mahallemizde devamlı darbuka çalıyorlar
erkes nedense asandan amile
düm-tek çocuklar doğuracak kadınlar bahara
burada aşklar fena şehla, şahane aşkları
incesinden sosyeteye bırakıyorlar.
acı yok bizim mahallede sanki hiç olmamış
yalnız şarkılara fazla pulbiber atıyorlar.
kimbilir çocuklar doğacak bahara
babası canı cehenneme çocuklar
pulbiber taneleri yapışmış dudaklarına
saate bakıyorum düm-tek-düm-tek ilerliyor
pulbiber kavanozunda bir akrep buluyorum kimsesiz
küfrediyor yelkovana: bensiz ne cehenneme gitti bu hayta!
karaköy vapuru bize uğramadan gitmiyor asla
bir elma tıkıp ağzına yolluyoruz, çok bağırmasın maksat
sebepsiz kederlerdeyiz lemanla
bağırıyoruz esasında sustuğumuzda
düdüğüz biz, düdük, valla billa!
iki yaşlı ve iki başlı iki gövel ördek gibi
gölümüzde yüzüyoruz kanımızdan canımızdan
mahalleli pulbiber ekiyor suyumuza
nilüferler gibi açılıyor pulbiber taneleri
güzel ve ağırdılar diyecekler
oysa paytak ve kırmızı kanatlıyız
bizim familya uçar, uçarıdır, uçacağız..
yanlış da olsa fiiller için çekici bir kadınım
pulbiber mahallesinin düm-tek tarihinde
acıdan sızlarken burnumuzun direği
morarmış çarşaflarımızı bayrak diye asardık
dokunsalar dağılırdı iyi pişmiş kurabiyeler gibi kalbimiz
kıtırdı ve çıtırdı
nedense iki kuşun ismine benzerdi kalbimiz
biz böyleydik işte, lezzetimiz de böyle.. böyle.. böyle
bu mahalleye ben cenevizlilerden kalmışım.
bir elli altı santimlik bir kule olarak
ferman tarihinse
göğe doğru uzanan bu beden de bizimdir icabında..