"... Ameliyat masasında açık unutulmuş gövdeler ve saplı bırakılmış neşterler...
Beyaz önlüklü adam arkasını dönüp giderken kanadı bir kalp. Kanarken fısıldadı;
-Ç a r p m ı y o r u m.
Duymadı adam;
-Ö l d ü m .
Şah damarı kesilmiş bir dünyada ölünüyordu. Ten soğukluğunda tin yitirilmiş ve bütün yeminler hükmünü kaybetmişti; 'primum non nocere'
aslında kimse kimseye zarar vermedi ..."
hayatın altın kuralı olmalıydı. hiç kimsenin canı yanmıyor olurdu kuşkusuz.
kızlara yaklaşırken de "ürkütme sakın" taktiğine benzer.
şaka bir yana birçok doktor bu kuralı ihlal edip, gerek rant gerekse alternatif tıbbı unutup doğrudan ilaç yazma yoluna giderek hastaya en büyük zararı vermenin ilk adımını atmış oluyor.
bir arkadaşımdan özel bir ilaç istemiştim. ilerde vücutta kalıntısı kalır, keyfen alma, illa ki almak istiyorsan doktora git görün bi demişti.
vücuda alınan ilacın emilimi için, ilerki yaşlarda böbrek-karaciğer yetmezliği yaşamak olası.
o yüzden durduk yere ilaç almaktan kaçının.
başınız bile ağrıyorsa inanın vücudunuzun buna bile tepki vermeye elverişli olduğunu anlayacaksınız.
hele ki kontrolsüz kullanılan vitamin mineral takviyeleri de tehlikelidir..
house'un hiç iplemediği sürekli olarak tıp öğrencilerine söylenen söz. zarar verme ulan, tamam hocam sakın sadece hasta rahatsızmış yastığını düzeltiyorum hastaya dokunmadım bile gibi muhabbetlere sebep oluyormuş.
Hastaya uygulanacak olan tedavi, bedene yabancı olduğundan bir şekilde zarar verir. Bu zararlar ile alınacak sonuç kıyaslanır. Eğer yarar/zarar oranı yeterince yüksekse tedaviye başlanılır. Bu sözün özü de buradan gelmektedir. Hastaya sıfır negatif etki demek değildir.
Örneğin c-D sınıfı bir ilaç eğer anne sağlığı fetusun durumundan daha kötü bir haldeyse kullanılır. Zarar vardır lakin beklenilen yarar daha fazladır.