(Feminist Bir Japon Masalı: Prenses Kaguya)
Tüm hikaye bir kız çocuğunun kadınlığa geçiş süreci ve bu esnada toplumun beklentilerine ayak uydurmak zorunda kalışı etrafında dönüyor. Önce babasının bir prenses olduğu ve zengin bir adamla evleneceği beklentisine uygun davranmaya çalışıyor Kaguya babasını mutlu etmek için, sonra saygın bir kadın olmak için kendisini değiştirmesi gerektiğini öğreniyor. Eskisi gibi hayvanların ardından koşup eğlenmesi, ağaçlara çıkması, hatta ayağa kalkması bile yasak. Japon adetlerine göre dişlerini siyaha boyaması gerek. Nasıl kahkaha atacağım? sorusuna eğitmeninin yanıtı hazır: Prensesler yüksek sesle gülmezler.
Böylece kendinden uzaklaşıp mutlu olamadığı bir kabuğa dönüşüyor Kaguya. Şerefine verilen ama Kaguyanın adetlere göre katılamadığı bir eğlencede kendisini görmek isteyen sarhoş ve agresif erkeklerin seslerini duyunca rüya benzeri bir sahneyle karşılaşıyoruz: Kaguya koşmaya, kapıları ardı ardına kırarak içinde yaşadığı malikaneden kaçmaya ve üzerine giydirilen kat kat elbiselerini geçtiği yolda bırakmaya başlıyor. Filmin o narin, pastel atmosferini sağlayan en kuvvetli unsuru el yapımı suluboya çizimleri de Kaguyanın öfkesi ve mutsuzluğuna uyum sağlayarak kararıyor; kalın hatlı, kalemi kağıda sinirle bastırmışız hissi veren bir haşinliğe bürünüyor.
japonya ya ait 1300 senelik gölge oyunudur. bir zamanlar çok eski japonya'da bir yaşlı bambu kesicisi ve karısı bir dağın eteklerinde yaşamaktadırlar. hiç çocukları olmamıştır ama bir gün yaşlı adam gizemli beyaz ışık yayan bir bambu ağacını keser ve içinden minicik bir bebek çıkar. yaşlı adam ve karısı çok sevinirler ve tanrıya teşekkür ederler. bebeğe prenses kaguya adını verirler.