bak kardeşim; sana söylüyorum. ben 35 yaşındayım ve hala annemle yaşıyorum. hayatım boyunca hiç çalışmadım ben. liseyi 7 yılda bitirdim. annemim emekli maaşıyla geçiniyoruz ve ben sürekli burdayım.
120 kiloyum belki merak ediyorsundur. bu cüsseme rağmen hayatımda hiç kavgaya girmedim. yumruk nasıl atılır bilmem bile. ama sen arkadaşım sen bu uyuyan devi uyandırdın. açtığın başlıklarla beni çıldırttın günlerdir.
orwel'in salinger'a deyişi: bu adam senin oğlun. manevi babası basamadan öldü adamı bağrına. geçen de garip bir gece yaşadı. hikayesi kötüye giden bir adamın gecesi...
oysa ki güzel bir geceden beklenebilecek her şeyi sağlamıştı tanrı. zaten iyi şans da hep onunla olmuştu. iyi bir aile, sağlam arkadaşlar ve yakışıklı diye anılmak... istediği hemen hemen her kızı elde etmiş olsa da bazı şeylerin yoksulluğunu kalbinde hissetmeye başlamıştı. bunun sebebi artık 23 yaşında olması da olabilirdi kalbini titretecek bir kıza uzun süredir rastlamamış olması da...
yeni yıla nasıl girersen öyle geçer... hadi ama bunlara inanmayı bırakalı yıllar olmuştu. en basitinden geçen yılbaşına çok güzel girmişti ama koca sene ona istediklerini pek vermemişti. iyi başlayıp kötü geçen bir yıl da demek nankörlük olurdu. iyi başladığına inandığı monoton bir yıl....
-odanı toplamışsın?
+bu gece çok özel bir misafirim var.
-ah sen ve özel misafirlerin... ahahaha.
+bu gerçekten özel bir misafir.
onun özel misafirleri hiç bitmezdi. hatta bir keresinde gece odaya x kızı girmişti sabah ise odadan y kızı çıkmıştı odadan. ayşe ile başlayan gecenin sabahında fatma veda etmişti eve... nasıl olmuştu bu? gece ayşe ile sevişilmiş, ayşe sabah altı gibi evden gitmiş... sabah dokuz gibi fatma gelmiş eve falan... ama bu seferki belki başkaymış. baksanıza odasını bile toplamış...
sonra gece gelen piç bir mesaj. tüm planlar iptal... tüm hayaller de öyle. bu gece ya ucuz bir kadının göğsünde girecekti yeni yıla ya da yalnız odasında yalnız başına. sol eli onunlaydı nasılsa... sonra bir şarkı mırıldandı ve sol eline baktı. şarkı anlamadığı bir dildeydi ama anladığı duygulardan bahsediyordu. sonra tanrıya bir kez daha şükretti... sol elini ona bağışladığı için...
bak koçum... bu işler avrupa'nın kıytırık bir ülkesinin sikimsonik başketinin yanına tamlama uydurarak nick almakla olmuyor. o trolllük dediğiniz şey böyle olmuyor evladım. o hissi veremiyorsunuz. ilgi çekmek ile ilgi çekmek istemek farklı şeylerdir. ilk önce bunu kafana sokmalısın. troll dediğin güldürürken veya sinirlendirirken aynı zamanda düşündürür de. bu yüzdendir ki; sözlükte sadece birkaç troll var. sen hiç uğraşma. bırak bu işleri. hemen gidip herhangi bir yazarın altına "adamın dibidir." yaz ve sen de katıl aramıza. biz salak insanlarız ya hani. senin gibi düşünemiyoruz. lütfen affet bizi. hadi koçum.
ilkokulda andımızı okurken heyecanlanıp altına sıçması sayesinde içine kapanmış ve değerli yazıları ile zevkle takip edilen birisi haline gelmiştir. büyük travmalardan büyük insanlar doğar, hep derim. balzac'ın da donunu indirmişler sahilde. kalemine sağlık kardeşim.
seks yapmak istediğim yazar. çok kaşınan olduğu için, bir kaç hafta istanbul'a damlamaya karar verdim. hakaretçi sahtekar bazı tiplere haddini bildirdikten sonra, ortaköy'de çay içerek denize karşı oral çevirmeyi dilerim. görüşürüz süt kardeş. yaz memesi başkadır, nemlidir.
celeb dedim, ama doymuştur dedim, adam sayıp evime davet ettiğim gün eşimin geceliğini koklarken yakaladım.
sözlüklerden uzak, istanbuldan uzak bir çiftlik kurup keçi sağacak kadar nefret ettirdi sosyal hayattan.
arkadaşlarımızı doğru seçelim. sözüm yok başka. bu dünyadan, metabolizmamıza yenilmemizden tiksiniyorum.
beyni olmayan insanların "beyni var mı acaba?" diye düşündüğü yazar. beyni olan biri oturup da hiç tanımadığı insanların beyni hakkında düşünce yürütmez. ne kadar ilginç değil mi? türkçe dil bilgisi kurallarından bile habersiz bebeler birilerinin beyni hakkında düşünce yürütüyor. gerçekten düşündürücü... düşünce her yerde!