j.j rousseau mülk kavramına bildiğiniz üzere 'insanlar arasındaki eşitsizliğin kaynağı' kitabında değinmiştir,bilmiyorsanız okuyun.jj'nda değindiği gibi ilk çağlarda insanlar olması gibiydi.yani doğada doğaya geldiği gibi ve doğanın onlara sağladiği imkanlar dahilinde gerektiği gibi yaşıyordu.kısa geçeceğim,akşam akşam biraz beyin açalım yeter.
insanlar jj'ninda dediği gibi yavaş yavaş topluluklar haline gelmeye başladıkça barınma-yiyecek gibi temel ihtiyaçlarını yaşadıkları yerlerde kendilerini kalıcı hale getirerek sağlamaya başladılar, (bkz: köyler) (bkz: yozgat)insan artık doğada bulduğunu değil yetişdirdiğini yiyordu.insan artık sadece doymak için değil doyurmak içinde yaşıyordu..böyle insan naturalizmine aykirı yaşam farkliliğinin başlamasi çeşitli ırk-ekonomi-kültür farklılıklarına yansıdı..marx'da marksizminde bunlara çokca değinir ve bu yüzden insanın -kendine yetecek kadar yaşaması- fikrini beyan eder.işte bu jj'in değindiği görüşlerden dolayı karşimıza insanlığın mülk kavramını bulmasından sonra pragmatist olgular gelmiş,insanlar artık kendileri için başkalarından fayda sağlamaya başlamıştırlar.şimdi pragmatizmi ve modernizmi bu yazida daha da açarsam sizleri yorabilir o yüzden hiç girişmeyeyim ben böyle bir olaya.
--- spoiler ---
felsefe okuyup gelmiş,burda kendine methiyeler duymak istiyor demeyin.okumuyorum
--- spoiler ---
ülkemize baktığımızda ise pragmatist olgular sağlıklı değildir, sana olumlu tesiri olan herşey doğru demek değildir. rasyonalizm bu açıdan daha elle tutulur bir kavramdır.olumlu veya olumsuz etkisi olan her olgunun pahası,ederi ve de doğruluğu anca akıl ile ölçülebilir,diyebiliriz.