prestij muzik ailesi

entry39 galeri0
    37.
  1. hilmi topaloğlu'nun şirin babalık yaptığı topluluk.
    genellikle ince sesli, bebek yüzlü arabeskçilerden oluşurdu.
    bu furyayı kalın sesli çirkin suratlı murat göğebakan'la bozdular.
    0 ...
  2. 36.
  3. abidik gubidik garip şeylerdi bunlar. birbirinden ipe sapa gelmez bir takım "sanatçı" grubuydu. sonra dağıldılar gittiler, hatta birbirleriyle papaz da oldular; iyi de oldu hani...
    1 ...
  4. 35.
  5. pek ortalıklarda yok ama olsun çalışmak bu adamın kanına işlemiş bir ara gezmeyi eglenmeyi hatırlasa iyi olacak hiç değilse bu günde burda olsaydın bee.. nice 1. yıllara..
    1 ...
  6. 34.
  7. kesinlikle birinci yılı kutlanması gereken kişilerden biri. yaf kafa dinle biraz çalış çalış nereye kadar diyoruz. * *

    tanım: çalışmaktan kendini unutan ve etrafındakileri de unutma yolunda ilerleyen yazar. *
    1 ...
  8. 33.
  9. sözlükteki en güzel nicke sahip olduğunu düşündüğüm yazar.
    1 ...
  10. 32.
  11. marla yı keklemesiyle istanbul ayağından kardeşimin intikamını çok acı bir şekilde alıcam şimdiden iki kişilik yer ayırttım gel bakayım..
    0 ...
  12. 31.
  13. 30.
  14. 29.
  15. entryleri ile beni benden alan uuser.
    gayet begendigim entryler girmektedir.
    dogru bildigini söyleyen, dobra uuser.
    1 ...
  16. 28.
  17. kişisel yanıttan ziyade başlıkla ilgili yanıt vermesini umduğum, fakat kişisel yanıt verdiği için * aynı şekilde davranmak zorunda kaldığım kişi.
    1 ...
  18. 27.
  19. yaprak dökümü romanına özenilerek oluşturulan ve sonunda konsepte bağlı kalınarak dağıtılan, en sonunda da herkesin birbirine küstüğü acayip aile.
    1 ...
  20. 26.
  21. 25.
  22. 24.
  23. 25.
  24. kafayı karanlığa ve sevişmeye takmış ilginç bir yazar...
    0 ...
  25. 24.
  26. mütamadiyesindeki yazr-ı şeriflerin arasında yer-i mukaddesiyesi sağlam-ı cevdet olan okumay-i zülfüyesi gelişmiş bir insan-ı güzeldir. türkiye'nin bu cümledeki gibi gerçekten gerilemesini istediği için pekte taktir etmediğim ama çok saygı duyduğum bir yazardır. yazılarını ulan yine gitmiş dini içerikli yazmış diyip ama yinede okuduğum gerçek anlamda muhafazakar.
    (bkz: rte muhafazakar değil dincidir)
    1 ...
  27. 23.
  28. 22.
  29. çok çalışan insan, çalış çalış nereye kadar canım boşver şu batmaya yüz tutmuş dünyayı sen mi kurtaracaksın ?
    1 ...
  30. 21.
  31. 20.
  32. hamal demisken mae'un:

    kufe

    Beş on gün oldu ki, mu'tâda inkıyâd ile ben
    Sabahleyin çıkıvermiştim evden erkenden.
    Bizim mahalle de istanbul'un kenârı demek:
    Sokaklarında gezilmez ki yüzme bilmiyerek!
    Adım başında derin bir buhayre dalgalanır,
    Sular karardı mı, artık gelen gelir dayanır.
    Bir elde olmalı kandil, bir elde iskandil,
    Selâmetin yolu insan için bu, başka değil!
    Elimde bir koca değnek, onunla yoklayarak,
    Önüm adaysa basıp, yok, denizse atlayarak,
    Ayakta durmaya elbirliğiyle gayret eden,
    Lisân-ı hâl ile amma rükûa niyyet eden-
    O sâlhurde, harâb evlerin saçaklarına,
    Sığınmış öyle giderken, hemen ayaklarına
    Delîlimin koca bir şey takıldı... Baktım ki:
    Genişçe bir küfe yatmakta, hem epey eski.
    Bu bir hamal küfesiymiş... Aceb kimin? Derken;
    On üç yaşında kadar bir çocuk gelip öteden,
    Gerildi, tekmeyi indirdi öyle bir küfeye:
    Tekermeker küfe bîtâb düştü tâ öteye.
    -Benim babam senin altında öldü, sen hâlâ
    Kurumla yat sokağın ortasında böyle daha!
    O anda karşıki evden bir orta yaşlı kadın
    Göründü:
    -Oh benim oğlum, gel etme kırma sakın!
    Ne istedin küfeden yavrum?Ağzı yok, dili yok,
    Baban sekiz sene kullandı... Hem de derdi ki: "Çok
    Uğurlu bir küfedir, kalmadım hemen yüksüz... "
    Baban gidince demek kaldı âdetâ öksüz!
    Onunla besliyeceksin ananla kardeşini.
    Bebek misin daha öğrenmedin mi sen işini?"
    Dedim ki ben de:
    Ayol dinle annenin sözünü...
    Fakat çocuk bana haykırdı ekşitip yüzünü:
    -Sakallı, yok mu işin? Git, cehennem ol Şuradan!
    Ne dırlanıp duruyorsun sabahleyin oradan?
    Benim içim yanıyor: Dağ kadar babam gitti...
    -Baban yerinde adamdan ne istedin şimdi?
    Adamcağız sana, bak hâl dilince söylerken...
    -Bırak hanım, o çocuktur, kusûra bakmam ben...
    Adın nedir senin, oğlum?
    -Hasan.
    -Hasan, dinle.
    Zararlı sen çıkacaksın bütün bu hiddetle.
    Benim de yandı içim anlayınca derdinizi...
    Fakat, baban sana ısmarlayıp da gitti sizi.
    O, bunca yıl çalışıp alnının teriyle seni
    Nasıl büyüttü? Bugün, sen de kendi kardeşini,
    Yetim bırakmıyarak besleyip büyütmelisin.
    -Küfeyle öyle mi?
    -Hay hay! Neden bu söz lâkin?
    Kuzum, ayıp mı çalışmak, günah mı yük taşımak?
    Ayıp: Dilencilik, işlerken el, yürürken ayak.
    -Ne doğru söyledi! Öp oğlum amcanın elini...
    -Unuttun öyle mi? Bayramda komşunun gelini:
    "Hasan, dayım yatı mekteplerinde zâbittir;
    Senin de zihnin açık... Söylemiş olaydık bir...
    Koyardı mektebe... Dur söyleyim" demişti hani?
    Okutma sen de hamal yap bu yaşta şimdi beni!

    Söz anladım uzun, hem de pek uzun sürecek;
    Benimse vardı o gün birçok işlerim görecek;
    Bıraktım onları, saptım yokuşlu bir yoldan,
    Ne oldu şimdi aceb, kim bilir, zavallı Hasan?

    Bizim çocuk yaramaz, evde dinlenip durmaz;
    Geçende Fâtih'e çıktık ikindi üstü biraz.
    Kömürcüler kapısından girince biz, develer
    Kızın merâkını celbetti, dâima da eder:
    O yamrı yumru beden, upuzun boyun, o bacak,
    O arkasındaki püskül ki kuyruğu olacak!
    Hakîkaten görecek şey değil mi ya? Derken,
    Dönünce arkama, baktım: Beş on adım geriden,
    Belinde enlice bir şal, başında âbâni,
    Bir orta boylu, güler yüzlü pîr-i nûrânî;
    Yanında koskocaman bir küfeyle bir çocucak,
    Yavaş yavaş geliyorlar. Fakat tesâdüfe bak:
    Çocuk, benim o sabah gördüğüm zavallı yetim...
    Şu var ki, yavrucağın hâli eskisinden elim:
    Cılız bacaklarının dizden altı çırçıplak...
    Bir ince mintanın altında titriyor, donacak!
    Ayakta kundura yok, başta var mı fes? Ne gezer!
    Düğümlü alnının üstünde sâde bir çember.
    Nefes değil o soluklar, kesik kesik feryad;
    Nazar değil o bakışlar, dümû-i istimdad.
    Bu bir ayaklı sefalet ki yalnayak, baş açık;
    On üç yaşında buruşmuş cebin-i safi, yazık!
    O anda mekteb-i rüşdiyyeden taburla çıkan
    Bir elliden mütecaviz çocuk ki, muntazaman
    Geçerken eylediler ihtiyarı vakfe-güzin...
    Hasan'la karşılaşırken bu sahne oldu hazin;
    Evet, bu yavruların hepsi, pür südud-i şebab,
    Eder dururdu birer aşiyan-ı nura şitab.
    Birazdan oynıyacak hepsi bunların, ne iyi!
    Fakat Hasan, babasından kalan o pis küfeyi,
    -Ki ezmek istedi görmekle reh-güzarında-
    ilel'ebed çekecek dûş-i ıztırarında!
    O, yük değil, kaderin bir cezası ma'sûma...
    Yazık, günahı nedir, bilmeyen şu mahkuma!
    1 ...
  33. 19.
  34. gecenin 1'inde beşiktaş sahilinde ikili zirve yaparak tanışma fırsatı bulduğum kişi. muhabbet insanı. tepesi atarsa yorganı değil, yorgancı dükkanını bile yakar tipten. bir pazar gecesinin en büyük kazanımı olmuştur. evler yakın, daha sık görüşecez.
    5 ...
  35. 18.
  36. 17.
  37. bazı siyasi fikirlerini desteklemesem de uslubunu takdir ettiğim kaliteli yazar..
    3 ...
  38. 16.
  39. bir de bunların kanlı olduğu bi aile vardı: idobay müzik ailesi
    ibo'da sağda solsa kimi görse,azerbaycandan kimi getirse koluna girip "eeuu bu arkadaşlar da idobay ailemize yeni katıldı" derdi,arkasından da kameralara baka baka ağzını da şaplata şaplata çiğ köftesini yerdi.allahtan sonradan ünlü türk düşünürü erol köse çıktı ortaya da ortada aile maile bırakmadı
    0 ...
  40. 15.
  41. verdiği bilgiler doğrultusunda, bana ve eminim sözlükteki bir çok yazara öğrenmenin yaşı olmadığını hatırlatan, yine verdiği bilgiler doğrultusunda, yepyeni bakış açıları kazandıran, aa doğru, dedirten yazardır. belliki 'OLMUŞ' ve 'OLDURMAYA' başlamıştır. bu sebeple takip edilmesi gereken yazardır.
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük