara bezden olsun, iki gözünüz bir delikten baksın, sur üflendiğinde hiçbiriniz duymasın."
yabancı bir yazar tarafından yazılmış olsaydı şimdiye en az üç defa filmini çekmişlerdi. belki de filminin çekilmemesi daha iyidir. sonra hayal kırıklıkları yaşanabiliyor.
Kitabın çizgi roman şeklinde olanını okudum ve bitmemesi için uzun bir süreye yaydım. Sanırım bu süre içerisinde de ben de garip dünyalara yelken açtım. Her defasında kitabın sonuna bakarak biraz daha ağırdan aldım ve sürekli yeni sayfalar eklense de okumaya devam etsem dediğim bir kitap.
Türk kurgusunda pek az rastlanır bir başarıya sahip kitap. Yatay ve dikey bir yolculuk zamanda ve mekanda. Devre, düşsel gücüne insanın ve görünenin ötesine selamlar gönderen şahane.
okumadım. özetini dinledim de masal gibi bişey geldi. hatta leyla ile mecnun dizisi tarzı.
tabi kitap diziden daha önce çıkmış. dizisi yapılsa izlenir.
büyükler için keyifle okunası masal kitabı, ama mutlu bir masal kitabı değil, "büyükler için" olduğundan gayet de acıtır bazı cümleleriyle uzun ihsan efendi..ayrıca latin edebiyatındaki büyülü gerçeklik akımının türk edebiyatında vücut bulmuş hali..
Yazarın ilk okunması gereken kitabıdır fikrimce.Tarzı çok başkadır. Fantastik ve komik bir dili vardır. Çizgi roman şeklinde basımı da olan masal tadında kitaptır.
Uzun ihsan efendi ve birbirinden enteresan arkadaşlarının soluk soluğa maceralarının konu edildiği Osmanlı dönemi yeraltı hikayeleridir.
Ölmeden önce okunması gereken kitaplardan diye düşünüyorum. Kitabın ilk 50, 60 sayfası sıkıcı bile sayılırken birden öyle bir akıyor ki, kalanı tek oturuşta okunabilir cinsten.