hayatımın en lezzet patlamaları yaşatan anıymış, bilmedim.
"yarımdan da olsa, tam ekmeğe köfte ver!" sloganıyla kurulmuştu bu mekan. duvarında kaplumbağa terbiyecisinin olmadığı, nostaljik ama bir yer altı mekanıydı.
güneş görmeyen, iç aydınlatmanın masa yanlarındaki mavi ışıklarla sağlandığı, arada duvara gerili palmiyeli ıssız ada resminin ardında yavaşça yanan, yükselen ve solan lamba, buranın güneşiydi. içerden miles davis'in so what şarkısı yükseliyor. iri memeleri, beyaz tişörtü ve şekilsizce beline bağladığı önlüğü olmayan garson bir kız, anarşinin oluk oluk akıtıldığı dergileri masalara dağıtıyor, duyduğu şarkıya uyarak kıvır kıvır da kıvırıyordu yosma.
oraya ilk gittiğimde masa örtüsünün tadına baktım, sonra sandalyenin, dergilerin, menünün, peçetelerin, en sonunda da garson kızın. tabi sondaki lezzet, mekanın arka bölümünde hendrix şarkıları eşliğinde çekilen marijuananın etkisiyle vehim olarak da kalmış olabilir. belki kıza "yenge sen de şöyle otur" demişimdir. sonra babamın bond çantasından çıkardığım otlu peyniri kemirmeye başlamışımdır kendimi fare sanaraktan. ama şunu iyi biliyorduk ki yarım yarım 4er nefeste uçanı kaçanı siker hal alırdın. üç redbull iç, atakuleye yürüyerek çık, "ulan angara sen mi büyüksün ben mi?" diye bağır. aynı tadı vermez ki birader. istersen hamamönü pavyonlarının önündeki dürrüklerin karşısına çık "alayınızın muğa goim" de sonra onbeş kişiye saldır.. olmazdı ama tadına bakacağın bişeyler olmalıydı..
bir kaç deli herifin sokaktan kaçırıp boyadıkları kamikaze motorun kasasına binip sek rakı içen, bahçeli motorize tugayına balıklama dalış yapan ama o dehlize yine sürüklenecek olan, küçük tatların, yüksük büyüklüğünde çükleriyle övünen deli dubara taifesinin "may enemiz enemi iz may firend" diye bağırdıkları totaliter düzen içerisindeki bulvar sütunlarında, elektrik direkleri üzerinde yapılan sucuklu yumurta ayinleri, belki mübaşirin bıyığını düzelten berberin "çay içen mi abi" yavşaklığına nazire olarak yapılan "bakire olan kız" geyikleriyle birleştiği zaman aslında bu dumanlı kafa anlıyordu: dile dolaştığında da bekaretin tecavüze uğradığını.
işte o mekan içerisinde 6 metrekarelik yerde, tenni tennenni teneneaauvv şarkısı söylenirken, kıçtan tekila içtim am üstünde göt siktim diyen velaakin, götünün üstünde patlayan taşşaklarla bu dünyanın ne olduğunu öğrenen kitlenin tamamı bilaistisna gün ışığında eriyordu.
metin ol bebeğim, bu mekan var olsaydı eğer, bu entrynin içinde bilet olacaktı. ve sen bir güneşte yaşayan olarak semra kaynananın programını dolby digital ses sistemiyle izleyen üst komşunu bıçaklıyıp buraya sığınma planları yapıyor olacaktın. öpüyorum.. ça ça pa pi..