bugün

Havasının ve insanlarının aynı derecede soğuk olduğu hususunda hemfikir olduğum; sokakları temiz mi temiz, mimarisi hoş mu hoş bir orta Avrupa şehri (bkz: yiğidi öldür hakkını yeme)

Muhtemelen herkesin farklı olaylar ve durumlar aracılığıyla farkına vardığı bu soğukluk konusunda bizi ikna eden şehre indiğimiz gün donan ayaklarımız, kızarmanın ve morarmanın ötesinde mavileşen burunlarımız ve dahası aşağıdaki üç sözlü ifade oldu:

Have you no home in your door: bilet almak için girdiğimiz dükkan sahibinin super ingilizcesiyle bizi kapıyı arkamızdan kapamamız konusunda nazikçe uyarma amaçlı hitabı

Go to next shop: hediyelik satan bir dükkanda bir prag tişörtünün medium bedeninin olup olmadığını sorduğumuz çeklinin, bizi o gün muhtemelen az iş yapmış komşusunun dükkanından alışveriş yapmaya davet ediş şekli

I am not a monkey in the zoo: yaratıcı çek sokak müzisyeninin gitarı ve mızıkasıyla bir köşe başında müziğini icra edişini kameraya çekme teşebbüsümüzden müteessir olduğunu belirtme cümlesi.

Değinilmesi gereken diğer birkaç nokta ise şöyle; metrolara inen yürüyen merdivenler nehir gibi akar ve yerin merkezine iniyormuşçasına iner de iner. indiğiniz yerde mağmayla karşılaşmayı beklersiniz, birden metroyu görünce şaşırırsınız, o derece. Metroya biletsiz binmek mi? sakın ola denemeyin boşuna, 20 kere biletli binersiniz bi kontrol gelmez, bi kere biletsiz binince kontrol ederler, gözünüzün yaşına bakmadan da kişibaşı 700 kron tahsil ederler. Bu da yaklaşık 25 euro yapar ve can yakar.

Ulaşım ve beslenmeye gelince gerçekten çok cüzi miktarlara bütün şehri metroyla veya tramvayla bi baştan bi başa gezebilirsiniz; 1 euroya metroya tek seferlik binebilir, şehir merkezine inip yürüyerek şehrin gizli köşelerini keşfedebilirsiniz. Veya 4 euroluk (100 kron) günlük kart alıp gün boyunca bütün metro tramvay hatlarına beşyüz defa binebilirsiniz. Tabi isterseniz ikibinbeşyüz defa da binebilirsiniz, beşyüz sayısı günlük kartın sınırsız indi bindiye imkan tanıdığını ifade etme amaçlıydı.

Beslenme deyince domuz konusunda hassassanız sakın ola sormadan yemeyin, her yerde her şeyde domuz olabilir. Yemek olarak gulaş, ayaküstü atıştırmalık tatlı olarak ise tredelnik çeklerin tipik yiyecekleri, her ikisi de gayet lezzetli. Unutmadan söyliyim, tutup prag kalesinin (praszky hrad) karşısındaki ortaçağ restoranlarında yemek yiycekseniz gelen garsonun size bozuk ingilizcesiyle anlattığı şeyi sipariş etmeden önce bi sorun bakalım fiyatı neymiş. Bizim gibi 3 kişilik yemeğe 85 euro ödeyip buna bile şükretmek durumunda kalmayın sonra eheh.

Astronomik kulenin tepesinden şehrin güzel manzarasını doya doya seyretmeyi, karel köprüsünde iki üç tur atmayı, vaslavske meydanında dolaşmayı, vaslavskenin yukarısında hard rock cafede veya sakin bi insansanız ünlü caz kafelerinde biraları yudumlamayı herkes zaten akıl eder.. ama benim tavsiyem metroya –özellikle yolunuz düşerse invalidovna durağından- girerken veya çıkarken ortamda oluşan kuvvetli ve soğuk hava akımında hasta olmamak için yanınıza bir paket soğuk algınlığı ilacı almayı unutmayın...
yalnız gidebileceğiniz en kötü yerdir, zira charles bridgede, kafkanın şehrinin orta yerinde yalnızlık hiç olmadığı kadar ağırlaşır, ağırlaşır, ağırlaşır. koca avrupayı bunca dibe vurmaya mı geçtim yahu der, kasvet dehlizinde hiç bitmeyen bir düşüşe tutulursunuz. o nokta belki kafkayı daha bir derin anladığınız noktadır.
frank gehry imzalı dancing house yapısının bulunduğu, çek cumhuriyeti'nin başkenti olan şehir.
ortasından vltava nehrinin geçtiği altın şehir. tüm asaletiyle akıp giden nehri, prag'ın en ünlü köprüsü charles bridge'den ve diğer 17 köprüden doya doya seyredebilirsiniz. alacağınız bir şehir planıyla tüm şehri yürüyerek gezebilir, molalarda sudan ucuz biralarının tadına bakarak dinlenebilir, national museum, astronomik saat kulesi, opera binası, st. vitus katedrali, prag kalesi, waldstein palace gibi görkemli ve büyüleyici yapıları gezdikten sonra geriye kalan zamanda her turist gibi hediyelik eşya dükkanlarına bakıp kalan kronlarınızı matruşka bebeklere dönüştürebilirsiniz.
Staré Mesto'da yer alan Havelské trziste ve Holesovice de bulunan River Town Prague - Prazská trznice Holesovice kentin başlıca pazarlarındandır.
sehirde kafka ile ilgili 17 anıt vardır. bunlar da kafka yı tm olarak anlamamıza yarar.
ne budapeste gibi aşırı şişirilmiş, ne viyana'nin depresif havasina sahip bohem şehridir.

tatilini avrupa'da gecirmek isteyenlerin muhakkak uğramasi gereken, parklari, birasi, tarih kokan sokaklari ve ustteki entrylerden de okudugu sekilde gorulmesi gereken mekanlara sahip sehir.

istanbul ile karsilastirmayi bile düşündüm kendi aciz aklimla. ikisi arasindaki tek fark sanirim yoneticileri.
Şu dünyada görüp görülebilecek en güzel şehirlerden bir tanesi...
gezip görmek isteyenler için prag notları:

1- öncelikle "exchange" için çok fazla yer var, komisyonsuz ve en iyi fiyatı bulmak için şehir merkezinden biraz kıyıda köşede kalmış yerlere bakmanızda fayda vardır.

2- gitmeniz gereken ilk yer meeting point'tir. buradaki "info center" a girip bir harita alıp şehri gezmeye başlayabilirsiniz. yine meeting point'in bulunduğu yerdeki kuleden pragın tamamını izleyebilirsiniz. aman ha asansöre binmeyin, kalırsanız, binada 80 yaşın altında çalışan kimse yok, ölürsünüz. *

3- gayet uygun fiyata kıyafet bulabilirsiniz, ama dünyaca ünlü markaların fiyatlarının diğer ülkelerden bir farkı yoktur. kozmetik ve elektronik eşyayı da avusturya ve almanyada daha uyguna bulabilirsiniz; fakat türkiyeden daha kaliteli veya ucuz değildir.

4-geceleri tek başınıza gezmemeğe dikkat ediniz, özellikle bayanların tek başlarına gezmemesi gerekir. polisler biblodan farksızdır. sabaha kadar mc donaldslarda pinekleyip gördükleri almanlara "fuck german" diyen faydasız bir topluluktur. en iyisi kalabalık gezip, belaya bulaşmamaktır.

5- her yere yürümeye kalkmayın. tramvay ve metro hatları haritasını çantanızdan kesinlikle eksik etmeyin. ulaşım gayet ucuz. bir de çok fazla yokuş olduğu için tatilinizin geri kalanını bel fıtığı halinde geçirmemek için gezmek ve alış-veriş hariç ulaşım araçlarını kullanın.

6-gece kesinlikle dışarı çıkın ve "charles bridge"den geçin. bir insanın çıplak gözle görebileceği en güzel şehir manzaralarından birine tanık olursunuz.

7- şehrin tamamı barok eserlerle örülüdür. öyle ki mağazalar bile saraydan bozma binalarda hizmet vermektedir. fotoğraf makinası ve pillerinizi her zaman yanınızda bulundurun.

8- fizik düşkünleri için "kepler"in evini ziyaret etmelerini öneririm. charles bridge'e yakın ve gayet merkezi bir yerde güzel bir binadır.

9-bar ve disco girişleri ucuzdur. charles bridge etrafına dizilmiş hem açık hem kapalı alanları bulunan, dansçı çek kızlarının da bulunduğu güzel klüplere sadece 100 kron( 7 ytl) giriş ücreti ödeyerek girebilirsiniz.

10- tur ile gitmeniz kesinlikle en iyisidir. grup halinde gidilmediyse bile, kesinlikle bir grupla birlikte şehir turu rehberliği alınmalıdır, yoksa nereye gittiğiniz ve ne gördüğünüz hakkında aklınızda birşey kalmaz. yine bu şehir turlarına 60 yaş üstü ve hamilelerin katılmamasını tavsiye ederim * çünkü 4 saat boyunca koşar ve şehrin %25 ini ancak gezebilirsiniz.

11-yiyecek içeceğinizi büyük marketlerden alın, dışardan alacağınızın 4te biri fiyatına gelmesi işten bile değildir. hediyelik eşyaları da türk esnaftan alın, aynı fiyat; en azından türkler kazansın.*

12- taksicilerle kesinlikle pazarlık yapın; yanınızda sadece 4 euro veya 5 euro olduğunu söyleyin. yoksa 10'dan aşağı götürmezler.

13- son olarak da millet olarak güzellerdir; güzel kızları ve yakışıklı erkekleri vardır. şehir de fazlası ile görmeye değer, 4-5 günü dolu dolu geçirebileceğiniz kadar fazla gezilecek yer ve aktiviteye sahiptir. pişman olmazsınız.

önemli not : yağmurluksuz veya şemsiyesiz kesinlikle çıkmayın, zira 5 dakikalık yağmur tüm izmir'i sel götürmesine yetecek kadar şiddetlidir ve ne zaman yağacağı belli değildir. güneş açtığı vakit de amele yanığı olmamanız işten bile değildir; güneş kremi sürmeden otelden adımınızı atmayın.
Tek başına bir şehir olarak Türkiyeden daha çok turist alan AVRUPA şehiridir.
Avrupada Hitlerin bombalayalım dediği Yaverinin :Efendim şehir antikalarla dolu ve güzel bir yapıya sahip dediği
Avrupada tek bomba düşmeyen şehirdir.
insanı büyüler.
amsterdam'dan sonra uyuşturucu kullanımını yasal hale getiren avrupa'nın en bohem başkentidir.
kışın muhakkak ziyaret edilmesi gereken yerler arasındadır.
2001 yılında,daha çocuk yaşta gittiğim ama şu anda gitsem kaybolmayacağım şehir.o kadar aklıma kazınmış,her şeyin yerini hatırlıyorum neredeyse.
sonbaharda güzel olurmuş.
mayıs ayında başka bir güzelliği olan, mistik havasıyla insana " yaşanılacak yer " dedirten, * tarihi yönü ağır basan, gezilmesi görülmesi gereken şehirleden birisidir.
kızlarının çok güzel olduğu söylentisi kulağıma geldiği için bir gün mutlaka ziyarette bulunmak istediğim şehir.
gitmek isteyenler için, aralığın son iki haftası gidilmesi tavsiye edilir, ışıl ışıl caddeleri ve keyifli cafeleri var, çay kültürleri fazla olmamasına rağmen kahvelerine diyecek yok yanında sürekli fırından yeni çıkmış havası olan çöreklerle ikram yapılıyor, yeni yıl telaşı avrupa da bu şehre erken geliyor, ha bir de gerçekten romantik bir şehir.
asildir prag. tüm sokaklarının, tüm caddelerinin ruhu vardır. yaşamak için en ideal yerlerden biridir, uzak kalındı mı burunda tüter, gri havası bile soğutamaz kendinden..
k5 adında bi gece klubü vardır ki dillere destandır.
mesafeli, şık, aristokrat bir kadın gibi.
soğuk bir yanı var ama.
2 sene önce bizim arkadaşlar gitti yurttan toplanıp.. beleş bilet vardı ama ben yurtta değil evdeydim o tarihlerdegidemedim.. bu sene erasmusçu arkadaşlar çağırdı.. sınavım vardı gidemedim.. sabah kütüphaneye gelirken panoda yazıyı farkettim , prag tatili 3 gün son 12 kişilik yer kaldı , bi heveslendim dedim lan gideyim bi kaç resim çekeyim göreyim farkettim ki ayın 5inde gidiyorlar ben ayın 6sına kadar yokum burada..

parise git zürihe git starzburga git ama praga gideme.. bugün artık herhalde yağan kardan mıdır çam ormanının içinde olmamdan mıdır nedir , bunun bi işaret olduğuna inanıyorum..

şayet bi gün praga gidersem , arkadaşlarla okul grubuyla değil sevgilimle gidecem.. kararlıyım bu entryi de dönüp editlicem..

işte prag benim için budur.. ben bi prag bakiriyim.. doğru kişiyi bulmadıkça gitmem..

bu da nasıl öznel ve sinir bozucu bi entry oldu ya rab.. başka biri yazmış olsa eksiyi basardım..
güzel ve ayrıldıktan sonra özlenen şehir. gideceklere bir kaç tavsiye:

old town daki astronomik saat kulesine mutlaka çıkın. şehrin manzarası oradan çok güzel. hatırladığım kadarıyla çıkış için fazla ücret de ödemiyorsunuz, üstelik bileti aldıktan sonra türkçe nasıl çıkacağınızı anlatan bir kağıt veriyorlar. ufak bir detay ama türkçe'nin ve türklerin de düşünülmüş olması insanı mutlu ediyor. alışmamışız tabi.

prag kalesine gidin. normal binaların olduğunu ve kaleye benzemedğini görünce şaşırmayın.orada devasa bir katedral var.

absinth seviyorsanız merkezde bulunan Absintherie ye mutlaka gidin. orada hem satış yapılıyor hem de cafesinde oturup farklı absinth içkilerinden içme imkanı buluyorsunuz.

tüm slav veya slavlara yakın ülkelerde olduğu gibi prag'da da gece hayatı renkli. 5 katlı bir kulüp olan karlovy lazne görülmeye değer. ama haftasonu gitmeye çalışın. hafta içi sadece 2 katı açık oluyor.

para bozdurmak için en iyi yer pasaz jiriho grossmanna daki mekanlar. mustek e yakın olan Politickych veznu caddesinde . diğer yerlerden bozdurup kazıklanmayın. nerdeyse tüm exchange yerleri gezilip tecrübe ile sabitlenmiştir. paranızı orada bozdurup karşısındaki istanbul kebap dan yemek yeyin. sahipleri türk ve yardımsever insanlar. bazı avrupa şehirlerinde olduğu gibi döner, kebap ismiyle mekan açıp afgan vb. arapların mekan işlettiğini ve onların türk zannedildiğini gören biri olarak böyle bir yeri görmek işte olması gereken bu dedirtiyor. prag mutfağı diye bir şey yok, her gün mc donalds yemekten de kurtulmuş olursunuz.

mutlaka becherovka için.

yaklaşık 1 saat uzaklıktaki terezin şehrinde bulunan terezin toplama kampına gidin. kampı gezmek için size türkçe kitapçık verecekler. şayet bir kalabalığa rehberlik eden birini görürseniz onlara takılın, rehberin anlattıkları geziyi fark ettiriyor. Nadrazi Holesovice deki duraktan otobüs kalkıyor. ama önce florenc e gidin oradaki merkezden otobüslerin gün ve saatlerini öğrenin. çünkü durak üzerinde yazan liste çekce ve hiçbirşey anlaşılmıyor. bilet ücreti en son 80 kron idi. yanınızda dönüş için para bulundurun, çünkü terezin sanki terkedilmiş bir şehir gibi sadece 1 tane atm var ve o da bozuksa sıçtınız. otobüste birlikte geldiğiniz türkler varsa onlardan rica edersiniz artık. (bkz: yaşanmıştır) *

özetle prag tarihi, ulaşım problemi olmayan , ucuz, gece hayatı canlı, güzel kızların olduğu, güzel içkiler içebileceğiniz bir şehir. gidilip görülmesi tavsiye edilir. hatta uygun bir iş bulsam yarın gider yerleşirim, o derece.
(bkz: overrated)
gerçekten güzel yer. görülmeli. hem gece hem gündüz bulunulmalı, mümkünse 3 gece kalınmalı.

kur değiştirme muhabbeti gerçekten önemli. herkes istanbul kebap'ın karşısındaki yer demiş. aynen öyle. iddiasız, küçücük, kapısında "komisyon yok" falan yazmayan bir yer. ancak oldukça iyi fiyata alış-satış yaparsınız. komisyon yok yazan yerlere kanmayın, belli bir miktarın altında bozdurma yapacaksınız, 23-24 yerine 17-18'den euro'nuzu alırlar valla. ne kadar vereceklerini sorun, sonra siktiri çekin.

pilsener birası fena değil. süpermarketler çok ucuzdu. ancak marketlerdeki su, portakal suyu gibi içeceklerin plastik şişeleri çok komik, alışılmışın dışında dizaynlar yapmışlar.

kızları güzel diye genelleyemem ama prag'da çirkin kız yoktu arkadaş. bir de ocak ayında sokaklardaki çoğunluk turistti. amsterdam gibi bir hava var.

bir de benim dönüşte google'da yaptığım ilk arama "prag'daki dilenciler" şeklinde oldu. çünkü adamlar diz çökmüş bir halde, başları yere değer vaziyette dileniyorlardı. bu bir kuralmış. dilenmek için sertifika almanız gerekiyor, sonra da bu özel duruşu sergilemeniz. kimisi der ki, yaptıkları işin utanç vericiliğinden yüzlerini saklamaları için bu duruş getirilmiş. kimisi de der ki, yapılan işin ayıp olmasından mütevellit, diğerlerine kötü örnek olsun, insanlar dilenci olmasın falan filan.

ayrıca burada karşıma leonardo da vinci müzesi çıkmıştır aniden, ki düşünmeden verdim 100 korunayı. aynı binada solucan, örümcek ve akreplerin sergilendiği bir müze var, ona para vermiyorsunuz. müzenin yeri: prag kalesi tarafından geldiğinizi düşünün. charles köprüsü'ne çıkmadan biraz önce, büyük cadde üzerindeki sağdaki binaların arasında bir yerde.
en çok görmek istediğim şehirlerden bir tanesi, hatta belki de en çok görmek istediğim şehir. fotograflarına bakıp hayal kurulasıca, fotografları masaüstü yapılasıca şehir.
gelicem bi gün..