rahatsız edici sessizlik, ayak fetişi, amerikan isimleri, göbekli kadın seksiliği, piercing gibi birçok konuya değinilmiş çok da iyi işlenmiş bir tarantino başyapıtıdır. bu filmi izlemeden ölmeyin. sonra ölebilirsiniz.
- Esmeralda ispanyolca mı?
+ Adım ispanyolca ama ben Kolombiyalıyım.
Çok şirin bir ismin var tatlım.
+ Teşekkür ederim.
Peki sizin isminiz nedir?
Butch.
+ Butch ne anlama geliyor?.
Ben Amerikalıyım tatlım, isimlerin anlamı yoktur.
-Jambon ister misin?
+Yo yo yo ben domuz yemiyorum.
-Yahudi misin?
+Hayır yahudi değilim, sadece domuza takılmıyorum hepsi bu.
-Nedenmiş o?
+Domuz boklu bi hayvandır, pis hayvanları sevmem.
-Sosisine doyum olmaz, jambonu damağa hitab eder.
+Hey, lağım faresinin tadı da bal kabağı tatlısı gibi olabilir ama bunu bilemicem, çünkü o pis orospu çocuğunu yemem.
uma thurman'a ait muhteşem posteri olan film. o resmi duvar kağıdım yapmıştım, okulda slayt için bilgisayarı açınca sapık muamelesi görüştüm. millet mal ya.
Sinema adına yapılmış en mükemmel işlerden biri PULP FiCTiON. Herşeyden evvel çekildiği dönem içerisinde ele alınmalıdır.. filmde klasik zaman çizgisinde, 1994 yılındaki bir filme göre radikal değişiklikler yapan bir filmdir.. bütün bir sinema anlayışı değişirken, ordan burdan yeni yeni akımlar türerken, bilgisayar grafikleri yavaş yavaş sektörün vazgeçilmezleri arasına girerken, ucuz filmlerin atmosferini başarıyla taşıyabildiği için bu kadar seviyoruz belki de bu filmi.. kanımca, genel olarak çantanın içindeki ışık kaynağı ya da marcellus'un ensesindeki yara bandı tümüyle önemsizdir.. zira, filmde olan bitene baktığımızda, aslında ortada hiçbirşey yoktur.. sadece göreceli olarak "sıradışı" hayatlar yaşayan insanların yaşantısından kendilerince "sıradan" bir kesit vardır.. keza filmin sonunda bu film aslında şunu anlatıyor gibi bir yargıya varmak da mümkün değil.. bu bağlamda "amaçsız", iddia ettiği kadar da "ucuz " bir film. tüm bunlar, bildiğimiz yegane sinema anlayışında negatif noktalar olabilir.. ancak, "hiçbir ucuz şey daha önce hiç bu kadar başarılı anlatılamamıştı.. ritmine ayak uydurabildiğinizde, siz farkında olmadan sinema namına bildiğiniz her türlü tabuyu yıkarken, bambaşka bir dili konuşurken, yine de kendini sevdirebiliyor. Tarantino bildiğimiz klasik anlatım kalıplarını yıkıyor. baştaki hikayeyi ortada, ortadakini sonda sondakini de başta anlatıyor. seyircinin kafasını öyle bir karıtırıyor ki... gerçi bu bizleri filme daha bir sıkı bağlıyor. suç dünyasına içerden bakarken onların bambaşka yaşayışını, geyik muhabbetlerini, kanlı canlı tuhaf karakterleri müthiş bir ustalıkla harmanlıyor.. baska bir acidan bakildiginda da oldukca enteresan bir filmdir. bence buyuludur. bitmis bir john travolta 'yi tekrar hollywood gozdesi yapmistir, hemen hemen hicbirsey olmayan samuel l. jackson 'i aranan bir oyuncu yapmistir, o gunlerde pek de kariyer umudu olmayan uma thurman 'i en azindan bir yere getirmistir, elbette quentin tarantino 'nun kendisi olabilmesine imkan vermistir. baştan aşağı, tüm sahneleriyle; sadece sonundaki jules ile vincent'in restorandan çıkış sahnesindeki huzurlu tebessüme temel hazırlayan bir filmdir, ötesi yoktur.. bir insanın sebepsizce tebessüm edip yine hiçbir sebep yokken huzurlu olmasını da ancak sinema sağlayabilir sanırım.. TEŞEKKÜRLER TARANTiNO ..